Anayasa Mahkemesi Recep Bekik ve Diğerleri kararında[1], birbirinden farklı yayınların, farklı ceza infaz kurumlarına alınmamasına ilişkin 233 bireysel başvuruyu toplu olarak değerlendirerek mahpusların ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi ve bu hakkı kullanmalarını güvence altına alacak bir mekanizma kurulması gerektiğini belirtti.
TIKLAYIN - AYM: Mahpuslara Gazete ve Dergi Verilmemesi, İfade Özgürlüğünün İhlali
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, İsveç Konsolosluğu desteği ile geçen yıl yürüttüğü “Hapishanelerde İfade Özgürlüğü” projesi kapsamında, süreli ve süresiz yayınlara erişimdeki kısıtlamalara ilişkin mahpus şikayetlerinin, 2017-2018 arasında 3 katına çıktığı tespit etti[2]. Bu durum, AYM’nin işaret ettiği sorunun önem ve aciliyetini bir kez daha vurguluyor.
TIKLAYIN - CİSST’ten “Hapishanelerde İfade Özgürlüğü” Kitabı
Mahkeme, başvurucuların aylık abone oldukları ve hakkında toplatma kararı verilmemiş olan yayınların verilmemesine ilişkin idari işlemleri ve bu işlemler için itiraz mercii olan infaz hakimliği kararlarını inceleyerek; idari işlemlerin birbirleriyle tutarlı olmadığını ve infaz hakimliklerinin kararlarının birbirleriyle uyumsuz olduğunu belirtti. Mahkeme, idarenin uygulamada bütünlük ve tutarlılık sağlayamadığını; Türkiye genelindeki hapishanelerde yayınların kuruma alınması konusunda öngörülebilir ve belirli bir pratik bütünlüğü bulunmadığını tespit etti. Ayrıca hapishane idarelerinin işlemlerinde, mahpusların bireysel durumları gözetilmeden suç tiplerine göre kategorik ayrımlara gidildiğini vurguladı.
İnfaz hakimlikleri tarafından verilen kararlarda, Mahkeme’nin Halil Bayık kararında belirlediği kriterlere[3] uygun değerlendirme yapılmadığı; bazı kararlarda sakıncalı kısımlar belirtilse dahi neden bu kısımlar çıkarılarak yayının teslim edilmediğinin gerekçeli biçimde açıklanmadığı değerlendirildi. Mevcut durumun keyfi idari kararlara yol açtığını belirten Mahkeme, infaz hakimliklerinin de uygulamadaki farklılıkları gidermekte ve idarenin keyfi uygulamalarını engellemekte yetersiz kaldığını tespit etti. Dahası, bu yetersizlik nedeniyle ihlal iddialarının ilk derece mahkemelerince çözülmemesi ve bireysel şikayet yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne gelmesinin, Mahkeme’nin inceleme kapasitesini aşacak düzeyde bir iş yükü oluşturduğunu belirtti.
Kısacası, Anayasa Mahkemesi idare ve infaz hakimliklerinin konuya ilişkin yetersiz kaldığı tespitini yapıyor ve bu uygulamaların Mahkeme üzerinde oluşturduğu iş yükü sorunun çözülmesi için yasa koyucuya bir mekanizma oluşturma çağrısı yapıyor. Hangi yayının kuruma kabul edileceği konusunda asıl yetkili merciin idare olduğunun altını çizen Mahkeme[4], mekanizma için hapishane idarelerini işaret ediyor. Bu çağrı dikkate alınırsa, önümüzdeki süreçte yeni bir düzenleme yapılabilir.
Bu tespit önemli; ancak bu mekanizmanın nasıl bir perspektif ve yöntemle; hangi önceliklere göre kurulacağı, bu tespitten daha önemli gözüküyor. Mahpuslarla alakalı düzenlemelere ilişkin tartışmalarda, özellikle de söz konusu olanlar Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılanan ya da hüküm almış mahpuslar ise, özgürlük ve güvenlik dengesinin güvenlik lehine bozulduğunu söylemek mümkün. Ancak Mahkeme’nin konuya ilişkin tartışmada özgürlüğün korunmasına vurgu yaptığı; idari işlem ve infaz hakimliklerinden kaynaklanan sorunları çözecek mekanizmanın işlevini, mahpusların ifade özgürlüklerini kullanmalarını korumak olarak tarif etmesi dikkat çekiyor.[5] Bir bütün olarak bakıldığında da, idarenin belirli ve öngörülebilir olmayan işlemleri ve bunları denetlemekte yetersiz kalan infaz hakimlikleri kararları nedeniyle ifade özgürlüğü hakkını kullanamayan bireyin menfaatinin korunmaya ihtiyaç duyulduğu açıkça görülüyor. Dolayısıyla, kurulacak mekanizmaya ilişkin düzenlemenin ve bu mekanizmada yer alacak kişilerin, güvenlik değil özgürlük perspektifine sahip olması gerektiği anlaşılıyor.
