İfade özgürlüğü, “kışlanın kapısında durmaz”… Bu cümlenin anlamı nedir?
Yunanistanlı gazeteci Grigoriades, asteğmen rütbesiyle zorunlu askerlik hizmeti yaparken askerlere yapılan pek çok kötülüğü gördüğünden bahisle üstleriyle ters düştüğünü iddia eder ve bu nedenle hakkında ceza davaları açılır. Beraat eder. Disiplin soruşturmasından ise ceza alır ve bu nedenle askerlik süresi uzar.
30 Nisan 1989 tarihinde kendisine 24 saat için izin verilir. İzin süresi dolduğu halde askeri birliğine dönmeyen Grigoriades, 6 Mayıs 1989 tarihinde firari sayılır ve hakkında soruşturma başlatılır.
10 Mayıs 1989 tarihinde bir taksi şoförü ile birlik komutanına mektup gönderir. Mektubun bir örneğini de yedek subay arkadaşına verir.
Birlik komutanı “mektup” içeriğinin “silahlı kuvvetlere hakaret” oluşturduğu düşüncesiyle Yunan Askeri Ceza Yasasına göre “firari” hakkında cezai soruşturma açtırır.
12 Mayıs 1989 tarihinde kolordu mahkemesi önüne çıkan Grigoriades “firar” suçundan tutuklanır.
27 Haziran 1989’da İonnia Daimi Askeri Mahkemesi tarafından firar ve orduya hakaret suçlarından yargılanmaya başlar.
Savunma, duruşmanın başında orduya hakaret suçlamasının kanunilik ilkesine uygun (lex certa) olmadığı ve eleştirinin hakaret sayılayacağı gerekçesiyle anayasa aykırılık itirazında bulunur.
Mahkemede incelenen ve Mahkeme başkanının suçluluğa karar vermeden önce üzerinde düşünülmesi gereken “hakaret isnadı” ile ilgili soruları ise şöyledir:
“ (a) sanık yedek subaylığını yaparken 10 Mayıs 1989’da aynı gün bir başka kişinin daha bilgi sahibi olduğu ve başka şeylerle birlikte ordunun otoritesini küçük düşüren ve hakir gören '…Ordu, insana ve topluma karşı bir cihaz(dır)….Ordu, bir yıldırı havası yaratmak ve radikal gençliğin ruh zenginliğini parçalayıp ufalamak suretiyle bir suç ve terör cihazı olarak kalmaya devam ediyor; insanları gayri liberal ve baskıcı bir Yönetmelik (No.20-1) vasıtasıyla, siyasal kanaatlerin fişlenmesi ve diğerleri tarafından güdülen bir korku hiyerarşisi kurmak suretiyle, insan doğasını yıkan ve insanlara dostluk ve sevgi ilişkilerini bağımlılık ilişkisine dönüştüren baskı cihazının basit bir parçası haline dönüştürmeyi amaçlıyor…' ifadelerini içeren iki sayfalık daktiloda yazılmış şahsi beyanını X birliğinin komutanına göndermekle Yunan ordusunu aşağılama suçunu işlemiş midir? Eğer işlemiş ise, ulusun anayasal bir kurumu olan Yunan ordusu kasten mi aşağılanmıştır? (b)…(başvurucu) yürürlükteki Anayasanın 14. maddesinin sınırları içinde eleştiri yaptığına hatalı bir biçimde fakat iyi niyetle inanarak mı (hareket etmiştir)?” (Karar için bakınız Osman Doğru. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları. Legal Yay. Cilt 3 sayfa 794-805 arası. 25.11.1997 24348/94 Grigoriades-Yunanistan kararı.)"
Mahkeme, sanığı firar ve orduya hakaret suçlarından suçlu bulmuştur. Firar suçundan bir yıl sekiz ay, orduya hakaretten ise üç ay hapse mahkum etmiştir. Askeri üst Mahkeme firar suçundan mahkumiyeti bozmuş, orduya hakaret suçunu onamıştır. Sanığın başka mahkumiyeti olmadığından tahliye etmiştir. Yunanistan Temyiz Mahkemesi Genel Kurulu 20 Eylül 1993 tarihinde suçu sabit görerek mahkumiyetin onanmasına karar vermiştir.
Yunanistan Anayasasının 14(1) fıkrasına göre; “Herkes kanunlara uygun olarak, düşüncelerini sözlü veya yazılı biçimde ve basın yoluyla ifade edebilir ve yayabilir.”
