Geride kalan 1 yıla dönüp bakıldığında, İkinci Dünya Savaşı yılları dışta bırakıldığında, yaşananların tarihimizin en derin krizi olduğuna kuşku yok. Hiç bir dönemde bu kadar kurumuş, daralmış, bir ekonomik konjonktür yaşamadık. Hiçbir dönemde bu ölçüde yoksullaşma, işsizlik yaşamadık ve hiçbir dönemde bu kadar Uluslar arası Para Fonu(IMF)-Dünya Bankası (DB) gibi kuruluşların kontrolüne girmedik.
Yaşanan kriz, beklenmedik bir kriz olmadığı gibi, krizin sorumlusu da sadece bugünün iktidarıyla sınırlı değil.
Geçen bir yıla bakıldığında, krizin topluma yüklediği maliyetin çok ağır olduğunu görüyoruz. Ortaya çıkan yükün toplamı çok ağır olduğu gibi, toplumsal sınıflara yansıması da bir hayli farklı.
Türkiye, 2000 Kasım'ında ve 2001 Şubat'ında ard arda yaşadığı iki kriz sonucunda büyük kayıplara uğradı. Bu krizlerin ortaya çıkışında ana sorumluluk , her ne kadar sütten çıkmış kaşık gibi davransa da IMF'nindir.
Hem 1999 sonundaki programın hem de Kasım ve Şubat krizlerinin bütün ana parametreleri, IMF tarafından belirlendi. Dolayısıyla yaşanan şoklar ve yarattıkları hasardan da birinci derecede IMF sorumlu sayılmalı.
Bir yılın sonunda ekonomik hasarın bilançosu şu başlıklar altında toplanabilir:
1. Yüzde 9'u bulacak küçülme sonucu milli gelir düzeyinde kayıplar.
2. IMF'den ek dış borçlanmayla artan yük.
3. İç borç ve faizlerdeki ek yük.
4. İşsizlik artışı.
5. Üretim düşüşleri, iflaslar, dünya rekabet gücünün azalması.
Krizin yarattığı gelir kaybı
2000 yılında 202 milyar dolar olan gayrı safi milli hasılanın (GSMH) , IMF'nin varsaydığı yüzde 3'lük küçülmeyle kalmayıp yüzde 9 küçülmeye doğru gidişiyle, 2001 milli geliri 145 milyar doları ancak bulacak. B
Böyle bir çerçevede 2000'e göre 57 milyar dolarlık bir milli gelir kaybına uğrayacak olan Türkiye'nin kişi başına geliri de 2000'de gerçekleşen 3095 dolardan 2250 dolar dolayına düşecek.
Bu durum, Türkiye'nin dünya ekonomi ligindeki yerini de etkiliyor. 200 milyar dolarlık bir ekonomi iken dünyanın en büyük 20. ekonomisi sayılan Türkiye, 145 milyar dolara gerilemiş ekonomisiyle dünya ekonomisinin 25 ila 30. aralığında bir yerde artık.
Kişi başına geliri de 3000 dolarlardan 2250 dolara indiğinden kişi başına gelir açısından dünyanın 43. ülkesi iken, şimdi 50 ila 55. aralığında yer alan ülkeler arasına girecek ki, bu durumdaki ülkeleri Dünya Bankası, "alt-orta gelişmiş ülkeler" sıralamasına sokuyor. Oysa Türkiye 1 yıl öncesine kadar "üst -orta gelişmiş ülkeler" grubundaydı.
Açıkçası, kriz nedeniyle Türkiye küme düşmüş durumda.
Yaşanan dehşetli küçülme, Türkiye'nin AB ortalamaları ile ilgili durumunu da bozdu:
* 2001'de Türkiye yüzde 9 küçülürken AB'deki büyümenin yüzde 2 olması bekleniyor.
* Türkiye'nin 2001 tüketici enflasyonu yüzde 80 bandına yeniden yerleşirken AB'nin 2001 enflasyonu yüzde 2.6'da (aylık değil, yıllık!) kalacak.