***
Öte yandan söz konusu kararın 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlenen haller için geçerli olduğunu vurgulamakta fayda var. Anayasa Mahkemesi’nin, 5275 sayılı kanuna dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre mahpusların yararlanabileceği yayınlar şöyle:
a) mahpusların emanet para hesaplarına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla kendi paraları ile satın aldığı yayınlar,
b) resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan yayınlar,
c) kurum kütüphanesindeki yayınlar,
d) dini bayram, yılbaşı ve doğum günlerinde gönderilen kitaplar ve
e) eğitim ve öğretimine devam eden mahpusun ders kitapları[6].
Dolayısıyla Mahkeme Recep Bekik ve Diğerleri kararında önerdiği mekanizmanın konusu olarak yukarıda sayılan yayınları değerlendiriyor ve mahpusların posta veya kargo yoluyla aldığı kitaplar bu tartışmanın dışında kalıyor. Aslında posta ve aileler aracılığıyla kitap gönderme, 5275 sayılı kanundaki düzenlemelerin dışında kalarak gri bir alan oluşturuyor; ancak mahpusların bilgiye erişim için yıllardır kullandığı ve ekonomik sebeplerle en avantajlı bulduğu yöntem olduğu unutulmamalı. Anayasa Mahkemesi, İbrahim Kaptan (2) kararında[7] mahpuslara kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen süreli ya da süresiz yayınların tümünün kategorik olarak kuruma kabul edilmemesine ilişkin başvuruda; mahpuslara bu yollar aracılığıyla gönderilen yayınları incelemenin, ceza infaz kurumu idareleri üzerinde görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine engel olacak derecede yükümlülük oluşturabileceğini belirterek[8] ifade özgürlüğü ihlaline ilişkin şikayetin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermişti. Bu karar aslında oldukça kritik, zira kargo ve aileler aracılığıyla gönderilen yayınlar özellikle ekonomik geliri düşük olan mahpuslar için –ki bu hapishane nüfusunun büyük bir kısmını temsil ediyor- en temel bilgi, kişisel gelişim ve günlük aktivite kaynağı.
***
AYM’nin Recep Bekik ve diğerleri kararını, mahpusların ifade özgürlüğünü kullanmaları konusunda kapsamlı bir tartışmayı başlatmak için bir şans olarak değerlendirebiliriz. Öncelikle mahpusların ifade özgürlüğü hakkını tartışırken, süreli ve süresiz yayınların dış dünyadan bilgi, haber almak ve hayatın akışıyla bağı koparmamak açısından ne kadar önemli olduğunu da gözetmek gerekiyor. Tüm mahpuslar için, ancak özellikle gününün büyük bir kısmını tek başına geçiren ya da uzun yıllar hapishanede kalan mahpuslar için süreli ve süresiz yayınlar, yani dergiler, kitaplar hayati bir önem taşıyor. Ayrıca mahpusların bilgiye erişimlerini yalnızca ifade özgürlüğü bağlamında değil; haklarını bilmeleri açısından da değerlendirmek gerekir. Adalete erişim hakkının güvence altında olması için, başta hapsedilmiş kişilerin hem temel haklarını, hem de vatandaş ve mahpus olarak hak ve yükümlülüklerini düzenleyen yerel ve uluslararası mevzuat ile hapishane işleyişini düzenlendiği tüzük, yönetmelik ve genelgeler olmak üzere tüm yasal mevzuata ulaşabilmeleri sağlanmalı. Hatta Resmi Gazete’nin ve bazı tüzük, yönetmelik ve genelgenin yalnızca online olarak erişilebildiğini düşünürsek, internet erişim hakkı olmayan mahpusların kitaplarla ulaşabileceği bilginin zaten oldukça dar olduğunu itiraf etmemiz gerekiyor.
***
Bu tartışmaya, mahpusların süreli ve süresiz yayınlara erişimlerini sağlayan yöntemlerin elverişliliğini de dahil etmek önemli. AYM’nin kabul ettiği yöntemlere bakalım… Kurum kütüphanelerindeki yayınlar sayıca az, çeşit olarak sınırlı ve güncel olmamak ile eleştiriliyor. Bunların geliştirilmesi, 389 ceza infaz kurumu olduğu hesaba katıldığında ciddi bir maddi kaynak gerektirecektir ve yine de kurumda bulunan mahpusun istediği yayına ulaşmasının garanti edilmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca yasal mevzuatlara ilişkin yayınların sayı ve kapsam olarak yetersiz olduğu (veya hiç bulunmadığı ya da kaybolduğu) aktarılıyor. Özel günlerde gönderilen yayınların yeterli olmayacağı ise açık.
