2019 seçimlerinde birkaç lider profili öne çıktı. Bunlardan dördü özellikle dikkat çekiciydi; illerindeki seçim sonuçlarında onların liderlik özelliklerinin etkili olduğu iddia edildi ve bu, tümüyle olmasa da bir ölçüde doğruydu. Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın liderlik özelliklerini bir başka yazıda değerlendirdik (*). 3. ve 4. isimler, Fatih Mehmet Maçoğlu ve Kırklareli’nde daha önce CHP’den bu kez de bağımsız aday olarak yeniden seçilen Mehmet Siyam Kesimoğlu. CHP’nin gösterdiği adaydan daha fazla oy alarak ipi göğüsleyen Kesimoğlu, ayrıca incelenmeyi hak ediyor. Bu yazıda ise kamuoyunda “komünist başkan” olarak bilinen Fatih Mehmet Maçoğlu’nun başarısını seçmen profilleri, liderlik ve imge yönetimi kavramsallaştırmaları üzerinden politik psikoloji ekseninde değerlendirme çabası içine giriyoruz.
Dersim seçmeni ideolojik bir seçmen mi?
Öncelikle, komünist başkana atfedilen başarı, tümüyle ondan kaynaklanmıyor. Burjuva bir siyasetçi olmadığı için, Maçoğlu da bunu kabul ediyor. Bu sonuç her şehirde alınamazdı. AKP ve MHP ağırlıklı bir kentten, örneğin Bayburt’tan ne kadar olumlu özelliklere sahip olursa olsun komünist bir başkan çıkamayacaktı. Dersim halkı her zaman sol yelpazede oldu. Bu açıdan, ilk komünist il belediyesinin Dersim olması hiç şaşırtmıyor. Dersim her zaman parlamento dışı solun kalesi olmuştur. Birçok radikal sol hareketin önder kadroları ve fedaileri Dersim’den çıkmıştır. Bunun dışında, Dersim halkı, Türkiye ölçeğinde çok az oy olan sosyalist partilere çıkan yüksek oy oranıyla hep öne çıkıyordu. Sosyalist bir belediye başkanının Dersim’de bir ilçeyi alması da ilk değildi. İlçeleri incelemeden önce, Dersim’le ilgili yaygın kanı bu biçimde.
Mazgirt ve Çemişgezek AKP’nin
CHP ile HDP’nin yarıştığı Dersim merkezdeki ortalama seçmenin en büyük korkusu, CHP, HDP ve TKP’nin birbiriyle didişerek birbirlerinin oylarını bölmesi ve AKP’nin gerisinde kalmalarıydı. Bunun gerçekleşmemesiyle, halk rahat bir soluk aldı. Öte yandan, Dersim, il düzeyinde AKP’ye kaptırılmasa da, 2014’teki seçimlerde ÖDP ile BDP’nin çekişmesine sahne olan ve ÖDP’nin kazandığı Mazgirt, bu seçimde oyların CHP, HDP ve TKP arasında bölünmesi nedeniyle AKP’ye gitti. Oysa CHP’yle TKP’nin toplam oyu ya da CHP’yle HDP’nin toplam oyu, AKP oylarını geçiyordu. Yine AKP’ye giden bir başka ilçe olan Çemişgezek’i, 2014’te CHP kazanmıştı. Bu seçimde ise, AKP ile MHP oylarının toplam yüzde 92’ye ulaşmasıyla, Bayburt’un rekoruna ulaştı. Bu tablonun üzerinde düşünülmelidir.
Mazgirt, Çemişgezek ve Merkez dışındaki ilçeler CHP’nin
Mazgirt ve Çemişgezek dışında, TKP’nin aldığı merkez ilçeyi saymazsak, diğer ilçeleri CHP kazanmıştır. Bu vesileyle, her bir ilçeye kısaca göz atalım:
Başkanın memleketi olan Ovacık’ta CHP oyu yüzde 37, TKP oyu ise yüzde 31’dir. Yine de AKP yüzde 22 oranında oy alabilmiştir. Bu da dikkat çekici. Komünist başkanın ilçelerde aday gösterdiği isimler, seçilemedi. Ya aday gösterilenler cazip gelmemiş olabilir ya da önerilen belediyecilik modeli. Bunun üzerinde de düşünülmeli.
