Medyanın üzerinde bir hayalet dolaşıyor. Dijitalleşme hayaleti Radikal gazetesinin kağıdı bırakmasıyla daha da görünür oldu. Radikal’in dijitalleşmesine dair yazılan tüm yazılarda ortak endişenin dijitalleşme adı altında haber üretiminin sona erdirilmesi, gazetecilerin bu süreçte ikinci plana atılarak yavaş yavaş yok edilmesi, havuzdan toplanan haberlerin tık uğruna haber değerinden yoksunlaştırılması, kıç popo fotoğraf galerileriyle haberciliğin ümüğünün sıkılması olduğu görülüyor.
Radikal’in dijitalde nasıl para kazanacağı, nasıl insan çalıştıracağı şimdilik esas problem gibi. Ancak kısa vadede en azından biz fakirlerin çözebileceği bir sorun olmadığı gibi bunun uzun vadeli bir dönüşümü anlamak için bizi körleştiren bir engel olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden piyasa modeli, reklamlar, tık almak, tekil ziyaretçi gibi zaten bizim problemimiz olmaması gerektiği halde gündemimize oturan bu meseleleri, bir kenara bırakıp mesleki bir sorgulamayı haddimi aşmak pahasına yapma niyetindeyim. Bu niyetle, dijitalleşen her şeyde olduğu gibi gazetecilikte de meslek etiğini terk etmeksizin bir iş ortaya koyabilmek için dijitali anlamlandırmak zorunda hissediyorum.
Tüketici okurdan, üretici kullanıcıya
Dijital dünyanın anahtarı etkileşim. Tık almak isteyen haber sitesinin, haberinin okunmasını isteyen gazetecinin etkileşime girmeden (çıplak kadın fotoğrafları galerileriyle dolu bir web sitesi olsa bile) dijital dünyada, bilakis sosyal ağlarda uzun süre varlığını koruyabilmesinin pek yolu yok. Yazılı olandaki “okur” artık dijital dünyada “kullanıcı” olarak karşımızda. Kelimelerdeki bu ufak değişiklik, gerçekte çok da küçümsenmemesi gereken bir dönüşümü ifade ediyor. Kullanıcının alışkanlıkları, okuma stili, yorumlama anlayışı bambaşka. Okurun okuma eylemiyle kullanıcının kullanma eylemi arasında bir yarılma var. Bu yarılmayı çözümlemeden dijital dünyanın, dijital gazeteciliğin ve dahi dijital devrimin boş birer lakırdı kalacağını anlamak gerek.
Dijitalleşmenin gazetecilik açısından iki boyutu var. Bunlardan ilki kullanıcıların haber üretimine katılması. Katılım arzusunun sadece siyasi mecralara ilişkin yükselen bir istek olduğunu düşünmek demokrasinin özüne dair hayati bir meseleyi kaçırmış olmak anlamına geliyor. Türkiye için konuşacak olursak ana akım medyanın üretmediği, üretemediği yerde yurttaş gazetecilerinin artan bir öfkeyle sosyal ağlarda haber üretmeye başlaması tam olarak buraya işaret ediyor. Amerika ve Avrupa’da kullanıcı üretimi içeriğin (cep telefonlarıyla olay yerinden görüntü kaydeden ve bunun haber sitelerinde sunulmasına rıza gösteren kullanıcının içeriğini kastediyoruz - user generated content –UGC) keşfi ve haber bültenlerine girişi 2000li yılların ortalarında gerçekleşti. BBC’nin UGC Hub’ı yaklaşık 10 senedir faaliyet göstermekte ve kullanıcı-okur tarafından olay yerinde çekilmiş görüntülerin doğrulanması ve yayına hazır hale getirilmesi için bu birimde yanlış bilmiyorsam şu an yaklaşık 20 kişi çalışıyor (demek ki dijitalleşmek bazen istihdamı da gerektiriyor). Türkiye’de ise yurttaş gazetecilerinin ana akımdan ayrı bir takipçi kitlesi var. Gezi Parkı eylemlerinden bu yana kendi medyasını kendi yaratanlar, kendi okurlarıyla etkileşiyor ve çoğu zaman “eylem haberciliği”nin ötesine geçmeye yönelik adım atmak, tartışma zeminlerinin sınırlı olması nedeniyle de güç gözüküyor.
Habere katılım, yalnızca kullanıcıların ana akıma gösterdikleri ani bir refleks olmaktan ibaret değil. İnternet sitelerinde yayınlanan haberlere yapılan yorumlar, sosyal medyadaki yorumlar, paylaşımlar bugüne kadar kutsal-geleneksel-kağıt gazeteciliğinin karşılayamadığı şeylerdi. Okurun sadece tüketici olmaktan çıkıp, kullanıcı olma vasfıyla aynı zamanda üretici de olduğu bir sürecin içerisindeyiz.[1]
BBC, CNN, Al Jazeera (ve bazen Hürriyet) gibi mecraların sosyal platformlarda okurlarından haberlerine yorum yapmalarını ısrarla istemesi[2], BBC Türkçe’nin Sosyal Meydan ve Canlı Anlatım pratikleri kullanıcıların habere katılım arzusunun medyayı nasıl dönüştürdüğünün ispatı sayılabilir. Vagus TV ve Vivahiba deneyimleri, T24’ün “haber gönder” sekmesi (böyle bir imkan varmış gibi gözükse de T24’ün okurun gönderdiği haberleri nasıl bir süzgeçten geçirdiğine ve yayınlayıp yayınlamadığına dair bir şeffaflık henüz yok) Türkiye’deki internet haber sitelerinin de bu dönüşümden bağışık olmadığını gösteriyor.
