Fotoğraf: Halim Bulutoğlu
Adanın yazlıkçılarından sayılırız. Haziranda adaya adım atıp ekim sonuna kadar kalanlardan. Eskilerde 29 Ekim’i görmeden adadan dönülmezmiş. Şimdilerde her şey okulların kapanışı ve açılışına göre ayarlı. Vapur ve motorların yaz ve kış tarifeleri mesela. Öyle olunca dönüşler daha erken olabiliyor. Ama bizim gibi geçkinler için farklı.
Fotoğraf: Halim Bulutoğlu
Adanın yazlıkçılarındanız ama evimiz kışın da açık. Ne zaman istesek gidilebilecek durumda. Isıtmamız da var. O yüzden, havanın izin verdiği günlerde uzatmalı hafta sonlarını değerlendirdiğimiz çok oldu.
12 Mart 2020, Perşembe günüydü. Perşembeden pazara hava iyi geçecekti. Erken ilkbahar denebilecek günler. Adada baharın habercisi mimozaların son demleri. Kuru dalları üzerinden sereserpe ansızın dökülen o sarı salkım çiçekleriyle baştan aşağı donanan güzelim ağaçlar. Bu şöleni kaçırmamalıyız demiştik. Biraz daha geciksek soluvereceklerdi çünkü ve baharla birlikte yapraklanmış ağaçlardan farkları kalmayacaktı.
Fotoğraf: Hakan Satıoğlu
Kartal’dan motorla Büyükada’ya geçeceğiz.
Bir ben, bir Seval ve de dört yaşındaki torunumuz Rüzgar.
Rüzgar bugün okula gitmedi. Öğleye doğru sırtında çantası, annesiyle birlikte geldiler. Keyfi yerindeydi. Kozalak toplayacak, ormana gidecek, bahçede sokakta koşturacaktık. “Dondurma da alırız değil mi babaanne-dede” diyordu. Hatta kendini kaptırmış, havuza gitmekten de söz ediyordu. “Oğlum, daha yaz gelmedi, ne havuzu” dedi annesi.
Motordayken haber sitelerini, sosyal medyaya bakınmak için fırsat bulduk. İlk Korona vakasının resmi ağızlardan açıklanması, herşeyin rengini değiştirmiş görünüyor. Etrafımızdaki tüm ülkelerde, dünyada da 100’e yakın ülkede hızla yayılan virüsün sınırlarımızdan içeriye girmemiş olduğunu düşünmüyorduk zaten. Önemli olan ne zaman kabul edileceğiydi. Ve önlemlerin ne zamandan itibaren alınmaya başlanacağı..
Akşama kalmadı, tüm okullarda öğretime ara verileceğine ilişkin spekülasyonlar dolaşıma girdi. Üniversiteler birkaç gündür ara tatili öne çekmeye ve 16-31 Mart arasında eğitime ara vereceklerini duyurmaya başlamışlardı zaten.
İskele kalabalık. Vapur ve motorların dönüş saati. Kabataş, Bostancı ve Kartal iskeleleri önünde birikmeler başlamış.
Kış güneşi içimizi ısıtıyor. Birkaç eksiği tamamlamak için çarşıya yöneliyoruz.
Evimizi, bahçemizi özlemişiz.
Kepenkler açıldı, içeriye güneş doldu. Sabahtan beri yanan kalorifer sayesinde zaten ısınmış.
Birazdan şömineyi de yakacağız.
Keyifli bir akşam bizi bekliyor.
Gelirken Kartal balık haline uğramış, taptaze Karadeniz mezgitlerinden almıştım 1.5 kilo kadar.
Mısır ununda bir güzel kızarttım.
Ağız tadıyla yedik.
Nasıl da lezzetliydi.
13 Mart sabahı erken kalktık. Rüzgar olunca erken kalmamak ne mümkün?
İşte dün beklenen haber sitelerde. Gece geç saatlerde açıklanmış. İlk ve orta öğrenimdeki okullar 16 Marttan geçerli olmak üzere 2, üniversiteler ise 3 hafta süreyle tatil. Sonrasına bakılacakmış. Belki uzaktan eğitim sistemiyle devam edecekmiş sonrasında da.. Altyapımız bunun için hazırmış. Milli Eğitim Bakanı böyle demiş. Spor müsabakaları seyircisiz oynanacakmış. İlk önlemler böyle.
