Barış hareketinin savaş karşıtı gösterilerine çok az insan katılıyor. Hafta sonunda Kudüs'teki gösteriye de 25 kadar kişi katıldı.
İsraillilerin yüzde 60'ından fazlası Irak saldırısını destekliyor. İnsanlar, Başbakan Ariel Şaron'un "bu bizim savaşımız değil" sözlerinden de pek memnun. Ayrıca, çoğu İsrailli ABD saldırısıyla Saddam Hüseyin'den kurtulacaklarına inanıyor. Umutları ise, Saddam'dan sonra sıranın bir numaralı düşmanları Yaser Arafat'a gelmesi.
Kendimizi Iraklıların yerine koyalım
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsrail'in, kendisine saldırılmadıkça bu "savaş"ta yer almaması için elinden geleni yaptı. ABD'nin ihtiyacı olan son şey İsrail'in ABD ile birlikte Iraka saldırıya katılması tabii ki. Bu, bütün Arapların öfkeyle sokaklara dökülmesine yeterdi.
Aslında, İsrail ordusu işgal altındaki Filistin topraklarında dikkatli davranmaya çalışsa da, Batı yakası ve Gazze şeridindeki cenaze törenlerinin ardı arkası kesilmiyor elbette. ABD, cenaze törenlerinin Arap uydu kanallarında yayınlanmasına bile tahammül edemiyor yorumları yapılıyor.
Tabii ki, medyada eleştirel sesler de var; Pazar günü, solcu Ha'aretz gazetesinde Gideon Levy şöyle yazıyordu:
"İnsan, savaşın dehşetini bir parça duymalarının, Irak füzelerinin korkusunu ve bunlar karşısındaki çaresizliği bir nebze hissetmelerinin İsraillilerde milyonlarca Irak yurttaşının ya da işgal altındaki topraklarda yaşayanların çektiklerine yönelik biraz olsun anlayış ya da sempati yaratmasını bekliyor.
Ama, bu korkularının bir temeli olsa da olmasa da, füze saldırısı korkusuyla yaşayan 6.6 milyon İsraillinin 24 milyon Iraklının şimdi uğramakta oldukları tarihin en büyük saldırısını bir an olsun düşünmeye de bunun kabul edilebilir olup olmadığını ya da bunun için ödemek zorunda bırakıldıkları bedelin korkunç olup olmadığını sormaya da niyetleri yok.
Milyonlarca masum kimsenin umurunda değil
Bağdattan göğe alevler alevler yükseliyor. Ümmü Kasrın üzerine sayısız bomba ve füze yağıyor. Geçen gece evler cayır cayır yanarken bir televizyon muhabiri hayranlıkla bunu bir ses ve ışık şöleni diye niteleyebiliyordu.
Bu kentlerde milyonlarca masum sivilin yaşaması, bütün bu heyecan verici silahların onlara zarar verebileceği kimsenin, özellikle gözleri parlayan heyecanlı TV yorumcularının umurunda değil.
Tıpkı bunun gibi kendimizi birkaç saatliğine de olsa, şişe suyu ve konserve dolu sığınaklara kapatabilecek olmamızın 3 milyon Filistinlinin geçtiğimiz iki buçuk yıl boyunca kendi ev ve köylerinde her gün öldürülme tehlikesiyle yüz yüze gelecek şekilde hapsedilmiş olmalarına ne kadar benzediğini de aklımıza getirmiyoruz.