Habere katılım tüm bu yönleriyle geleneksel gazeteciliğin taşıdığı hiyerarşiyi ve habere ulaşmadaki tekelini kırmakla tehdit ediyor. Bunun (iyi ya da kötü bir şey olup olmadığına dair herhangi bir yorum getirmeksizin) haber üretiminin daha demokratikleştireceğini savunmamız mümkün.
Haberin görselleşmesi
Gazeteciliğin dijitalleşmesinin bir diğer boyutu haber anlatma pratiklerinin değişmesi. Okur için gazeteyi eline alıp haber okumak neyse, kullanıcı için tıkladığı bir linkteki görselle tüm haberi anlamak da o. İnfografikler, veri görselleştirmeleri, interaktif haberler, haritalandırmalar gibi dijitalin sağladığı haberi kolayca yakalama olanakları dururken sayfalarca yazı okuma isteği giderek azalıyor. Bianet’in Erkek Şiddetinin 2013 Grafiği ve Gezi Direnişi zaman tünelinin bunca zamandır konuşuluyor oluşunu hatırlatırım. Veya Al Jazeera Turk’te yer alan interaktif haber şablonları, Diken’in listeleri, NTV’nin “ntvgram” adıyla başlattığı ve İnstagram’da 15 saniyelik videolarla gelişmeleri özetlediği projesi Türkiye’den örnekler. Wales Online, Mashable gibi yabancı kuruluşlar ise Snapchat’e geçiş yaptı bile.
Yeni haber anlatma tekniklerinin gelişmesi, dijitalleştiği iddiasındaki bir haber kurumunu ya bu teknikler konusunda gazetecilerini eğitmek ya da bu konuda tecrübe sahibi gazetecileri işe almaya zorluyor. Üstelik bu haber anlatma tekniklerini içselleştirmek ve haberi tekrar tasarlamak “dijital bir bakış açısını” da zorunlu kılıyor. Geleneksel düşünüp dijital çalışmak çok mümkün değil. Yani dijitalleşme eşittir gazetedeki yazıyı aldım kopyaladım hop sitede yayınladım demek hiç değil.
Sorun dijitalle başlamadı, dijitalle sürüyor
İşsizlik, kalitesiz gazetecilik, haberciliğin içinin boşaltılması, dijitale geçiş nedeniyle gerçekleşen şeyler değil. Uzun süredir devam etmekte olan medyanın bayağılaşmasında bir basamak olarak dijitalin kullanılması ise bizi dijitali öcüleştirme hatasına düşürmemeli. Aksine dijitalin sağladığı olanaklar, erişim ve etkileşim imkanları tekrar tekrar tartışılarak haberciliğe ve haber üretimine yeni çıkış rotaları bulunmalı.
Özetle okurun habere katılım arzusu haberciliği demokratikleştirici faktörler barındırıyor. Bunun yanı sıra UGC’nin haber bültenlerine –er ya da geç- gireceği düşünüldüğünde UGC’yi tespit edecek, doğrulayacak ve yayına hazırlayacak ayrı bir iş gücü ihtiyacı söz konusu. Aynı şey habercilik yapan kurumların sosyal medyadaki varlıklarını güçlendirmek[3] için ayrı zamana ihtiyacı olan gazetecilerin işe alınması için de geçerli. Haber anlatım tekniklerindeki dönüşüm ise bu konuda bilgili personelin yetiştirilmesi ve internet gazeteciliği, dijital gazetecilik, veri gazeteciliği, mobil muhabirlik gibi konuların habercilikle buluşturulmasını gerektiriyor.
Gazeteciliğin bir yerde kamu yararı ve haber alma hakkına dayandığı yerde, kamuya rağmen yarar üretmeye çalışmaktan kamuyla birlikte bir değer ortaya koymak ve haberi okur/kullanıcının almak istediği yerden ona ulaştırmak için dijital medya çok önemli. Radikal’de olduğu gibi başarısız hamleler, işten çıkarmalar, kötü yönetimler nedeniyle dijitalleşmeye bile kendi sorunlarını bulaştıran yerli ana akım medya hareketlenmelerinin uzun vadede dijitalin sağlayacağı avantajlara bizi kör bırakmasına izin vermemeliyiz.
Dolayısıyla dijital olan (her ne kadar endişeleri haklı bulsam da bunun sebebinin dijitalden kaynaklanmadığını düşünüyorum) işsizlik, güvencesizlik ve haberin içini boşaltma değil, medyanın üzerinde dolaşan bir hayalet hala. (MAF/HK)
[1] Mesele eğer yine de nasıl bir iş modeli kurgulanacağıysa James Breiner izleyicilere haber üreten değil, topluluğa değer katan bir model önerisini okumakta fayda var: http://newsentrepreneurs.blogspot.mx/2013/01/you-create-more-value-with-community.html
[2] Kaç gazeteci kendi haberine yapılan yorumları okuyor ve bunları cevaplıyor?
[3] 2012’de The Tuscaloosa News, çıkan hortum sonrası attığı tweetlerle Pulitzer ödülünü kazandı: http://www.poynter.org/latest-news/media-lab/social-media/170607/how-the-tuscaloosa-news-post-tornado-tweeting-helped-bring-home-a-pulitzer-prize/ “Sosyal medyada bu hafta en çok izlenen videolar” haberi Pulitzer kazandırmayacağı gibi “siz çok yanlış gelmişsiniz” dedirtebilir.