Bir hafta önce siz batıdakiler kenevir tarlaları imha ediliyor haberleri ile, biz Diyarbakır’dakiler ise gece-gündüz, vakitli vakitsiz günlerce gökyüzünü yırtan savaş uçaklarının hareketliliği ile Lice’ye yapılan operasyona tanık kılındık.
Her geçen gün siz, tonları değişen uyuşturucu tarlalarının ele geçirildiğini okudunuz, biz de sayıları hızla artan ve yayılan sokağı yasaklı köy sayılarını takip ettik. Siz yanan uyuşturucu tarlalarını gördünüz, biz ise Cudi, Genç, Hazro, Kocaköy, Lice… Köy ve kırsal alanlarındaki ormanın, köylünün yıllık emeği ve rızkı olan buğdayı, nohut tarlalarını, samanı ve envaı çeşit bitki ve hayvanı barındıran doğanın yakılışını gördük. Bir coğrafyanın yakılarak küle döndürme ısrarını gördük.
Günlerdir aklımızda, dilimizde, "Lice’de ne oluyor" sorusu. Zira köyler yasak, yollar ise adeta kışlaya dönmüş durumda. Oralarda ne olduğunu öğrenmek için bir çaba, aklıma tanıdığım Licelilere telefonla ulaşıp ne olduğunu sormak geliyor. Arıyorum birkaç kişiyi… O da ne? Üç cümle dışında söz kurmaya çekinen tedirgin diller karşılıyor beni telefonun karşı kıyısında: “Lice merkezde bir şey yok, yollar asker, polis kaynıyor… Buralar cezaevi gibi, ne köylere gidebiliyoruz ne de köylüler çıkıp gidebiliyor… Daha fazla şey söyleyemeyiz, buralara gelin…”
Kaygılandıran haberler
Konuşmaya çekinen diller beni düşündürürken sosyal medyaya ve ajanslara düşen bilgilerse epey kaygılandırıyor: “Bağdan (Mışrıf) köyüne yapılan top atışları sonucu çıkan yangın köyün içine ulaşmışken top atışları da sürüyor”... “Sisê’ye ateş topları atılıyor… Sisê köyünün kırsal alanında başlayan yangına kimsenin müdahale etmesine izin verilmediği için yangın her dakika büyüyor.”
“17 bin askerin bölgeye getirildiği belirtiliyor”, “Lice ve Karaz'da köylere baskın düzenleyen asker, 5 kişiyi gözaltına aldı…”, “ Tepe Karakolu ile Goma Pirê köyü arasındaki 3 farklı bölgeyi de alevler sardı”, “Hezro ilçesine bağlı Helhele köyünü basan askerler 12 evi boşaltarak köylüleri ölümle tehdit etti. Köylüler bu tutuma karşı direnişe geçerek köylerini terk etmeyip akrabalarının yanına yerleşti. Evleri boşaltan asker, kamyon ve kepçelerle evleri yıkmaya başlarken, bu evlerin yerine karakol ve çatışma için mevziler kurulmaya başlandı...”
Aklıma 1990’lara kabus gibi çöken köy boşaltma zulmünün ilk adımı olan Dare Guze köyünün de Lice’de olduğu düşüyor.
Dokuz arama noktası var
Tüm bu yaşananlardan kaygı duyan DTK, HDP ve BDP’li bir grubun bugün Lice’ye gitmek için yola çıktığını öğreniyorum. Tam onlar vasıtasıyla ne yaşandığını öğrenebiliriz diyordum ki grubun Özel Harekat Şube Merkezinde durdurulduğu bilgisi ajanslara düşüyor... Durdurulanlar birkaç saat sonra dönmek zorunda kalıyor.
Bu gruptan Lice’ye girmesine izin verilen tek ismin Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan olduğunu öğrenince ona ulaşıyorum. Diyarbakır’a akşam saatlerinde dönen Aydoğan’ın anlattıkları ise Lice’de olanlar konusunda oldukça aydınlatıcı yeni bilgiler içeriyor:
“Diyarbakır’dan Lice’ye gitmek bir defa çok zor. Zira yol boyunca sizi dokuz Jandarma kontrol noktası bekliyor. Hepsinde de tek tek, bagajlara kadar didik didik arama yapılıyor… Bu noktaların üç dört tanesinde bir de GBT‘ye maruz kalınıyor. Arama ve kontroller yüzünden kuyruklar oluşuyor yol tam bir çileye dönüyor, 90 Km’lik yol şanslıysanız iki saat sürüyor.
"Yine şanslıysanız tüm bu kontroller sırasında kötü muameleye, kaba sözlere ve tehditlere maruz kalmayabiliyorsunuz. Zira gördüğümüz kadarıyla halkın çoğu bu uygulamalara maruz kalıyor.”
