Genelkurmay'ın dünkü toplantısında ise sorulu anlatımlar yoktu. Tam tersine net mesajlarla başladı İlker Başbuğ, sözlerine: "Yaşadığımız her olay ve durumda medya, çoğu zaman da hayati. (.) Terörizmle mücadelede doğru ve gerektiği gibi, medyayla birlikte hareket edebilmemizin önemine inanmaktayız. Teröre karşı yürütülen topyekun mücadelede sizlere de büyük sorumluluk düşüyor."
Kısacası Genelkurmay dün Türkiye 'nin medya temsilcilerinden terörle mücadeleye destek istiyordu. Nasıl mı? Bilerek ya da bilmeyerek PKK'nın ekmeğine yağ sürmemek, propagandasını yapmamak, farkında olmadan verilen görüntülerle örgütün kendiyle ilgili yarattığı mitolojiyi pekiştirmemek ve de en önemlisi, tam da bölge halkıyla bağları zayıflamışken, PKK'nın halkla iletişime yardımcı olmamak. Org. Başbuğ'un ifadesiyle: "Medyada terörizmle ilgili haberlerin veriliş şekliyle,üzerinde korku, bezginlik, yıldırma, tehdit ve baskı yaratılmasına bilerek / bilmeyerek neden olunuyorsa bu, teröristlerin amaçlarına hizmet olur."
Ve hemen ardından, Genelkurmay ne demek istediğini slaytlarla anlattı. Önce Özgür Gündem ve Roj TV'deki açık PKK propagandası görüntülerle gösterildi. Ama bu zaten sürpriz değil. Ardından saygın günlük gazetelerden alelade kupürlerin, nasıl olup da bilmeyerek PKK'nın amaçlarına hizmet ettiğini kanıtlamaya çalıştı Genelkurmay'ın basından sorumlu yetkilisi Albay Taner Düvenci.
Gazetelerin isimleri saklı olmasına karşın Radikal'den Hürriyet ve Sabah'a tüm gazete ve televizyonların haberlerinden ufak tefek örnekler vardı. Örneğin bir haber, Öcalan'ın "muhatap" kabul edilmesi düşüncesini vurguluyor; bir diğeri devlet ve PKK'yı karşılıklı "taraf" olarak gösteriyor; bir başkası ise alakasız bir diplomasi haberinde PKK'nın Kuzey Irak kamplarındaki eğitim görüntülerini göstererek örgütü son derece önemli bir askeri güç olarak gösteriyordu.
Bunlar ve sayısız diğer örnek kafamızı karıştırdı.Sonund a Mehmet Ali Birand mikrofonu alıp şu soruyu sordu: "Yani siz aslında 'PKK'yı görmeyin. Yok farz edin' diyorsunuz Ama o zaman da fısıltı gazetesi devreye girer; çok daha yıkıcı olmaz mı?" dedi. Başbuğ "topluma haber vermeyin" demediğini, ama bu haberlerde bir "ince ayar" gerektiğini söyledi. Örneğin Hikmet Fidan'ın öldürülmesi, PKK içindeki mücadeleyi anlattığı için önemli bir haberdi. Ancak PKK karşıtı bir üslupla da olsa kaçırılan er Coşkun Kırandi ile ilgili haberler, bir anlamda örgüte propaganda imkanı veriyordu.
Bir tarafta demokratik haklar ve haber alma/verme gereği, diğer tarafta terörle mücadele. Başbuğ'a göre ikisi arasındaki "dengenin tam sağlanması gerek." Peki kim ve nasıl sağlayacak? Komutana göre o ince ayarı yapmak da biz gazetecilerin işi.