Pülümür’ün yaklaşık yarısı CHP’ye oy vermiş iken, üç kişiden biri AKP’ye oy vermiştir. On kişiden biri TKP’ye verirken, HDP, yüzde 2’nin üstüne çıkamamıştır.
Nazımiye’nin yaklaşık yarısı, CHP’ye oy vermiştir. 2. sırada ise bağımsız bir aday vardır. TKP ve HDP’nin her biri yüzde 5’in üstüne çıkamamıştır.
Pertek’ten yüzde 56 CHP, yüzde 43 AKP çıktı. Önceki seçimde, oyların CHP ve HDP arasında bölünmesi nedeniyle seçimin kazananı AKP olmuştu.
Hozat’ta yüzde 42 oy alan CHP’yi yüzde 26 ile AKP izledi. TKP, yüzde 19’da kaldı.
Dersim merkezde ise tablo tümüyle değişiyor. Bilindiği gibi, TKP birinci, HDP ikinci ve CHP üçüncü geldi. Aldıkları toplam oy, yüzde 82’yi buluyordu. Merkez, nüfusça baskın olduğu için, seçim sonucundaki etkisinin daha büyük olduğunu görüyoruz.
Aynısı, İstanbul’da da geçerli idi: AKP’nin aldığı ilçe sayısı daha fazla olmakla birlikte, CHP, daha az sayıda fakat daha kalabalık olan ilçeleri alıyordu. Nüfus yoğunluğu da buna koşut bir nitelikteydi. Haritada AKP’nin aldığı ilçeler çok geniş görünüyordu; ancak bunlar daha az kalabalık ilçelerdi.
Dersim romantizmi ve gerçeği
Konumuza dönersek, bu veriler elimizde olmaksızın, birçok Kürt çoğunluklu kentte de olduğu gibi, Dersim’de ideolojik seçmen profilinin daha baskın olduğunu düşünebiliriz. Bu, merkez ilçe için doğru görünüyor; ancak diğer ilçeler için geçerli değil. Dersim’de Bayburt kadar rekor düzeyde Cumhur’cu bir ilçe de var; oyların bölünmesi nedeniyle AKP’ye giden bir ilçe de… Dahası, komünist başkanın memleketinde bile TKP adayı kazanamıyor ve hatta merkez dışında hiçbir ilçede kazanamıyor. Bu, oldukça dikkat çekici.
Çeşitli kesimlerde “Dersim romantizmi” olarak adlandırılan yanlışa düşmemek gerekiyor. Dersim bir bütün olarak solun kalesi değil, içinde çeşitli siyasetler var. Dersim merkezden Dersim’in bütününe genelleme yapmamak daha doğru olur. Yine de ilçeler düzeyinde CHP ağırlığını not edebiliriz.
Bu konulara neden girdik? Çünkü komünist başkanın seçimi hangi koşullarda kazandığını görmemiz gerekiyordu. Dersim merkezdeki seçmen profili, ağırlıklı olarak ideolojik. İdeolojik seçmen sağcı da solcu da olabilir. İdeolojik seçmen için en önemli değerlendirme ölçütü, adayların hangi görüşleri savunduğudur. Bu seçmen profili, adaylar hakkında en çok araştırma yapan profildir. Ekonomik seçmen ise, ekonomik çıkarlarını düşünür, “işsize iş, aça aş bulacak mısınız?” diye sorar. Sosyolojik seçmen, aitlik ve temsil özelliklerine odaklanır. Örneğin, “Kürd’üm, onun için HDP’ye vereceğim” diyen bir seçmen, sosyolojik bir seçmendir. Daha karmaşık, daha ileri düzeyde düşünmeye başlarsa, ideolojik seçmen profiline dönüşür. Son olarak, psikolojik seçmen, adaylara liderlik özelliklerine göre yakınlık/uzaklık duyar.
