Anayasa Mahkemesi; 2 Temmuz 2012 günlü, 6352 sayılı “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun” hakkında Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan , Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz ile birlikte 123 milletvekili yani Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yapılan “iptal” başvurusu hakkında 4 Temmuz 2013 tarihinde (2012/100 Esas) karar verdi.
İptal davasının konusu; tam bir yıl önce yürürlüğe giren 3. Yargı Paketi olarak bilinen 2 Temmuz 2012 kabul tarihli 6352 sayılı Kanunla; İcra ve İflas, Danıştay, İdari Yargılama Usulü, Hâkimler ve Savcılar, Terörle Mücadele, Basın ile Türk Ceza Kanunu''na eklenen geçici hükümler dâhil 28 maddedeki değişikliğin iptaline ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemiydi.
Anayasa Mahkemesi, 4 Temmuz 2013 sayılı kararı ile 6352 sayılı Kanun’un; “ 75. maddesiyle, 3713 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 10. maddesinin; 1- “Türk Ceza Kanunu'nun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332. maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki beşinci fıkrasının iptaline, iptal hükmünün kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine” karar verdi ve diğer istemlerin tümünü reddetti.
Türkiye’nin en önemli ve en “dramatik” sorunlarından birisi olan “uzun tutukluluk hali” hakkındaki her karar insanların tahliye beklentilerini ve onurlarını kırmaya devam ediyor.
İnsanları hapiste çürüterek öç alma duygusu ile hareket eden zihniyet “tutuklama müessesesi” üzerinde etkinliğini sürdürüyor.
Bu nedenle hapiste bulunan ve uzun süredir tutuklu olduğu halde davaları sonuçlanmayan ve artık davanın “tutuklusu” olan insanların kişilikleri ve haysiyetleri hiçe sayılarak yaratılan perişanlık içler acısıdır.
Her kanun değişikliği ile tutukluları umutlandıran, her umudu yapılan kanun değişikliği ile kıran ve beklentilerin boş olduğunu kanıtlayan bir hukuk düzeninde, insanların hukuki hiçbir güvencesi yoktur.
Dolayısıyla yargı güvencesinin bulunmadığını, her mahkeme kararı ile yeniden gören ve öğrenen “tutuklu” insanların halinden anlayacak bir yargı, bir hukuk, bir dirhem adalet ve bir nebze insaf beklentisi boşa değildir. Hukuk devleti ve herkes içindir.
Biraz olsun vicdan kırıntısı kalmış yargıçlar varsa eğer, insan haklarından yana yorumlarıyla, tutuklu insanların hayatları için yapacakları doğru yorumlamalarıyla karar verebilirler.
Bir kere daha altını çizelim, “tutuklama” özelliği itibariyle, kişi hak ve özgürlüklerine en ağır müdahaledir. Uygulamaya egemen olan ve tutuklamayı “olası mahkûmiyet kararının infazını sağlama” aracı olarak gören anlayış terk edilmelidir.
Sonuç olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre “tutuklu kişinin usulünce makul sürede serbest bırakılma hakkı” vardır. Olası cezanın ağırlığı nedeniyle “tutuklama” tedbiri mutlaka uygulanacaktır diye bir kural yoktur, olmamalıdır.
Devletler, tutuklamanın aşırı kullanılmasından ve ayrıca hapisliğin olumsuz sonuçlarından kaçınmak için değişik yasal düzenlemeleri yaratmalıdırlar. Örneğin “adli kontrol” mekanizması kabul edilmiş yasal bir sistemse eğer, uygulanabilirliliği var demektir.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının gerekçesini hemen açıklamalıdır.
İptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanması ile yürürlüğe girmesi için verilmiş bir yıllık sürenin dolması dahi beklenmemelidir.
Anayasa Mahkemesinin CMK’da öngörülen “tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki düzenlemeyi ölçülülük ilkesine aykırı görerek iptal ettiğini düşünürsek eğer; ortada “makul olmayan” ölçüsüz uygulama bulunduğu bir gerçektir.
Anayasa ile herkes için “makul sürede” salıverilme hakkı getirilmiştir: “Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır …” (m. 19/ 8).
O halde, tutuklular; Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek ve Anayasal haklarını kullanarak serbest bırakılmayı istediklerinde mahkemelerin “tahliye” kararı vermesi mümkündür.
Ama bu mümkün olanı yine imkânsız kılacaklardır. Aksi olursa sevinirim. Razıyım, o zaman benim yüzüm kızarır, utanırım.
Olur ya da olmaz, kanuna uygundur veya değildir, uygulanabilir veya uygulanamaz.
Olsun, Anayasa Mahkemesi iptal karar vermiştir, bu karar bir bahane olsun, bu bir fırsattır ve “uzun tutukluluk halleri” sona erdirilsin.
Umarım vicdanlar kararmamıştır, umarım bir nebze adalet kalmıştır. (Fİ/EKN)