Şubat'ın 18’i “Asperger Günü”ydü.
Böyle bir “özel gün” için Türkiye Sosyal Psikiyatri Derneği Ankara’da bir etkinlik düzenledi.
Etkinliğe medyanın kaç temsilcisi geldi bilmiyorum; ama etkinlikle ilgili haberin yalnız iki internet sitesinde yer aldığını, etkinlik içinde bir de sunum yapan arkadaşım sevgili Serpil Aygün Cengiz'den öğrendim.
Araştırdım; 18 ve 19 Şubat tarihlerinde ulusal ve yerel toplam 136 haber içinde bu etkinliğe ve bu hastalığa dair tek bir bilgi olmadığını gördüm. Sanırım Aspergerliler ve etkinliği düzenleyenler benim gibi kendilerini “kötü” hissetmişlerdir.
* * *
Sonra bunun olası nedenlerini düşündüm. “Ekşi Sözlük”te okuduğum bir niteleme, Asperger Sendromu’na yönelik olarak toplumun ve onun bir yansısı olan medyanın tutumları arasında bir koşutluğu fark ettirdi bana.
Yazarı “Dünya ile aralarında bir cam vardır, bir odadadırlar. Bir sekilde, eğitimle veya tesadüfler sonucu, küçüklükten iyi eğitim almış, fırsatları değerlendirmelerine yardımcı olunmuş Aspergerliler ise, dünyayı bir akvaryum olarak görürler. Sanki bazen kişilikleri vücutlarını terk eder ve hem kendilerine hem de diğer insanlara uzaktan bakarlar. Dünya onlardan daha ufaktır onlar için. Sonra bir de fark ederler ki, kendileri o akvaryumun icinde değiller. Herkes gibi değiller. O camı aşıp, o suyun içine giremiyorlar. O kadar üzgün, sıkılgan, yalnızdırlar ki aslında...” diyordu.
Kuşkusuz bu sözler Aspergeri ve Aspergerliyi tam olarak anlatmıyor.
Sevgili Aygün’ün sunumunda yer alan “günümüzde Aspergerliler de araştırmacılar da Asperger sendromunun normalden sapma, hastalık olduğuna ilişkin görüşlerden uzaklaşmışlardır. Artık Asperger sendromu özürlülük değil, farklı bir yaşam biçimi olarak görülmektedir” ifadesinden yola çıkarak bazı “dahi”lerin de yaşadığı bu durumun yalnızca “bir farklılık” olduğunu düşünebiliriz.
* * *
İşte tam da bu noktada her zaman sorgulamamız gereken, medyanın her zamanki davranışı bir kez daha karşımıza çıkıyor: “Farklı olanı fark etmemek, görmemek ve göstermemek!”
Benzer saptamayı Serpil Aygün de yapıyor: “Bu bakış açısı o denli kültürün içine işlemiş ki yargılayıcı, dışlayıcı, damgalayıcı tutumları medyada sadece popüler kültür ürünlerinde değil, yüksek kültür ürünlerinde de görüyoruz. Örneğin, içinde Aspergerli karakterlerin olduğu ve kalburüstü film festivallerinin de gözdesi olan Imagination (Eric Leiser, 2007) ve Somersault (Cate Shortland, 2004) filmlerinin her ikisinde de Asperger Sendromu’nun temsili çok sorunlu sunuluyor; Somersault’da modern insanın yalnızlığı ve iletişimsizliği Aspergerli olma metaforuyla anlatılıyor… Filmlerdeki damgalayıcı temsilleri görünce insan, ‘yok sayılmak ehvenişer mi acaba’ diye düşünüyor… Ama ehvenişer de şerlerin en kötüsü değil mi…” diyor.
Öte yandan var olduğu halde “yok sayılmak” insana yapılmış en büyük kötülüklerden birisi.
Hele hele bunu işi “fark etmek ve fark ettirmek” olanlar yaparsa. O zaman “yalnızlık ve tek başınalık daha dayanılmaz” oluyor! Farklılıkları fark eden, gören ve gösteren bir medya hepimizin hakkıdır.(MS/EÜ)
* Vikipedia'da Asperger Sendromu hakkında bilgi: Asperger Sendromu