Bu değişik profillerin komünist başkanın aldığı sonuçta ne kadar etkili olduğunu anlamak, kapsamlı bir saha çalışması yapmadan olanaksız. Elimizdeki istatistik veriler ve konuya uygulanmayı bekleyen politik psikoloji bilgilerinin saha çalışmalarıyla bir araya getirilmesi zorunlu. Burada yazılmayanlar ve yazılamayanlar, yazılanlardan elbette kat kat fazla. Basına yansıyan bilgiler buzdağının yalnızca ucu. Daha fazla yerel bilgi ve kaynak kişi gerekli.(**)
Keşke böyle bir saha çalışmasını halihazırda Dersim’de bulunan Dersimli araştırmacılar yapsalar. Bu, neden önemli? Çünkü bir ili komünist bir adayın kazanması tarihsel ölçekte büyük bir başarı. Bunun başka illerde de umut olabilmesi için, seçimin nasıl kazanıldığına ilişkin bulgu ve çıkarımlara ihtiyacımız var. Başkan, belediyecilik uygulamalarıyla başka belediyelere zaten örnek olmuş durumda; seçimi nasıl kazandığıyla ilgili araştırmalar da ikinci bir nedenle örnek olmasını sağlayabilir.
Komünist Başkanın 10 özelliği
1- İdeolojik komünizmden ekonomik komünizme: Soğuk Savaş döneminde komünist düşünceye karşı her türlü karalama yapıldı. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin komşusu olması dolayısıyla bu karalamalardan çok daha fazla etkilendi. Bugün Batı Avrupa’da “komünist” sözü, Türkiye’deki kadar olumsuz bir çağrışım yapmıyor. ABD’nin Yeşil Kuşak politikasıyla da ilgili olarak birçok Müslüman çoğunluklu ülkede komünizm, dinin, ahlakın, ailenin vb. elden gitmesi üzerinden kötülendi. Böylelikle, komünizmin, bir ideolojinin ötesinde ekonomik bir model olduğu gözden kaçtı.
Komünist başkan, ideolojik komünizm algısından ekonomik komünizm anlayışına geçişi temsil ediyor ve bunu sağlıyor. Böylelikle, komünist başkan, yalnız ideolojik seçmene değil, ekonomik seçmene de hitap etmiş oluyor. Ülkemizde, tarımın AKP eliyle bitirildiği sık sık ifade edilen bir şikayet konusudur. Başkan ise, tarımı canlandırarak, o şikayetleri karşılamış oluyor. Böylelikle eskiden “Ovacık modeli” olarak adlandırılan ancak bundan sonra “Dersim modeli” olan anılacak olan ekonomik model, her partiden rantçı olmayan belediyelerin uygulayabileceği bir çözüme dönüşüyor. İyi Parti’nin komünist başkanı seçim başarısı dolayısıyla kutlaması da, bu ideolojik algıdan ekonomik anlayışa geçişin bir göstergesi sayılabilir.
Bu açıdan şunu vurgulamalı: Maçoğlu, Soğuk Savaş sonrasının bir siyasetçisidir. Örneğin, Terzi Fikri’nin yaşamasına ve yaşatılmasına izin verilmemişti. Oysa bugün yasal sınırlar içindeki komünizm, egemen sınıflar için bir tehlike olarak görülmüyor. (Ya da “şimdilik görülmüyor” da diyebiliriz.)
