Kadın ve aileden sorumlu bakanımız Selma Aliye Kavaf; "eşcinsellik bir hastalıktır" diyor. Bir grup dernek de gelişmeler karşısında konunun toplumsal hassasiyet taşıdığını düşünerek bakanı destekleyen bir mektup yayınlıyor.
Batı toplumlarında da eşcinsellere dair kimi çekinceleri olduğunu dile getirerek başlayan mektup, konuyu sadece dinsel referanslarla geliştirip, eşcinselliğin özendirilmesinin insan neslinin tükenmesine kadar gidebileceği gibi idealleştirilmiş bir bakış açısıyla, eşcinselliğin bir tercih ya da yönelim olarak sunulmasının yaşama karşı bir ihanet olduğu iddiasıyla, korkunun kökenine kibrit çakıyor.
Türkiye'de LGBTT (lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel) bireylerin haklarını savunan derneklere açılan kapatılma davaları sebepleri içerisinde valiliklerce yapılan başvurularda "Türk aile yapısına aykırı olma" iddiasının yer aldığı bir iktidar örgütlenmesinde aileden sorumlu bakanımıza pek de haksızlık etmemek gerekiyor. Bilakis aileden sorumlu bir bakan olarak farklı bir açıklama yapması belki de yadırganırdı. Asıl eşcinselliği dert edinen diğer kurumların bu tez canlılığı pek şaşırtıcı...
İyi de bu kadar dert edindiğimiz aile nedir? Aile dediğimiz "kurum"un devlet erkinde ekonomik bir işleyiş olduğunu ya da devlet ve aile kurumu arasında başka ve oldukça karmaşık güç ilişkileri bulunduğu ele alınacak başka bir yazı konusu olduğundan burada açmıyorum.
Ancak herkesin aile kurma zorunluluğu olmadığı gibi, eşcinsel çiftlerin de evlenebilmesi, bireysel hak ve özgürlükler açısından sahip olunması gereken haklar arasında değil midir? Övündüğümüz Türk aile yapısında ise nedense bu aile içerisinde yer alan şiddet, taciz, tecavüz, aldatma, intiharlar nedense pek üzerine düşülen gerçeklikler değildir. Eşcinsel tercih/yönelimlerin aileyi helak edeceğine dert yanılır da kadın katli, çocuk tacizleri, istatistiklerde tavan yapan kadına yönelik şiddete pek de ses edilmez...
Gelelim korkunun temeline; yaklaşık 6 milyara denk gelen dünya nüfusunda gün gelir biseksüellik de ortadan kalkar, bir anda tüm insanlar gay, lezbiyen, travesti ya da transseksüel olursa ne olur? Hiçbir yerde bir eşcinselin başkasını zorla eşcinsel yaptığı duyulmamış, ama heteroseksüellerin inatla herkesi heteroseksüel yapmaya çalıştığını düşünecek olursak;
- Herkesin eşcinsel olduğu bir dünyada yalnız kalan heteroseksüel bir kadın ya da erkek için yaşam elbet ki çok çekilmez olur.
- Nüfus hareketinin durması sonucu ise neslimiz tükenir (!?).
Sayın mektup sahiplerine bu noktada dile getirmek istediğim şu: Asıl ayıp insanların yatak odalarına girmek değil midir? Asıl günah tanrıyla kul arasına girmek değil midir? Ahmet, Veli'yle çok iyi arkadaş ise bizleri bu arkadaşlığın ne kadarı ilgilendirir? Çocuk sahibi olamıyorlar diye boşanmanın eşiğine getirilen normal(!) çiftlerin de sizin bu sayısal bakışınızla, mutlu oldukları birbirlerini sevdikleri halde ayrılmak zorunda kamaları ne kadar yaşama dairdir?
Ebeveynler ve korkular
Çocuğunuzun gay, lezbiyen, travesti ya da transseksüel olduğunu öğrendiğinizde evet korkularınız olacaktır, korkmalısınız da; çünkü sadece kimliğinden kaynaklı bir cinayete kurban gidebilir, sadece görüntüsünden kaynaklı aşağılanma ve tacizlere maruz kalacaktır. Hele bir travesti ya da transseksüelse toplumda, nefret ve ayrımcılığı körükleyen bu tarz sözler yüzünden meslek sahibi olamayacak, hayatını idam ettirebilmek için seks işçiliğine yönelmek zorunda kalabilecek ve yaşamı boyunca saldırılara maruz kalacaktır.
Şimdi hikayeyi tersten okuyalım: Evet, çocukların ve gençlerin büyük bir çoğunluğunun psikolojisi bozuk; çünkü büyük bir kısım aile içi şiddete maruz kalıyor, milyonlarca genç işsizlikle boğuşuyor, hızlı tüketime ve hızlı yaşamaya zorlayan bu sistem hepimizin içini boşalttığı gibi büyük duygusal darbelere sebep oluyor, depresyon çağımızın hastalığı, intihar oranları oldukça yüksek, birkaç yıl sonra doğaya yaptığımız tacizlerin sonucunu almaya başlayıp ciddi bir iklim krizi ile karşılaşacağız.
Ortada bir hastalık varsa bu sistem hasta... Bu hastalık birbirlerimizi ötekileştiren bir süreçle kendisini beslemeye devam ediyor. Sonrasında bizleri aldığı şiddet sarmalında asıl günahlar işlenmeye başlıyor bir bir...
Bırakın insanlar birbirlerini korkusuzca sevebilsinler, bu yaşam "biz"e dair, birlikte örmek ve yaşayabilmek için... (DÖ/TK)