1953 yılında tanıdığım bir adam genel bir tuvalette mastürbasyon yapmak suçundan tutuklandı. Tavandaki havalandırmanın arkasına, yoldan çıkmışları tespit etmek amacıyla, bir polis saklanmıştı. Adamın avukatı bu işe 5.000 dolar harcadı. "500 dolar polise verdim yargıca bir hediye aldım ve adamın karmaşık bir iç çamaşırı giymiş olduğunu ve tuvaletini yaptıktan sonra onu düzeltmek için çabaladığını bu hareketinin yanlış anlaşılmış olduğunu söyleyecek iki yalancı şahidin her birine 250 dolar ödedim" diye açıklamıştı babama, savunma avukatı arkadaşı.
Bunun o döneme özgü bir davranış mı olduğunu yoksa günümüzde de bir norm olarak sürüp sürmediği hakkında en ufak bir fikrim yok. Komedyen Jenny Bruce, mahkemelerde rüşvetlerin verildiği yer olduğunu kastederek şöyle bir yorumda bulunmuştu "mahkemelerde adalet olan tek yer koridorlardır." Normal olarak, Amerikan hapishanelerinde yatanlar zenginler veya orta sınıf değil yoksullardır. Kuzey Amerikalıların çoğu herkese eşit adalet cümlesinin ne anlama geldiğini bilir: "Polis bir yoksulu ekmek çalarken veya köprü altında uyurken gördüğünde nasıl tutukluyorsa aynı şekilde bir zengini de ekmek çalarken veya köprünün altında uyurken görürse tutuklayacaktır."
Zengin avukatlara ödeme yapma lüksüne sahip olanlar genellikle yaptıklarıyla kalırlar. Karısına aşırı dozda insülin enjekte eden Claus von Bulov davasına bakın örneğin ya da O. J. Simpson davasına. Sanıklar, hâkimlerin kafasına kuşku tohumları ekme işinde uzman olan birinci sınıf avukatlara milyonlarca dolar ödediler. Mahkeme avukatları genellikle olanaklardan, zamandan ve yoksul müşterileri için en ufak bir savunma yapmak isteğinden yoksun oluyorlar.
Kuşkusuz, bazı durumlarda en iyi savunma avukatları bile adaleti satın alamazlar, özellikle de hükümetin "ulusal güvenlik"i ortaya attığı zamanlarda. Kübalı Beşler, genellikle devlet halka ne yaptığını ve neden yaptığını söylemez, anlamına gelen bu cümlenin, ulusal güvenlik cümlesinin kurbanları oldular. Emperyal baskıcılık kokuyor ve bazen de intikam.
FBI 1998 yılında beş adamı tutukladı (Gerardo Hernández, Antonio Guerrero, Ramón Labañino, Fernando González, and René González) ve Miami'de bir mahkeme 2001 yılında onları, cinayet, ajanlık ve birkaç başka ağır sebepten suçlu buldu. Olay ABD'nin diktalarına uymayan 3. dünya ülkeleri uluslarına karşı adalet anlayışının normlarını örnekliyor.
Washington Küba'yı yaklaşık yarım yüzyıllık itaatsizliği dolayısıyla alışageldiği tarzda cezalandıramıyorken, Kübalı beşlerle ortaya çıkan fırsat, savaşlar çıkaran ve toplumu korumak adına yurttaş haklarını hiçe sayan, "ulusal güvenlik"çi çetenin intikam topraklarına gökyüzünden bir hediye misali düştü.
2004 yılında, dönemin BM büyük elçisi, daha sonra Irak büyük elçisi olacak olan ve bir süre sonra Amerika'nın bir numaralı ajanına dönüşecek olan John Negroponte, İran'dan gelen, ABD'nin İran büyük elçiliğini yeniden açma ve diplomatik ilişkileri normalleştirme yönünde bir teklife, ulusal güvenlikçi elitin neden hayır diyeceğini İran'ın mesajını getiren diplomata (benim bir arkadaşım) şöyle açıklamıştı: "Son on yıllarda Vietnam, İran ve Küba Amerika'yı aşağıladılar. Vietnam konusunu anlayabiliriz, ödeştik sayılır (4 milyon ölü ve yirmi yıllık bir sancılı dönem), ama hak ettiklerini almadan önce İran ve Küba ile bir ilişkiye girmemizin imkânı yok." Küba'yla savaşa gidemediklerinden -Küba halkı kendini savunurdu- Kübalı Beşler'i cezalandırmanın yedek özneleri olarak kullandılar.