2- Üretici/öğrenci desteği ve istihdam: Birinci noktayla ilgili olarak, başkanın tefecilere, aracılara ve AKP’nin dışa bağımlılığı iyice arttıran tarımsızlaştırma politikalarına karşı, tohum ve gübre gibi kalemler üzerinden üreticiyi desteklemesi, küskün üreticileri yeniden tarlaya yönlendirip istihdam yaratıyor. Başkan, alternatif kooperatifçilik anlayışıyla öne çıkıyor. Başkanın bunun dışında çevre dostu turizm projeleri var. Dersim modelinin daha az tarım ağırlıklı kentler için nasıl güncellenip geliştirilebileceği sorusu, önümüzdeki süreçte karşımıza çıkacak. Elde edilen gelirle öğrencilere burs sağlanması da övgüye değer.
Dersim zaten eğitim düzeyi en yüksek illerimizden biri. Avrupa’da ve ABD’de Dersim nüfusuyla oranladığında oldukça yüksek sayılabilecek bir Dersimli akademisyen nüfusu var. Dersimliler memleketleriyle bağları çok güçlü olan insanlar. Bu bağlar, öğrencilerin burs alarak okuması ve eğitim düzeylerini arttırmalarıyla daha da güçlenecek.
3- Şeffaf bütçe, “halk insanı” başkan: Başkanın belediyenin borçlarını kapatıp bütçeyi poster olarak belediye binasına asması, kendisine yönelik ilgi ve sevgiyi arttıyor. Ayrıca bu başlık altında, makam aracını kullanmaması ve kapısının randevusuz görüşmeler için her zaman açık olması gibi uygulamalar da artılara artı ekliyor.
Belediye hizmetlerinin ya ücretsiz hale getirilmesi ya da o olanaksızsa en azından cüzi rakamlara çekilmesi, yine artılara yazıldı.
4- Kendisinin de tarlada ve dağıtımda çalışması: Başkan bir masabaşı siyasetçisi değil. Bizzat tarlada ve dağıtımda çalışıyor. Bu, akla Che’nin fabrika ve inşaat sahnelerini anımsatıyor. Che’nin yaşadığı dönemde Küba’da çok sevilmesinin nedenlerinden biri de, bir bürokrat gibi davranmak yerine emekçilerle birlikte ter dökmesiydi. (***)
Emekçilerle birlikte çalışmak, hem kafa-kol emeği ayrımını kırmak için önemli hem de bir yönetici sınıfın adı “komünist” bile olsa uzun erimde kastlaşıp emekçilere yabancılaşmasını önlemek için olmazsa olmaz. Komünist bir toplumda herkesin hem kafasını hem kolunu kullanması beklenir.
5- Kadın, çocuk, yaşlı ve yoksul dostu belediyecilik: Komünist başkan, çocuklara kütüphane ve bisiklet ve kadınlara ve yaşlılara toplumsal yaşama katılmak için ulaşım erişimi gibi uygulamalarla kendinden televizyonlarda sık sık söz ettirmeyi bildi.
Bu uygulamaların Dersim genelinde gerçekleştirilmesi, başka kentlerin sakinlerini de düşündürecektir; bu uygulamalar kimi yerleşimlerde belediyelerden talep edilir duruma gelecektir.
6- Kendine ve halka güven: Başkan alçakgönüllü bir profil çiziyor; ancak aynı zamanda kendine ve halkına çok güveniyor. Destekçilerinin bir bölümü, onu “memleketimizi tüm dünyaya tanıttı. Gururumuz” diyerek destekliyor. Türkiye tarihinde birçok sol belediye başkanı geldi geçti. Ne derece ve hangi bağlamlarda solculardı, o ayrı bir konu. Ancak, genellikle, karamsar bir tablo çizdiler: Merkez, iktidar partisinin elinde olduğundan, yerelde elden birşey gelmezdi. Maçoğlu, bu umutsuzluğa meydan okudu.
7- Sosyal medya kullanımı: Komünist başkan, sosyal medyayı etkin bir biçimde kullanan bir isim. Sürekli olarak güldürüyor ve sosyal medya gündeminde kalmayı ve öne çıkmayı başarıyor. Beş yıllık yöneticiliği döneminde, Türkiye siyasetinin çok farklı alanlarına yönelik olarak paylaşımlar yaptı, güldürdü ve düşündürdü. “Benim işim Ovacık’la, gerisi beni ilgilendirmez” demedi.
