Görsel: Sosyal medya
12 Eylül 1980 tarihinin üzerinden kırk yıl geçti…
12 Eylül’den sonra idam cezası verilen 50 kişi asıldı. 18 sol ve 8 sağ görüşlü 23 adli suçlu birisi Asala militanı olan kişi hakkındaki ölüm cezaları hemen uygulandı.
12 Eylül 1980 faşizminin acısını unuttuğumuzdan beri geçen yıllar içinde yitirilmiş adaletin yoksulluğuna savrulduğumuz yaşamayı seçtik.
12 Eylül 1980 istatistiklerini konuştuk, konuştuk, konuştuk.
12 Eylül 2020 tarihi de geldi geçti…
Ölüm cezası yeniden konuşuluyor ve ölümle cezalandırmak üzerine suçların seçildiği cezalandırma politikalarının üzerinden politika yapılıyor.
Önce konuşuluyor, sonra tartışmalar açılıyor… Sindire sindire alıştırıyorlar. Sonra alıştırılmış halin yarattığı fakirlik içinde insanı öldürerek cezalandırma cezası içselleştirilerek kabul edilmenin yolu açılıyor.
Sonra kanunla insan öldürmenin adına “suçun cezası” demek benimseniyor.
Ölüm cezası istemek, ölüm cezasını tekrar politik malzeme olarak kullanmak siyaset değildir, tehlikelidir. Ölüm cezası hakkındaki söylemler ve idam cezasından yana olmak utançtır.
Anayasada ve kanunlarda bile ölmüş olan ölüm cezası için uğraşmayın, ölüm cezası ölmüştür.
Tekrar yazalım. 12 Eylül 1980 ve geçen kırk yıllık sürede geldiğimiz yeri gözden geçirelim…
Birinci adım ….
3.10.2001 kabul tarihli 4709 sayılı kanunla Anayasa’nın 38. maddesi değiştirilmiş ve istisnai haller dışında ölüm cezası yürürlükten kaldırılmıştır. Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilmemesi kabul edilmiştir.
28 Nisan 1983 tarihinde imzaya açılan, 1 Mart 1985’te yürürlüğe giren barış zamanında ölüm cezası verilmemesini öngören İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair 6 Sayılı Protokol 15.1.2003’te Türkiye tarafından imzalandı. 26.6.2003 kabul tarihli 4913 sayılı Kanunla onaylandı.
İkinci adım…
Türkiye ve Avrupa Konseyi üyesi devletler, ölüm cezasının her durumda kaldırılması için İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Ölüm Cezasının Her Durumda Kaldırılmasına Dair 13 Sayılı Protokol’ü imzaladılar. Protokol Avrupa Konseyine üye on devlet tarafından onaylandı ve 01.07.2003 tarihinde yürürlüğe girdi.
13 sayılı Protokole göre; ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez. İstisnası yoktur. AİHS’nin 15. maddesine dayanılarak, yani olağanüstü hallerde Devletlere temel hakları askıya alma hakkı tanıyan ve yükümlülüklerine aykırı tedbirler alma hakkı veren düzenleme dâhil, bu Protokolün hükümlerine istisna getirilmeyecektir. Bu Protokolün hükümleriyle ilgili hiçbir çekince konulamaz, yasaktır.
Bakanlar Kurulunca 18.11.2004 tarihinde kararlaştırılan “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokolün” Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı, 20.12.2004 tarihli Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan) imzalı yazıyla TBMM Başkanlığına gönderildi (T.B.M.M. Dönem: 22, Yasama Yılı: 3, S. Sayısı: 793).
Gerekçesine göre; “İnsanın sadece insan olduğu için doğumundan itibaren yaşam hakkının da aralarında bulunduğu bazı vazgeçilmez haklara sahip olduğunu kabul eden çağımızın insan hakları anlayışına uygun olarak” Meclise gönderilen bu Kanun Tasarısının altında dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları vardır.