1990'lı yıllarda bu Kübalılar Florida'da Castro karşıtı terörist grupların arasına sızdılar ve Havana'yı teröristlerin faaliyetlerinden haberdar ettiler. 1998 yılında bir FBI delegasyonu Küba'ya gitti. Kübalı fonksiyonerler FBI'a, gruplar ve bireyler halinde teröristlerin isimleri, taşıdıkları silahları ve depoladıkları silahların yerlerini gösteren ve Amerikan adalet makamlarının teröristleri tutuklayıp yargılamalarını gerektirecek olan, 1200 sayfalık dokümanı, video kayıtları ve ses kayıtlarından oluşan materyallerle birlikte teslim ettiler.
FBI Kübalılara bir ay içinde yanıt vereceklerini söyledi. Kübalılar halen bir cevap bekliyorlar ama FBI belgeleri değerlendirmedi anlamına gelmiyor bu. Değerlendirdiler ve Kübalı Beşler'i tutukladılar. Sonra da Adalet Bakanlığı onları çok ağır suçlar işlemiş olmakla itham etti.
İroni adaletsizliğe eşlik etti. Kübalı Beşler, Amerika'ya geliş sebeplerinin, Küba'ya karşı terörist eylemler planlayan radikal grupların arasına sızmak olduğunu kabul ettiler. Dahası, Kuzey Amerika yasaları insanların, daha büyük bir suçu önlemeleri durumunda, suç işlemelerine izin veriyordu.
"Bu bir öz savunma şekli", diye anlatıyor beşlerden birisi olan Antonio Guerrero'nun avukatı. Dahası Kübalıların avukatları bu savunmayı yargıç Joan Lenard karşısında da yapmıştı ama o jürinin bunu dikkate almamasını istemişti.
Weinglass ve diğer avukatlar yargıcın bu argümanı kabul etmemesinin bir hata olduğunu iddia ederek temyiz mahkemesine başvurdular çünkü onlara göre Kübalı Beşli ABD 'ye saldırı, yaralama ve benzer suçları önlemek için gelmişlerdi.
ABD devleti terörist Luis Posada Carilles ve Orlando Bosch'un "başarıları" hakkında her şeyi biliyordu. İkisi de gazetecilerin önünde terörist faaliyetlerdeki rollerini kabul etmişlerdi. Bu faaliyetlere 1976 yılında -ortak olarak düzenledikleri- Küba uçağına sabotaj da vardı ve bu sabotajda yolculardan ve uçuş personelinden toplam 73 kişi hayatını kaybetmişti. 1998 yılında Posada, bir yıl önce Küba'daki turistik kurumlara sabotajlar düzenlemiş olduğunu kabul etti. Posada'nın sözleşmeli bir işbirlikçisi tarafından gerçekleştirilen bu saldırıda bir İtalyan turist hayatını kaybetmişti.
"Kimseye zarar vermek istemiyorduk" demişti gazetecilere, Larry Rohter ve Anne Bardach'a "sadece bir skandal yaratmak istiyorduk ki turistler Küba'dan uzak dursun. Daha fazla dış müdahale istemiyoruz". Posada, Küba'ya gidebilecek potansiyel turistlerin Küba'nın güvenli olmadığını düşünmesini ve "iç muhalefeti canlandırmak" istediğini de söyledi.
Başarılı da oldu. İtalyan'ın ölümünden sonra Küba'ya daha az turist gitti. Times'tan gazetecilerin yazdığına göre "Posada'nın vicdanı 'bir bebek gibi rahat uyuyorum' diyebilecek kadar rahatmış" ve Posada şöyle demiş : "O İtalyan yanlış saatte yanlış bir yerde oturuyordu" (NY Times 13 Haziran 1998).