8- Dışadönüklük: Önceki noktayla ilgili olarak, başkan kendini Ovacık’ta yalıtmadı. Afet yaşamış başka belediyelere yardımda bulundu. Belediyecilik uygulamalarına ilgi duyan yerli ve yabancı ziyaretçilere kapılarını açtı. Konukseverliği, kamuoyundaki olumlu imgesinde etkili oldu.
9- Güleryüzlülük: Başkanı hemen hemen her zaman güler yüzüyle gördük. Çatışmalı durumların üstesinden gelmeyi bildi. Neredeyse tüm solun ortaklaştığı HDP adayına karşı aday olması ve diğer adaylara ilişkin olarak tek bir olumsuz söz bile sarf etmemesi dikkate değerdi.
Çatışma ve polemikten uzak durmasının ona puan kazandırdığı söylenebilir.
10- Kolektif akıl: Kolektif aklı, belki de en başa koymalıydık. Başkan, bir “sonul yetkili”, diğer bir deyişle son kararı veren kişi değil; bir sözcü niteliğinde. Halkla birlikte karar alıyor. Terzi Fikri geleneğinden devr alınan “söz yetki karar (iktidar) halka (Dersimlilere)” sloganını şiar edinmiş. Alınan kararlarda onun değil halkın imzası var.
Komünist Başkana dört eleştiri, yanıtlar ve öneriler
Şimdiye dek tümüyle olumlu bir tablo sunduk. Doğal olarak, başkana ve modeline yönelik birtakım eleştiriler bulunuyor. Bu eleştiriler, öfkeli ve duygu yüklü bir biçimde yorumlanmazsa, belki yarar sağlayabilir:
Birincisi, Maçoğlu, kimi HDP seçmenleri tarafından, kayyuma karşı olan tüm kesimlerin çıkardığı ortak adaya karşı aday olmak ve ilçelerde aynı biçimde aday çıkarmak dolayısıyla eleştirildi. Ortaklaşmamak, kayyumun ekmeğine yağ sürecekti. Dersim oyların bölünmesi nedeniyle kaybedilebilirdi. Ancak, seçmenin Maçoğlu’nu tercih etmesi, bu eleştiriyi geçersiz kıldı. Bu tartışmanın geçmişte bırakılması ve artık seçim sonuçlandığına göre geleceğe bakılması, herkesin yararına olacak.
İkinci eleştiri, kooperatifçilik üzerinden geliyor. Kimi sol kesimler, Maçoğlu’na ve modeline bakıldığında durumu Marx ve Engels’in eleştirdiği ütopik sosyalizme benzetiyorlar. Buna göre, yerel çabalarla kapitalizmden kaçılamaz, bu düzen böylelikle ortadan da kaldıırılamaz. Yerel yönetimler yerine merkezi iktidar hedeflenmelidir. Bu tartışma, bir ara sosyal medyada çokça paylaşıma konu oldu. Belki daha az kuramsal ve daha çok pratik bakmak gerekiyor. Merkezi iktidara yönelik önceki girişimler başarılı olmadığına göre, komünist başkan, halkı ve örgütüyle nasıl bir yol izlemeyi uygun görmüşse, kendisinin kararına saygı duyulması gerekiyor. Bununla ilişkili olarak, kooperatifçilik modelini eleştirenler var. Fakat herhalde bu model, yapıcı eleştirilerle geliştirilmeye açık bir nitelikte.
Üçüncü eleştiri, aslında komünist bir başkanın seçilebiliyor olmasının Erdoğan rejiminin elini güçlendirdiği biçiminde. Buna göre, Maçoğlu sayesinde, AKP, “gördünüz mü ne kadar demokrat bir ülkeyiz; bizi yanlış tanıyorsunuz” deyip uluslarası imgesini parlatıyor. Oysa ülkenin kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlali başta olmak üzere birçok yönden demokratik olmadığını biliyoruz. Dahası, AKP dönemindeki hak kazanımları, AKP’nin lütfu ya da sadakası değildir, demokrasi güçlerinin mücadelelerinin bir ürünü olmuştur. Bu mücadeleler de AKP döneminde başlamamıştır elbette. Maçoğlu’nun başarısının Anadolu’da ve tüm dünyada tarihsel kökleri ve öncülleri bulunuyor.