Tasarının gerekçesine göre; “İnfazı ne kadar az acı verecek şekilde düzenlenirse düzenlensin, kişinin bedeni üzerinde şiddet uygulamak suretiyle yerine getirilen, böylece fiziksel acının yanı sıra, infaz anına kadar dayanılması zor bir manevî acı da verdiği için insan onuruyla bağdaşmayan, sadece tatbik edilecek kişiye değil, yakınlarına da vereceği ızdırap için cezaların şahsiliği ilkesi ile de bağdaşmayan ölüm cezası, Ölüm Cezasının Her Durumda Kaldırılmasına Dair 13 Sayılı Ek Protokol ile savaş ve çok yakın savaş hallerinde dahi kaldırılarak çağdaş ceza hukukunun gerekleri uluslararası alana da taşınmış bulunmaktadır. Protokolün onaylanması ile ülkemiz, yaşam hakkının korunması hususunda uluslararası hukukun bulunduğu son merhaleye ulaşmış olacaktır.”
06.10.2005 kabul tarihli 5409 sayılı İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Resmî Gazetede (12.10.2005 tarih ve 25964 sayılı) yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Türkiye son adımını attı…
7.05.2004 kabul tarihli ve 5170 sayılı kanunla Anayasanın 15, 17, 38 ve 87. maddelerini değiştirildi ve ölüm cezası Anayasadan temizlendi.
İki ay sonra 14.7.2004 kabul tarihli ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun kabul edildi ve bütün kanunlarımızdan ölüm cezaları temizlendi. İdam cezasını gerektiren fiillerin karşılığında verilecek cezalar ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi.
Ölüm cezasının kaldırıldığı dönem, AKP’nin, hükümet ettiği dönemlerdir.
Çağdaş hukuk devleti olmak ve insan haklarının korunması için inkâr edilemez bu katkı ile övünebilirler, haklıdırlar.
Haklı olmak bile istemiyorlar; devletin ceza olarak insan öldürdüğü cezalara geri dönerek yeni ceza hukuku sisteminde adına yeni demokrasi diyorlar ve hatta tekrar ve tekrar “insan hakları eylem planı” planlıyorlar.
Akıldan çıkarılmaması gerekir. “Ölüm cezası” geri gelmemek üzere tüm kanunlarımızdan, Anayasadan çıkarıldı ve yürürlükten kaldırıldı.
Böyle bir cezayı hiç kimse aklına bile getirmesin, dillendirmesin bile…
Hiçbir toplumda adalet duygusu yaratmayan ama aksine; ölümle öç alma ve adaleti ölümle yerine getiren ceza olamaz, olmamalıdır.
Ölüm cezası yok artık, bazı suçlar için olsun veya olmasın gibi bir tartışma dahi yapılamaz. Bu cezaya nokta konuldu, tarihe gömüldü.
Türkiye kendi topraklarında istisnası olmaksızın ölüm cezasını, öldürmüştür. Bu cezayı öldürme eylemi hukuk devletinin insan haklarını korumak amacıyla yaşam hakkının meşru müdafaasıdır.
Ölüm cezası isteyerek insan hakları ve hukukun ölümüne davetiye çıkarılmamalıdır.
Suçların azaltılmasının, cezaların etkinliğinin sağlanmasının, infaz hukukunun insan haklarını korumasının yolu ölüm cezasını yeniden gündeme getirilmesiyle sağlanamaz. Aksinin tek bir izahı olabilir; Türkiye yaşam hakkını korumaktan vazgeçmiş demektir ve insanları ölümle cezalandırmanın ve korkutmanın kapısını aralamak istemektedir.
Kapı aralanmaya görsün, sonuna kadar açılır.
Ölüm cezasını kaldıran imza sahipleri; insan haklarını koruyan ve kendi koyduğu geçmiş yasal düzenlemelerin tümünü inkâr etmek üzerine kurulu bir politikayı dillendirmektedirler.
Konuşulmasına bile gereken yanıtını vermiyorsanız ve susuyorsanız kabul ediyorsunuz demektir ve politikacılar kendi imzalarını bile inkâr ediyorsa...
Yazıklar olsun, demeye bile utanıyorum. (Fİ/RT)