Tatil haberiyle birlikte öğrencilerin memleketlerine dönüşü hızlanmış, terminallerde kalabalık artmış. Otobüs biletleri yok satarken, her zaman dolu olan uçaklarda yer gani, hatta yapılan rezervasyonlar bile iptal. Halkımız, gençlerimiz virüs açısından otobüsleri uçaklara göre daha güvenli buluyor anlaşılan. İlginç…
Şehirde iken sözleştiğimiz Adalı arkadaşlarımız da bugün adaya adım atacaklar. Teoman-Lale, Jale ve Cihan.
Alışkanlık olmuş, uzun zamandır da adada birlikte olmamışız ya, “yarın sabah kahvaltıya Kadir’in Viranbağ’daki yerine gidelim mi” konusu açıldı. Peki bu akşam? Birimizde mi buluşsak, hep birlikte dışarıda bir yere mi gitsek? Dedim “niye bu akşam Viranbağ’a gitmiyoruz? Tamam dendi. Kadir’e haber ettik.
Viranbağ’dayız. Yahya Kemal’in o güzel şiirini kaleme aldığı noktada. O, yaza veda ederken yazmış şiirini, biz yaza merhaba derken oradayız.
Kadir mangalı yakmış. Manzara noktasına masalar kurulmuş. Hava o kadar güzel ki, dışarıda oturacağız. Kaymak da geldi. Kadirlerin köpeğiyle biraz koklaştılar, sonra da Rüzgarla koşturdular. Salatalar hazırlandı, rakı ve şaraplar açıldı, mangala ilk atılan köfte ve pirzolanın kokusu ortalığı sardı. Ve kadehler iyi yazlar dileğiyle kaldırıldı.
Havada kıpırtı yok. Güneş hala yakıcı, henüz ufkun birkaç karış üzerinde. İştahımız yerinde. Köfteler nasıl da lezzetli olmuş. Rüzgar pirzolaları tek tek mideye indiriyor. Kaymak da onun elinden kapmak için etrafında fır dönüyor.
Fotoğraflar, selfie’ler çekildi, sevdiklerimizle paylaşıldı, mangaldan çıkan son parti antrikotlar da mideye indirildi ve gün battı.
Güneşin inişiyle birlikte çöken serinlik gitme zamanı geldi diyor.
Ama Kadir 2-3 masanın sığabileceği büyüklükteki odada sobayı yakmış bile. Kahveler ve çaylar içilmeden göndermem diye üsteliyor.
Biraz direndik ve sonra sıcacık odaya girdik. Çaylar da kuzinenin üzerinde fokurdamakta. Bundan daha güzel bir keyif olabilir mi? Bir daha ne zaman?
14 Mart Cumartesi
Sağlık Bakanı günlük açıklamalarına devam ediyor. Vaka sayısı her gün katlanarak artıyor. 2 günde dörde yükselmiş Akşama doğru bir açıklama daha geldi ve Umre’den dönenlerden birine tanı konulduğu ve vaka sayısının böylelikle 5 olduğu duyuruldu. Dikkatler Umre ziyaretçilerine çevrildi.
Toplam 21 bin olan Umre ziyaretçilerinin yaklaşık yarısının karantinaya alınmadan evlerine gönderildiği, evlerinde kendilerini karantinaya almaları tavsiyelerinin ise işe yaramadığı gerçeği, bundan sonra giriş yapacakların doğrudan karantinaya alınacaklarını açıklayan bakan tarafından da itiraf ediliyordu aslında. Zaten birkaç gündür sosyal medyada dolaşan Umreci görüntüleri de sorunun büyüklüğünü gösteriyordu.
Dün akşam çocuklarla konuşmuştuk. İşler kötüye gidecek. En doğrusu adada kalmak diye.