Milletvekili olmasına rağmen Lice’ye giderken yaşadığı güçlüğü ise Nursel Aydoğan şöyle anlatıyor:
“Ben bile Valiliğin izniyle ancak Lice’ye gidebildim. Üstelik her kontrol noktasında bölge komutanı aranarak onay alınmak suretiyle geçişim sağlanabildi… Lice’ye girmeden önceki son kontrol noktasında polis , ‘Güvenlik nedeniyle eskortla Lice’ye gireceksiniz’ dedi ve zırhlı eskort eşliğinde Lice’ye götürülüp, Parti binası önüne getirildim”
Operasyon uzun sürecek
Operasyonun ne kadar süreceğine dair öngörüsünü öğrenmek istiyorum. “Daha uzun sürecek” deyip nedenini de şu gözlemine dayandırıyor:
“Yasak uygulanan 39 Köye giden yola polisler, barikatlar ve kalabilecekleri ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri çadırlar kurmuş, etraf da zırhlı araçlar bulunuyor… Bu görüntüden anlaşılacağı üzere asker orada uzun süre kalmayı düşünüyor, uzun süreli bir operasyonu uygulamaya geçirmiş görünüyor. Lice’ye giden yola bir tabur konmuş, Özellikle de Licok, Halhal hattına konan asker sayısı ve tesisatı oldukça yoğun. Ve elbette bayraklar asılmış her yere. Akşam saatlerinde 6-9 arasında helikopter hareketliliği rutine dönmüş...
"Salt askeri sayı ve tedbirlerle hazırlanmamışlar. Bir de köylülere hiçbir bilgi sızmaması talimatı verilmiş, tehdit edilmişler… Örneğin Licok köyünde korucularda var. Onlara dahi aynı şey söylenmiş: ‘Hiçbir bilgi sızmayacak!’ tüm bunlar bile uzun süreli bir operasyon içinde olunduğunu gösteriyor”
"Lice'ye neden geldin?"
Lice’ye neden geldiğine dair asker ve polislerin ısrarlı sorularına da yanıtı şu olmuş Aydoğan’ın:
“Lice yolu üzerinde olgunlaşmış, hasadı bekleyen buğday tarlalarıyla karşılaştık. Yangın anayola yakın bölgeye yaklaştığı için kaygılıydık. Yolda polis bize “neden geldiğimizi sorduğunda yanıt olarak; Ekili alanların yandığına ilişkin bilgiler geliyor onu araştıracağız. Buğday, mercimek, nohut gibi ürünler ekmiş insanlar ve bu bir yıllık emekleri heba olursa çok kötü olur, bu insanların başka geçim kaynakları da yok dedim.
"Bunun üzerine polis: “vekilim, buğdaylar yanmasın diye özel talimat aldık” dedi. Oysa daha dün Silvan’daki ekinlerin yandığı haberi gelmişti. Velev ki doğru söylüyorlar, ama sokağa çıkma yasağı olduğu için tarlaya ne biçerdöver girebiliyor, ne de çalışmak için insanlar! Zamanı geçen ve hasadı yapılamayan ekin yine de heba olacak… Bu insanlar yoksul… Kaygılıyız…”
Tam bir doğa katliamı ve insanlık ayıbına dönen operasyonun gerekçesi olarak sunulan kenevir tarlalarını soruyorum “zaten polis, asker traktörlerle o tarlalara girmiş, tarlanın ortasına hepsini toplamış yakıyor. Bunun için öyle büyük askeri yığınaklara, hava saldırılarına gerek yok ki…”
Kimse evini köyünü terketmedi
Öte yandan neredeyse bir haftayı bulan operasyonlar süresince ilk sıcak çatışmanın bugün yaşandığı ve iki askerin hayatını kaybettiği ancak gerilla güçlerinin kaybı hakkında hiçbir bilgi edinemedikleri bilgisini de veren Aydoğan son olarak şunları paylaşıyor:
“Bir de tabi köylerdeki evlerin tek tek basılmaya başlandığını, aramaya maruz kaldıklarını öğrendik. Bugün örneğin Sise köyünde aramalar başlatılmış… Burada dikkatimi çeken şey şuydu. Kent merkezi ve köyler kuşatıldığı ve birbirleriyle irtibatları kesildiği ve çok ciddi bir yönelime maruz kaldıkları halde hiçbiri göç etmemiş, sebatla operasyonlara göğüs geriyordu. Tüm bu kuşatılmışlık altında girdiğimiz Lice’de halkla bir protesto yürüyüşü yaptık. Ve onları öncelikle evlerini, köylerini terk etmedikleri için kutladım…”
Aydoğan’ın anlattıklarına, günlerdir tanık olduklarımız ve gelen haberlere göre Lice, Hani, Hazro, Genç arasındaki bölge ve kırsalında 90’lara rahmet okutan bambaşka bir savaş uygulamaya konmuş görünüyor. Ve yaşanan “esrar tarlası operasyonu” olarak görülmeye devam edilir de susulursa; ortaya çıkan insani ve doğa felaketinin faturası emin olun çok ağır olacak… (YG/HK)