Askeri Ceza Yasasının 74'ncü maddesine göre silahlı kuvvetleri, bayrağı veya bir komutanlık amblemini aşağılayan silahlı kuvvetler mensubu altı aydan az olmamak üzere hapisle cezalandırılır.
Benzeri hüküm Ceza Yasasının 181 inci maddesinde “Makamları ve sembolleri aşağılama” suçu olarak düzenlenmiştir. Bu maddenin son fıkrasına göre de “Eleştiri, bir makamı aşağılama oluşturmaz”.
Yunanistan’da 1995 yılında yürürlüğe giren yeni Askeri Ceza Yasasının 58 inci maddesine göre de, silahlı kuvvetler mensubu bir kişi, hareketleriyle veya başka bir şekilde bayrağa, silahlı kuvvetlere veya onun otoritesinin bir sembolüne alenen saygısızlık ederse üç aydan az olmamak üzere hapis cezası verilir.
Grigoriades, o yıllarda kurulu olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurarak hakkında orduyu aşağılamaktan verilen mahkumiyet kararı ile AİHS’nin 10'ncu maddesinde düzenlenmiş olan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini, sözleşmenin 7'nci maddesine aykırı olarak da Ceza Kanununun açık olmayan bir hükmüne dayanılarak mahkum edildiğini iddia eder.
Komisyon bu başvuruyu (no 24348/94) 4 Eylül 1995 tarihinde “kabul edilebilir” bulur.
25 Haziran 1996 tarihli raporunda bire karşı yirmi sekiz oyla sözleşmenin 10. maddesinin ihlal edildiği, oybirliği ile de 7'nci maddenin ihlal edilmediği hakkındaki görüşünü açıklar.
AİHM önüne gelen bu davada verdiği kararında; uygulanabilir prensiplerin neler olduğunu 26 Eylül 1995 tarihli Vogt-Almanya kararına yaptığı atıfla ve ifade özgürlüğünden ne anlaşılması gerektiğini önceki Handyside-İngiltere, Lingens-Avusturya, Jersild-Danimarka ve Sunday Times-Birleşik Krallık kararlarıyla açıklamıştır.
AİHM’ne göre, “Sözleşmenin 10.Maddesi, kışlanın kapısında durmaz. Bu madde Sözleşmeci Devletlerin egemenlik alanı içinde bulunan diğer insanlara olduğu gibi asker kişilere de uygulanır.
Bununla birlikte Mahkeme’nin daha önce de belirttiği gibi, silah altındakilerin askeri disiplini zayıflatmalarını önlemek için hukuk kuralları bulunmadan, bir ordunun gereği gibi görev yapabileceğini düşünmek mümkün olmadığı için, askeri disipline karşı gerçek bir tehdidin bulunması halinde, Sözleşmeci devletler ifade özgürlüğüne kısıtlamalar koyabilmelidir. (bk. 19.12.1994 tarihli Vereiningung demokratischer Soldaten Östrreichs ve Gubi- Avusturya kararı.paragraf 36). Ancak ulusal makamlar, düşüncelerin ifadesi bir kurum olarak ordunun kendisine karşı yöneltilmiş olsa bile, ifade özgürlüğünün içini boşaltmak amacıyla bu tür kurallara dayanamaz”
AİHM’si; “Mektubun Yunan Ordusu ile ilgili bazı sert ve kızgın ifadeler içerdiği doğrudur. Ancak Mahkeme söz konusu ifadelerin, askeri yaşama ve bir kurum olarak orduya yönelik genel ve uzunca bir eleştirel söylev şeklinde dile getirilmiş olduğunu kaydeder. Mektup başvurucu tarafından yayınlanmamış veya bir kopyasının bir subaya verilmesi dışında, daha geniş bir kitleye dağıtılmamış ve başka kimselerin de bu mektubu bildiği iddia edilmemiştir. Mektupta, mektubun gönderildiği kişiye veya başka bir kimseye yönelik bir aşağılama da yer almamıştır. Bu durum karşısında Mahkeme, mektubun askeri disiplin üzerinden objektif etkisinin önemsiz olduğunu kabul eder.”
Bu gerekçelerle AİHM’si Sözleşmenin 7'nci maddesinin ihlal edilmediğine ancak başvurucunun orduya hakaretten suçlanmasının ve mahkum edilmesinin Sözleşmenin 10(2) fıkrası anlamında “demokratik toplumda gereklilik” bakımından haklı olmadığını kabul ederek, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. (Fİ/EZÖ)