Mahpusların kendi paraları ile satın alarak yayınlara ulaşması ise; süreli ve süresiz yayınlara erişimi ekonomik kaynaklara bağlı kılmak anlamına gelir ve çoğu ailesinden veya dışarıdaki diğer kişilerden ekonomik destek alamayan ve temel ihtiyaçlarını karşılamak konusunda sıkıntı çeken mahpuslar için yeni bir engel doğurabilir. Üstelik LGBTİ ve ağırlaştırılmış müebbet mahpusların tamamı ve engelli mahpusların büyük bir kısmının kurumlarda çalışma olanağı bulunmuyor; dolayısıyla bu mahpusların kendilerinin gelir elde etmesi de mümkün değil.
Dolayısıyla mahpusların kitaplara erişimini satın aldıkları yayınlar ile sınırlamak, onları kendi ekonomik zorunluluklarına mahkum etmek ve eşitsizlikleri perçinlemek anlamına gelir. Öte yandan hapishane kuralları, ekonomik durumu iyi olan mahpuslar için bile bilgiye erişimi oldukça güç hale getiriyor. Her mahpus için aylık harcama limiti, yani emanet paranın maksimum tutarı, 300 TL iken ve mahpusun bu tutardan, elektrik ve günde 3 öğün yemek dışındaki tüm ihtiyaçlarını -tuvalet kağıdı, içme suyu, permatik, mektup pulu, telefon kartı, ağda, ped dahil- karşılaması gerekirken, mahpus bir ayda kaç adet kitap ya da süreli yayın satın alabilir?
***
Bu tartışmalar en önemli meselelerden birinin, mahpusların ifade özgürlükleri üzerine önemli bilgi ve deneyime sahip olan sivil toplumun bu sürece nasıl dahil edileceği olduğunu da gösteriyor. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden Berivan E. Korkut ve Hilal Başak Demirbaş’ın 70’in üzerinde hapishaneden gelen 1660 mektubun taranması ile yaptığı çalışma, Hapishanelerde İfade Özgürlüğü, mahpusların ifade özgürlükleri konusunda yaşadıkları ve yukarıda kısaca yer verdiğimiz sorunları açıkça ortaya koyuyor.
Bu çalışma kapsamında 22 Eylül 2018’de bianet ile birlikte Hapishanelerde İfade Özgürlüğü Çalıştayı düzenledik. Aralarında Görülmüştür ve Dışarıda Deli Dalgalar İnisiyatifi’nin de bulunduğu çok sayıda kurum ve insan hakları savunucusunun yer aldığı çalıştayın en önemli konularından biri de mahpusların süreli ve süresiz yayınlara erişimiydi. Çalıştay kapsamında yapılan tartışmalar sonucunda birçok öneri ve bir politika belgesi hazırlandı ve bunlar geçtiğimiz ay yayınlanan Hapishanelerde İfade Özgürlüğü kitabında sıralandı. Önerilerden süreli ve süresiz yayınlara ilişkin olanlar, AYM’nin önerdiği mekanizmaya ilişkin bir perspektif sunabilir:
- Yasaklanmamış ve toplatılma kararı verilmeyen kitapların ve süreli yayınların çok istisnai durumlar dışında engellenmemesi,
- Bu engellemelerin her hapishanede farklı uygulanmaması ve bu konuda önlemler alınması,
- Sınırlamaların çerçevesinin belirlenmesi ve geniş takdir yetkisinin hak ve özgürlükler lehine düzenlenmesi,
- Toplatma kararı olmayan tüm süreli yayınların mahpuslara verilmesi
- Koğuşlardaki kitap sayısı sınırlamasının kaldırılması,
- Posta ve aile aracılığıyla hapishaneye getirilen kitapların hapishaneye alınması ve mahpuslara ulaştırılması,
- Dış kantin yoluyla mahpusların ücretini ödemek koşuluyla kitap alması uygulamasının zorunlu tutulmaması.
Bu öneriler tartışmalara ışık tutabilir ve ceza infaz kurumlarının güvenliği için alınan önlemlerin mahpusların ifade özgürlüğünü kullanmalarını engellemeyecek biçimde uygulanmasını sağlayabilir. (İA/AS)
[1] Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019.
[2] Hapishanelerde İfade Özgürlüğü, Berivan E. Korkut, Hilal Başak Demirbaş, TCPS Kitaplığı, Nisan 2019, s/39,
[3] Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 28-47.
[4] Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §54.
[5] Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §54, 57.
[6] Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §31
[7] İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018.
[8] İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §33
* Fotoğraf: Eskişehir H Tipi Cezaevinden.