* Yine 2001'i Türkiye, yüzde 9 küçülmeyle kapatmaya hazırlanırken Türkiye dışında AB'ye üyelik sürecinde bulunan ülkeler grubu, bu yılı yüzde 3.5 büyüme ile kapatacaklar ve 2002 büyüme hedefleri de yüzde 4.2. Hatta Baltık bölgesi aday ülkelerinin büyüme performanslarının Orta Avrupa, Güney ve Güney Doğu Avrupa Bölgelerindeki aday ülkelerden daha yüksek olması bekleniyor.
Kısacası, Türkiye yaşadığı ekonomik yıkımla AB rüyasının da epey uzağına düşmüş oluyor.
Dış borca 25 milyar dolarlık ek yük
IMF'nin 1999 sonunda yürürlüğe soktuğu üç yıllık program (2000-2002) başlangıçta, 3.6 milyar dolarlık bir IMF kredisi ile destekleniyordu. Kasım ve Şubat krizlerinden sonra sağlanması zorunlu hale gelen IMF ve Dünya Bankası kredisinin toplamı, 24.9 milyar dolara çıktı. Bunun 18.1 milyar doları IMF'den, kalan 6.8'i Dünya Bankası'ndan.
Her ne kadar IMF, bu ölçüde bir krediyi hiçbir ülkeye açmadıklarını söyleyip bunu bir lütuf, her Türk'e verilmiş 300 dolar olarak takdim etse de bu krediler Türkiye'nin dış borç stokuna yaklaşık 25 milyar dolarlık ek yük getirdi. Buna, 2002'de kullandırılması düşünülen 10 milyar dolarlık kredi dahil değil.
GSMH'daki 57 milyar dolarlık kayba, 25 milyar dolarlık ek borçlanma eklenirse; sadece bu iki kalemden 82 milyar dolarlık bir "hasarın" olduğu görülür.
İç borç yükü
Krizler, iç borç stokunu ve iç borç faizlerini önemli ölçüde etkiledi.
Kriz öncesinde, 2000 yılı sonu itibariyle yıllık ortalama faiz oranı yüzde 38'e, vade de ortalama 410 güne gerilemişti. Kasım krizinden sonra 2001 Ocak ayında yapılan ilk borçlanmada faiz oranı yüzde 65 ve vade 155 gün olarak gerçekleşti.
Daha sonra yaşanan Şubat krizi ile faiz oranı yükseldi ve 2001 ortalaması yüzde 105'i buldu, vade ise 144 günde kaldı .
2001 için gerçekleşmesi beklenen borç servisi 78 katrilyon liradır. Bunun 37.5 katrilyon lirası ana para, 40,5 katrilyon lirası da faizlerden oluşuyor.
2001 bütçesinde 34 katrilyon liralık yıl sonu borç stoku için, yıl içinde 13.4 katrilyon liralık faiz ödemesi öngörülüyordu.
Ancak bankacılık sektöründe yaşanan operasyonlar, kamu ve fon bankaları için yapılan borçlanmaların yanı sıra, faizlerin yükselişiyle bu yük arttı ve iç borç yükünden gelen ek yük, 45 milyar doları bulacak.
Sonuç olarak, vebali ağırlıkla IMF'de olan bu krizlerin getirdiği ek mali yük toplam olarak 127 milyar doları buluyor.
Bu yükün :
57 milyar doları ulusal gelirde oluşan kayıptan
25 milyar doları ek dış borçlanmadan
45 milyar doları ek iç borçlanmadan kaynaklanıyor.
2001 yılı için GSMH 145 milyar dolar tahmin edildiğine göre, bu toplam hasar GSMH'nın yüzde 88'ine ulaşıyor ve ülkede yaşayan her TC vatandaşı başına 1916 dolarlık bir yük anlamını taşıyor.
Bu rakkamı dolar kuru 1.4 milyon TL'den dönüştürsek kişi başına yükün 2.7 milyar TL'yi bulduğunu, aileyi de 4.4 kişi kabul etsek, aile başına yükün yaklaşık 12 milyar TL 'yi bulduğunu görüyoruz. (MS/NU)
Yarın: Sanayi Çöktü, İşsizlik Çığ Gibi ...