Otelin içerisindeyim. Arkadaşlarımı arıyorum. Dumandan ve karanlıktan bir şey göremiyorum. Ellerimle ortalığı yoklaya yoklaya ilerliyorum. Burnuma anlamlandıramadığım ve adlandıramadığım bir koku geliyor. Koklamamak için direniyorum ama koku benliğime yayılıyor.
Kokunun verdiği şaşkınlıkla aceleyle yukarı kata çıkmaya çalışırken ayağım bir şeye takılıyor. Eğiliyorum. Ellerimle dokunuyorum. Sıcaklık ve yumuşaklık hissediyorum. Dokunduğum şey ellerime yapışıyor. Görmek istiyorum. Nerden geldiğini bilmediğim solgun ışığa doğru ellerimi uzattığımda...
Son on dört yıldır 2 Temmuz yaklaşırken hep aynı kâbusu görüyorum. Erken uyanmışsam ne âla. Son iki yıldır kâbus görmediğimi düşüneceksiniz. Görüyorum. Ama kâbusum değişti.
Erkek olduğu anlaşılan iki kişi satranç oynuyor. Erkeklerden biri ortada duran piyona parmağı ile nişan alıp fırlatıyor. Piyon bir dava dosyasının üzerine düşüyor. Canlanan piyon, dosyanın üzerindeki yazıları okumaya çalışıyor. "Ergenekon Davası" yazısını okuduğunda şaşkınlıkla etrafına bakıyor. Tanıdık bir göz arıyor. Ona üstten bakan gözle göz göze geliyor. Her iki gözde dönüp anında bana bakıyor ve gözlerime dalıyor.
On dört yıllık kâbusumun nedenleri araştırılmayacak kadar net. Piyon kâbusumu merak ettim. Peşine düştüm. Sizleri de peşime düşüreceğim izin almadan çünkü bu mesele yalnız taşınmayacak kadar hepimizi ilgilendiriyor.
MİT: Bazı hareketlerin gazını almak için onları serbest bırakırız
Ergenekon Davası kapsamında tutuklamaların ardı arkası kesilmediği dönemlerde Radikal'de okuyucu yorumlarını okuyordum. "Yakında bizim evdeki köpeği de Ergenekon kapsamında tutuklarlarsa hiç şaşırmayacağım" diye yazmıştı biri. Yorum hoşuma gitti. Eşe dosta anlatıp gülüyordum.
Yirmi dört saat geçmeden gülmemin yerini şaşkınlık aldı. İşçi Partili avukatlardan birisi tutuklanmıştı. Avukatın ismi tanıdıktı. Sivas Katliamı davasına müdahil olan avukatlardan biriydi. Yine yirmi dört saat geçmeden bir e-mail geldi. E-mailde Ergenekon ve Sivas Katliamı'nın ilişkisi soruluyor ve sorgulanmaya çalışılıyordu.
Kafama takılan birinci sorumu paylaşayım. Sivas Katliamı davası başladığında da sormuştum(k) yine soruyorum. Neden İşçi Partili avukatlar davaya müdahil oldu? Amaçları neydi? Bu müdahillik davanın seyrini nasıl etkiledi?
Oral Çalışlar 3 Temmuz tarihli yazısında, katliam sırasında o dönemde başbakan yardımcılığı yapan Erdal İnönü'ye kolluk kuvvetlerinin hareketsizliğini sormuş. Cevap, "Ben de bu hareketsizliğin nedenini merak ettim. Bir üst düzey Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yetkilisine sordum. Onun cevabı şuydu: Bazen, bazı hareketlerin gazını almak için onları serbest bırakırız."
Şimdi ben de kendimize (Alevilere) soruyorum. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamlarında hükümette kimler vardı? Oy verdiklerimiz bizleri koruyamıyorsa, koruyamadıkları gibi, öldürülme nedenlerimizi MİT yetkililerine soruyorlarsa o zaman bizler neden hükümet seçimlerine katılıyoruz, MİT seçimlerine katılalım. MİT'te iki üç tane üst düzey yetkili dedemiz olsun. Belki onlar gaz ayarlaması sırasında gaz kaçağını kontrol ederler.
