Bu savaş en kalleşçe yöntemleri ile yakınlarımızı ve hem de en yakınımızdakileri almaya devam ediyor...
Lanet olsun...
Bu savaş üstelik paramparça alıyor bizi bizden...
Lanet olsun bu savaşa...
Bu savaş, parçalarımızı toplayamayacak bir biçimde ayırıyor bizi bizden...
Bu savaşa lanet olsun...
Bu savaşta kullanılan bu alçakça tuzaklara lanet olsun...
Lanet olsun!
Bunu her kim kullanmışsa...
Hangi amaç için kullanmışsa...
Lanet olsun!
Hiç kimse, hiçbir amaç için bu savaşta kullanılan bu araçların orantısızlığını gerekçe göstererek bu tuzaklı eylemi meşrulaştıramaz.
Bu eylemin son kaybı sevgili Sedat oldu. Bir derviş gibi bu dünyanın dışında, sadece ama sadece insanı ve yaşamı esas alan, bunu kişiliğinin ve mesleğinin odağı haline getiren bir yaşam...
Ve o artık yok!
Bir derviş gibi nerede bir haksızlık yapılmışsa oraya koşmuş, kimsenin olmadığı yerde bir avuç dostuyla hak savunuculuğu yapmış olan sevgili dostum, eski Batman Barosu Başkanı Sedat artık yok...
Evet, lanet olsun!
Yaşadığımız her yeri daha da az yaşanır hale getirmeye çalışan, her şeye tuzak kuran bu yönteme lanet olsun...
Evet, hem Sedat'ın yaşamına, hem de yaşamlarını kendilerini sarmalayan ilişkiler ağından sıyırarak özgürlüğe, barışa, demokrasiye ve bu mücadelenin şiddetsiz yöntemlerle yürütülmesine adayan Özdemir kardeşlerin yaşamlarına son veren bu tuzağa lanet olsun...
Bu biçimlerde savunmasız insanları tuzaklarda öldüren bir savaş yöntemi, hak ve özgürlükleri için mücadele eden, hak ve özgürlüğe susamış Kürtlerin savaşı olamaz ve Kürtlerin hak ve özgürlükleri adına yürütülemez...
Evet, bu tuzak belki de onlara kurulmamıştı...
Belki bu mayın, o yangının ihbarı üzerine muhtemelen gidecek olan askerlere denk gelecekti...
Peki, ne fark edecekti?
Bu sonuç ortaya çıkınca, yani dostlarımız, arkadaşlarımız değil de askerler ölseydi, biz susmalı mıydık?
Böyle lanet bir tuzakta ölenler asker olunca, 'ne büyük başarı' diye düşünüp susmalı mıydık?
Hayır! Bunların hiçbirini yapmamalıydık.
O nedenle de şimdi tam zamanıdır!
Bu savaşa ve bu yöntemlere daha da yüksek bir sesle karşı çıkmanın tam zamanıdır.
İşte şimdi, evet tam da şimdi bu savaşa, bu yönteme sadece bir değil bin kez karşı çıkmalıyız... Yaşamımıza, dostlarımızın ve mücadele arkadaşlarımızın yaşamına karşı kurulmuş bu tuzakların bütün insani değerlerimizi paramparça ettiğini daha da yüksek sesle haykırmalıyız...
Bir iki sözüm de Batmanlılara...
Kaybettiğimiz hiçbir yaşamı geri getiremeyiz...
Ama Sedat'ın olduğu yerde, hele yaşamını yitirdiği yerde yaşam durmalıydı. Ama olmadı.
Bu mudur hak ve adalet duyarlılığınız?
Bu mudur vefa ve sadakat iradeniz?
Bu mudur özgürlük ve demokrasi özleminiz?
Bu mudur barış ve dostluk hedefiniz?
Kaç gündür neredesiniz?
Hava mı sıcaktı? Yoksa patlayan 'kendi mayınımız' olunca, parçalanan bedenler en sevgili insanlarımız olsa bile ayaklarımız ve basiretimiz mi bağlanıyor? Hastaneye, asri mezarlığa koşamaz hale mi geliyorsunuz?
Bir derviş gibi bütün yaşamını hak ve özgürlük mücadelesine adayan ve bunu beklentisiz yapan, görünmek istemeyen, ağır yürüyen, yüzünde gülümsemesi hiç eksik olmayan, bu yaşamda tek bağı ve inancı insan ve insanca yaşam olan dervişinize, sofinize (sufi, hak aşığı) sahip çıkmanız bu muydu?
Alnının açıklığı ile sıcaklığı ve sevecenliğiyle her acınızı beyninde hissederek, hiç telefonunu kapatmadan size cevap veren, her derdinize koşan o değil miydi?
Hanginiz onu, hiç kimseye ulaşamadığınız da bile yanında görmedi?
Peki, sizler kaç gündür neredesiniz?
Sedat'ın ve Özdemir kardeşlerin aracının bastığı mayın sadece onu ve arkadaşlarını hunharca katletmedi, aynı zamanda hepimizin ciğerini bir kez değil bin kez parçaladı...
O nedenle, daha önce defalarca belirttiğim gibi, hak ve özgürlüklerimiz için mücadele ettiğini söyleyenler, bu mücadeleyi kendi iradeleriyle şiddetsiz bir ortama dönüştürmelidirler. Çünkü bu savaşın ve bu yöntemlerin Kürtlerin hak ve özgürlükleri için hiçbir yararı yoktur ve bunu dünya alem, herkes biliyor.
Bu savaşın ve bu yöntemlerin Kürtlerin özgürlüğü ve hakları açısından, hukukun üstünlüğü ve adalet açısından, barış ve demokrasi açısından hiçbir getirisi yoktur ve yürütülmemeli. Bu savaşın ve bu yöntemlerin hak ve özgürlüklerimiz için yürütülemeyeceğini haykırmanın her zamankinden çok daha fazla zamanı. (ST/TK)
* Sezgin Tanrıkulu, eski Diyarbakır Barosu Başkanı; Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) temsilcisi.