Onlar da tamam dediler. Adaya gelecekler ve burada kalacağız. Ne zamana kadar sürecek bilmiyoruz.
Çocukluğum gözlerimin önüne geliyor. Büyük bahçe içinde iki katlı ahşap evde bizim küçük üç çocuklu (dördüncüsü çok sonraları katılmıştı aramıza) çekirdek ailemize ek olarak, iki babaanne, bir amca ve yenge, iki hala ve bir yardımcı ile zaman zaman eklenenlerle birlikte neredeyse 15 kişilik büyük aile. Büyükleri bilmem ama biz çocuklar çok mutluyduk. Sığınabileceğimiz çok kucak vardı, vakit geçireceğimiz çok şey.
Öğleye kalmadı geldiler. Rüzgarın keyfine diyecek yok. Bir annesine sarılıyor, bir babasına; sonra da gönlümüzü almak için bizlere…
16 Mart Pazartesi
Alican erken kalktı ve Kartal’dan işe gitti.
Evden çalışma konusunda yönetim bugün karar verecekmiş.
Bakanlık peş peşe aldığı kararlarla, kapalı ortamlarda insanların toplu olarak bulunduğu çok sayıda yeri kapattı. Sinemalar, tiyatrolar, eğlence yerleri, nargile cafeler ilk kapananlar arasındaydı. Sonra bunlara cafe ve kıraathaneler de eklendi. İşyerlerinin evden çalışmaya uygun olanları da birbiri ardına benzer kararlar alıyorlar. İnsanların toplu taşıma araçlarıyla işyerlerine gidip gelmeleri önemli bir sorun.
Öğleye doğru Alican aradı ve artık evden çalışacaklarını söyledi. Sevindik. En çok da Fatoş ve Rüzgar.
Farklı bir deneyim olacak.
2,5 ay çabucak geçivermiş
Fotoğraf: Hakan Satıoğlu
Adada korona günleri böyle başladı.
Üç dört gün kalırız diye gelmiştik, yazıyı kaleme aldığım bugün 70’inci günü tamamlamışız.
Daha uzun süre de buradayız. Pandeminin nasıl seyredeceğini, yaz sıcaklarıyla hız kesip kesmeyeceğini, sonbaharla ikinci dalga kabaracak mı bilmiyoruz.
“Hiçbir şey eskisi olmayacak” denilen günlerdeyiz.
Ada pandemiye dayanıklı çıktı. Vaka sayısı çok düşük kaldı. Alınan önlemler, mahalle ve sokaklarda oluşan gönüllü dayanışma grupları yaşamı kolaylaştırdı, güvenli hale getirdi.
Çarşı ve ana caddeler bomboştu. Ama güzelim ara sokaklar, uçsuz bucaksız orman kurtuluşumuz oldu.
Giriş çıkış kısıtlamaları biraz can sıktı ama biz 65 yaşa takılanlar hiç şikayetçi olmadık.
Tedarikte sorun yaşamadık. Hiç bu kadar bol ada balığı yememiştik. Komşularımızla fiziksel mesafeden vazgeçmeden hiç bu kadar yakınlaşmamıştık. Dayanışma ağı hiç bu kadar yaygın oluşmamıştı aramızda.
Şimdi 31 Mayıs sonrasını bekliyoruz.
Adaya haziran sonunda gelmeyi alışkanlık haline getirmiş çok sayıda yazlıkçı, bizler gibi salgın koşullarında adada olmayı tercih etmiş ve çok önceden adaya kapağı atmışlardı. Nisan sonunda başlayan giriş çıkış kısıtlaması sonrası da ikameti burada olanlar gelmeye devam ettiler. Ada en kalabalık yaz öncesini yaşıyor. Yaz döneminde de böyle olacak gibi görünüyor.
Sağlık altyapısı en zayıf ilçelerden biri Adalar, İstanbul ilçeleri arasında.
Her şey karşıya, anakaraya bağımlı.
Bugüne kadar iyi idare ettik.
Umalım ki bundan sonra da öyle olsun.
(HB/DB)