Komşum dışarıda ben içeride
Gel gelelim takıldığım son meseleye. Bu sene Madımak önünde yapılan anmaya üç grup ayrı ayrı katılmış. Birinci grupta devlet yetkilileri varmış. İkincisinde Cumhuriyet Halk Partililer (CHP). Üçüncüsünde de emekçi cephe.
Cahilsem cahilliğime vermeyin ve anlatın bana. Anlamaya ihtiyacım var. Katliam sırasında Refahyol Hükümeti vardı değil mi? Bu Refah'ın devamı değil mi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)?
Refahyol Hükümeti'nin Adalet Bakanı Şevket Kazan kime destek verdiğini davalara aksatmadan gelerek gösterdi. Kendisi mahkeme salonuna girdiğinde, sanıkların kazandığı zaferi görmeliydiniz. Öyle bir zafer ve güvendi ki, oturdukları yerden bizleri tehdit etmekte hiçbir sakınca görmediler. Şimdi ne oldu, evrensel kardeşlik antlaşması yapıldı da benim mi haberim yok?
Dış mihraklar, sinsi odaklar, ortalıkta birliğimizi dirliğimizi istemeyen unsurlar varmış ve onlar yapmış bu katliamı. Bu dışsallaştırma meselesini de pek anlamıyorum. Fail bir türlü bulunamıyor bu sebeple.
Yıllarca yan yana oturduğumuz komşum da benimle aynı anda Madımak'taymış. Tek farkla ama. O dışarıdaymış. Evet, adam biraz sinsiydi. Lâkin dış mihraklarla ilişki kuracak kadar beceriye sahip değildi.
Yan yana yaşarken birden bire nasıl olup da ilişkilerimizin kurban-cellât ilişkisine dönüştüğü dış mihraklarda değil, kendi kültürümüzde ararsak adımlardan birini atmış olacağız.
BBP'liler bizi nasıl "kurtardı"?
Bu yılki anmaya devlet yetkilileriyle birlikte Büyük Birlik Partisi (BBP) yöneticileri de katılmış. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümden sonraki günlerde yapılan bir eylemde "Yakarak öldürdün. Donarak öldün" yazılı bir döviz taşınır.
Bu dövize BBP'liler çok sinirlenir ve basın açıklaması yaparak Sivas'ta bizleri nasıl kurtardıklarını anlatırlar. Büyük Birlik Partisi tarafına atladığımız an'ı anlatayım da hep birlikte "Kral Çıplak" diye bağıralım.
BBP ile otel arasında on beş-yirmi adımlık bir boşluk vardı. Ve aynı zamanda da bu boşluktan partiye geçilecek küçük bir pencere. Ben atladığımda elinde kocaman kalasla, bütün vücuduyla pencereyi tutan bir adam ve adamın arkasında da başka adamlar vardı.
Her atlayan can havliyle pencereye doğru gidiyordu. Kalasçı adamın önünde, yere düşmüş kırklı yaşlarda bir kadın vardı. Adamla tartışıyordu. Pencerenin önünde ne olduğunu anlamadım. Anlayacak halde de değildim. Bir an önce çıkmak istiyordum. Ben de pencereye doğru yöneldim. Attığım adımla birlikte sırtıma kalaslar inmeye başladı. "Yanın orospular!" sesini duyduktan sonra yerdeki kadının da yediği kalasla birlikte yere düştüğünü anladım.
Kadınlarla, kalasçı adam arasında insanlık tartışması yapılıyordu. Adam, bizleri duymak yerine papağan gibi "Yanın orospular!" demekle meşguldü. Kalasçı adam yorulunca yerini arkasındaki bir başkası aldı. Ne kadar orada kaldık bilemiyorum. O arada zaman kaybetmemiş olsaydık belki şimdi aramızda yaşayan canlar olacaktı.
Kendimi piyon gibi hissediyorum. Vatandaş gibi hissetmeye ihtiyacım var ama. Yüzleştikçe, hesap sordukça vatandaşlık mertebesine gelineceğini biliyorum. Bunun için de biz Alevilerin sınıfsal duruşa ihtiyacı var. (ED/BB)