Kamu borçlarının azaltılması için, Fransa, 2012'de 9 milyar, 2013'de 30 milyar avro bulmak zorunda. Bu 18 ay içinde 40 milyar avro bulunması anlamına geliyor.
2012 yılı için kalkınma oranı beklentilerinin binde 7'den binde 3'de düşürüldüğü bir ortamda kamu harcamalarında kısıtlamaya gidilmesi ve vergilerin arttırılmasından başka bir olanak da görünmüyor ortalıkta. Bu iki önlem de sosyal olarak nötre değil. Yükü birilerinin çekmesi gerekiyor.
Başbakan Jean-Marc Ayrault, salı günü mecliste yaptığı konuşmasında, bir yandan kemer sıkma sözcüğünü kullanmaktan özenle kaçınırken, öte yandan mali durumun düze çıkarılmasının önemine vurgu yaptı. 1800 milyar avroya ulaşan borcun yükünün gelecek nesillere bırakılamayacağını belirterek borcun azaltılmasına öncelik verileceğini, hedeflerinin kamu borçlarının 2013 sonunda milli gelirin yüzde 3'üne indirilmesi olduğunu açıkladı. Alınacak önlemlerin yükünün adil dağıtılacağına da özellikle vurgu yaptı. Daha adil bir vergilendirme sözü verdi.
Başbakanın konuşmasının ardından yapılan güven oylamasında Hükümet yeşillerin ve sosyalistlerin oylarıyla güven oyu alırken komünistler çekimser oy kullandı. Sol Parti ve Komünistler hükümetin "kemer sıkma politikalarına" güven duymadıklarını belirtirlerken, Sosyalist Partinin sol kanadından "kamu borçlarının milli gelirin yüzde 3'üne düşürülmesinin kendi başına sol bir politika olmadığı" eleştirileri geldi. Sosyalistlerin sol kanadı, kamu giderlerinin azaltılmasından önce kaynakların arttırılması (vergi gelirlerinin arttırılması) yoluna girilmesi gerektiğini savundular.
7,2 milyar avro yeni vergi
Mali durumu düze çıkarma programının yükünü, en azından 2012 yılında, büyük ölçüde yüksek gelirli kesimlerin çekeceği belli oldu. Bankalar ve büyük petrol şirketlerinin vergileri artırıldı. Servet vergisinin oranları yükseltildi. Şirket paylarından elde edilen gelirler üzerindeki vergi oranları arttırıldı. Gelir vergisi üst diliminin vergileri yükseltildi. Yüksek gelirliler üzerindeki vergi yükü böylesini arttırıllırken, Sakozy hükümetinin ekim ayından itibaren uygulamaya girmesini öngördüğü katma değer vergisindeki artış iptal edildi.
"Düze çıkma" programının ikinci bölümü ise kamu harcamalarında kısıtlamaya gidilmesini öngörüyor. 2012 yılı içinde kamu harcamalarında 1,5 milyar avroluk bir kısıtlamaya gidilecek. Eğitim, güvenlik ve yargı kısıtlama programının dışında tutuldu.
Cumhurbaşkanı François Hollande, seçim kampanyası sırasında çok az vaatte bulunmuştu. İktidara geldiğinin ilk günlerinde de bu vaatlerinin büyük çoğunluğunu yerine getirdi. Kamu borçlarının azaltıması konusunda koyduğu hedef ise yüzde 1,5'lik bir kalkınma hızını öngörüyordu ama kalkınma hızının 2012 yılında binde 3'e kadar düşeceğinin ortaya çıktı (negatif olmazsa). Kalkınma hızından mahrum kalan Hollande şimdi "yükün adil paylaşımı"nı ön plana çıkartmaya çalışıyor.
Yunanistan'da, İspanya'da, İtalya'da yaşananlar herkesi korkutmuş durumda. Krizin ağırlığı iki yıldan bu yana, günlük hayatta her gün daha fazla hissediliyor. İşten çıkarmalar tüm hızıyla devam ediyor ve kısa sürede iyileşme de beklenmiyor.
Herkes sıkı bir kemer sıkma döneminden geçileceğinin farkında. Bu durumun Hollande'ın işini kolaylaştırdığı söylenebilir. Yükün "adil paylaşıldığı" duygusu verebilirse bu süreci daha kolay atlatılabilir. Şimdilik bütün politikaları da bu yönde. Ama 2013 için durum bu kadar rahat olmayacaktır. Yeni vergilerle 30 milyar avro toplamak hiç te kolay olmayacaktır. Şimdiden 2013 yılında kamu harcamalarında (büyük oranda sosyal yardımlarda) 15 milyarlık bir kesinti yapılması gerekliliğinden söz edilmeye başlandı.
Avrupa : Hollande iki arada bir derede
Hollande'ın politik evriminde avrupa konusu özel bir yer tutuyor. Politikaya Mitterand'ın bakanlarından, yıllarca Avrupa Konseyi başkanlığı yapan Jacque Delors'un müriti olarak başlayan Hollande tam bir avrupa yanlısıydı. Sosyalist Parti Genel Sekreteri olduğu süreçte, Avrupa Birliği'ne mesafeli davranan parti tabanını avrupa yanlısı yapmayı başarmış ve Avrupa Anayasa'sı referandumunda parti içi oylamada evet oyunun çoğunluğu almasını sağlamıştı.
Ama referandum süreci, sağ için olduğu kadar, belki de daha da fazla sol açısından tam bir parçalanmaya neden oldu. Sol bölündü. Sosyalist Parti bölündü. Taban bölündü. Seçmen bölündü. Avrupa yanlıları azınlığa düştü. Şimdi karşımızda avrupa konusunda daha temkinli bir Hollande var. İçinde bulunulan krizden çıkmanın, globalleşen dünyada yer almanın yolunun daha fazla avrupadan geçtiğinin farkında ama bu konuda "kurumsal" bir değişiklik önerisiyle ortaya çıkmaya çekiniyor. Buna hazır değil. Referandumun açtığı yaralar hala taze ve tümüylü kapanmış değil.
Ama Avrupa giderek daha fazla avrupa olma yolunda ilerliyor. Ortak para birimine, avroya geçildiğinde, finans çevrelerinden "25 ulusal ekonomiyle ortak para birimi uygulanamaz, daha fazla içiçe geçmek gerekir, politik-ekonomik/mali-sosyal bir içiçelik gerekiyor" eleştirileri gelmişti. Son borç krizi karşısında yaşananlar bu öngörünün ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkardı. Borç krizi içindeki ülkelerin borçlarının Avrupa Birliği'nin garantisi altına alınması sorunu, "borçlu ülkelerin bütçeleri üzerinde denetim olanağımız olmadan nasıl garanti veririz" söylemine takıldı kaldı. Sonuçta son Avrupa zirvesinde, adı konulmadan, federalizm sözcüğü edilmeden, sessiz sedasız gelecegin Avrupa Federal Bankası'nın temelleri atıldı.
Kriz ilginç bir şekilde kamunun avro'ya olan bağını da güçlendirdi. Düne kadar tüm olumsuzlukların kaynağı gibi sunulan avro'nun, kamu oyu yoklamalarına göre, bilinmezlikler karşısında tutunulacak bir dayanak gibi ortaya çıktığını gösteriyor. (MSŞ/HK)