Bu eleştiri noktasıyla ilişkili olarak şu da söylenebilir: Daha önce belirttiğimiz gibi, Dersim ve Maçoğlu, Türkiye’nin egemen sınıfları için bugün bir tehdit olarak görülmüyorlar; o nedenle havuz medyasında bile başkana yönelik bir ilgi görebiliyoruz. Fakat ne zaman ki bu modelin yerel ölçekli dar bir model değil de, tüm ülkede uygulanabilir bir çözüm olduğu ortaya çıkacaktır, işte o zaman, Dersim ve Maçoğlu, tehdit olarak görülmeye başlanacaktır. Hangi partiden olursa olsun halkı rantçı belediyecilik anlayışıyla yönetenler, halkın Dersim modeline atıfla çeşitli haklı taleplerde bulunması karşısında, Maçoğlu ve modelini sevgiyle anmayı bırakacaklardır. Bu model, halkçı içeriğiyle er ya da geç egemen sınıfların çarkına çomak sokmaya başlayacaktır.
Dördüncü eleştiri, eğitime yöneliktir. Öğrencilere burs veriliyor fakat eğitim sistemi son dönemde iyice kötüledi. İmamhatipleştirme ve bilimsizleştirme gibi politikalar, AKP dönemi okullarını açıkça kendine yandaş devşirmeye programlanmış odak noktalarına dönüştürdü.
Bu koşullarda, komünist bir liderin yapması gereken, bir yandan bu okulların ilerici bir nitelik kazanması için mücadele etmek, bir yandan da kendi belediye sınırları içerisinde alternatif eğitim uygulamalarına başlamak ve bu tür çabaları desteklemek olmalı. Örneğin, AKP okullarında okutulan tarih yanlıdır, egemenlerin çıkarlarına uygun olarak yazılır ve okutulur. Dersimli çocukların bu propagandalara maruz kalmak yerine halk tarihi ya da ötekilerin tarihi dersleri alabilecekleri kurumsal bir ortam oluşturulmalı. Burs yine verilsin, ancak alternatif eğitim de desteklensin. Bu eleştirinin dikkate alınması yararlı olabilir.
Bu eleştiri noktaları elbette sayıca arttırılabilir ve arttırılmalıdır da; böylelikle model, yapıcı eleştirilerin yardımıyla daha da geliştirilme olanağı bulacaktır.
Sonuç: Dersim dersleri
Sovyetlerin yıkılıp komünizmin tarih olduğu propagandasının yapıldığı bir dönemde, Dersim’in ve Maçoğlu’nun üstlendiği görev ve sırtlarındaki yük ağır olacak. Ancak Dersim ve Maçoğlu bunların üstesinden gelmeyi başaracaktır.
Bu deneyimden, Türkiye’nin ve dünyanın ilerici hareketlerinin yalnızca kooperatifçilik modeline dair değil, nasıl bir seçim kampanyası yürütüleceğine dair de öğrenecekleri var. Dersim, öğrenirken öğretmeye devam ediyor. (UBG/AS)
(*) Bkz. Gezgin, U.B. (2019). Liderlik Psikolojisi: İmamoğlu, Yıldırım, Yavaş ve Özhaseki Üzerine. Bianet, 03.04.2019.
(**) Bu açıdan, bu yazıyı Dersim dışından yazmaktan ileri gelen eksikler ve hatalar varsa, Dersimlilerden şimdiden özür diliyoruz.
(***) Che’nin fabrika ve inşaatta çalışırkenki az bilinen görüntüleri için bkz. Che Guevara Efsanesi.