Kübalı Beşler Amerika'ya tam olarak benzer faaliyetleri engellemek için geldiler, diyor Weinglass. "Kübalıların faaliyetleri haklıydı ve hayat kurtarmak için gerekliydi". Weinglass aynı argümanı, CIA'nin kampuslara gelip öğrencileri devşirmesine karşı, Massachusetts Üniversitesinin bir binasını öğrenci arkadaşlarıyla birlikte işgal eden, Amy Carter'ı, başkanın kızını savunmak için de kullanmıştı. Amy Carter binanın işgalinin bir suç olduğunu kabul ediyordu ama yaptığı şeyin ihtiyaç doktrinine göre gerekli olduğunu iddia ediyordu, çünkü o dönemde CIA Nikaragua'da illegal bir savaşa girişmişti. Yargıçlar Amy ve diğer sanıkların suçsuz olduğuna karar vermişti.
Weinglass iki temyiz yargıcının önünde bu argümanı kullandı. 2005 Ağustosu'nda, bu mahkeme konuyu baştan inceledi ve beşlinin adil bir yargıya tabi tutulmadığına karar verdi. Miami mahkemesinin hatalı olduğuna dair ortada bu kadar çok delil varken, 12 jüri üyesinin tümü, Miami yargıcın kararını tekrar onadı. Mahkeme salonunun penceresinden araçlarının plakasının fotoğraflarını çeken insanlar görüyorlardı. Jüri üyelerinin, Küba Beşlisi'ni suçsuz bulmaları halinde, korkmak için çok sebebi vardı.
Avukatlar Gerardo Hernández'in cinayet işlemek için komplo kurmak suçundan aldığı cezayı da temyize götürdüler. Bu suçlamanın sebebi 1996 Şubat'ında Küba MİG'lerinin Hermanos al Rescate terör örgütüne ait iki uçağı düşürmelerine dayandırılıyor. Hermanos al Rescate örgütünün uçakları Küba hava sahasını işgal etmişti ve defalarca Küba hava sahasına izinsiz girdikleri için uyarılmışlardı. Yargılama sürecinde federal savcı bu suçlamayı destekleyen güçlü bir tek kanıt bile olmadığını kabul etti. Weinglass Gerardo'ya verilen cezanın "egemen bir devletin kendi hava sahasının savunması sırasında yaptığı bir faaliyetten dolayı bir bireyin sorumlu tutulması açısından tarihte benzerinin olmadığına" dikkat çekiyor. Küba kendi hava sahası içinde egemenliğini devam ettirmekte her türlü hakka sahipti. Savcı hiç delil toplamadan jüriye skandal boyutunda açıklamalarda bulundu ve mahkeme yargıcı buna izin verdi. Elinde hiçbir kanıt olmamasına rağmen Küba'nın, adamları ABD'ye saldırılar düzenlemek için yolladığını söyledi. ABD adalet tarihinde ilk kez, federal savcılık bürosu bir yargılamayı bir tek belgeye, somut kanıta bile dayanmadan yaptı.
On binlerce gizli belgeyi Sovyetlere veren FBI özel ajanı Robert Hansen ve CIA ajanı Aldrich Ames'in aksine Kübalı Beşler hiçbir sırrı çalmadılar, buna rağmen onlardan ikisi, gerçek ajanlar gibi, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldılar.
Bir avukatın polise rüşvet verdiği ve zengin bir adamın cinayet suçlaması karşısında masumiyetini para karşılığında satın alabildiği -ki hala devam ediyor bu durum- Amerika adaleti daha mı adildi? Ulusal güvenlik nedeniyle yapılan yanlış suçlamalarla Sacco ve Vanzetti'nin 1920 yılında yargılanmasını hatırlıyor musunuz? Ya da, FBI şefi Edgar Hoover'dan Devlet Başkanı Dwight Eisenhower'a kadar herkesin, onların Sovyetler'e atomik sırları vermediğini bildiği halde, Julius ve Ethel Rosenberg'un idam edilmesini. Devlet, koridorlarında bile adalet bulunmayan "ulusal güvenlik" adaletini işletmişti bir kere. (SL/EB/TK)
* Landau'nun metnini Ercan Bayaz sendika.org için Türkçeleştirdi.