Bu kez, Barzani'nin ihaneti keşfedildi. Büyük ölçüde Kürtlerin bölgedeki faaliyetleri izleyen ve kontrol altında tutan Türkiye, aniden Kerkük ve Musul'un Kürdistan haritasında yer aldığını fark etti; Barzani'nin Türkiye ve Türkmenlere yönelik gizli bazı düşünceleri keşfedildi.Şimdi, bu "ihanet" karşısında bir kampanya, tabii ki medya aracılığıyla, oluşturulmaya çalışılıyor.
Gazetelerde, "Barzani kaşınıyor", "Barzani'den Tahrik", "Barzani tehdit etti: Kuzey Irak Türk askerine mezar olur", "Haddini bilmez Barzani", "Saçmaladı" gibi başlıklara yer verilerek, Türkiye'nin muhtemel bir ABD operasyonunda Saddam'a değil de Barzani'ye yükleneceği niyeti ifade edilmeye çalışılıyor..
Davetsiz yabancı askerler
Irak, İran, Suriye'nin Türkiye için yabancı birer ülke olduğu gibi. Irak vatandaşı olan insanlar için de Türkiye, İran, Suriye yabancı bir ülkedir. Hiçbir Türkiye vatandaşı ülkesinde komşu bile olsa davetsiz yabancı ülke askerlerinin operasyon yapmasını hoş karşılamaz.
,Hiçbir toplum kendi ülkesinde başka devletin askerlerinin operasyon yapmasını hoş karşılamaz. Hiçbir toplum davetsiz yabancı kurtarıcıları çiçekle karşılamaz. Bu nedenle, nasıl ki burada herhangi bir işgal tehdidi karşısında bir takım refleksler ön plana çıkabiliyorsa, çok doğaldır ki, başka topraklarda yaşayanlar da benzer refleksleri, benzer tehditler karşısında gösterebilirler.
Bilindiği gibi, Irak yönetimi adına Saddam Hüseyin ile Kürtler adına Molla Mustafa Barzani arasında imzalanan 11 Mart 1970 deklarasyonu hükümlerine göre; gelecek 4 yıl içinde bir referandum yapılacak ve Kerküklülerin referandum sonrasında otonom bir Kürt yönetiminde mi yoksa Arap yönetiminde mi yaşamak istedikleri ortaya çıkacaktı.
Yapılamayan referandum
1974'e gelindiğinde, Saddam'ın bunu uygulamaya niyetli olmadığı anlaşıldı. Çok belirgin olarak Musul ve Kerkük şehirlerinde de Bağdat yönetiminin zorlamasıyla Arap nüfusunun arttırıldığı gözlenmeye başlandı Buna rağmen, Saddam yeterince Arap nüfus oluşturamadığı için referandumdan kaçtı.
1974 OPEC toplantısı sonrasında Saddam'ın Molla Mustafa Barzani ile anlaşamayıp uygulamaya koymak istemediği başlıca hususlardan biri budur. O günkü koşullarda dünyanın kabul ettiği ve bütün Irak'a barış ve sükunet getirecek olan bu anlaşma hükümleri, Kürtler için her zaman hayata geçirilmek istendi.
Şu andaki, Irak anayasası yazıldığı gibi uygulanıyor olsaydı pek çok sorun çözülmüş olacaktı. Kürtlerin orada ayrı bir devlet değil, 1970 koşullarda kabul edilen otonom yönetim biçimini istedikleri açıktır.
32 yıl sonra, komplo?
Kerkük ve Musul'un Kürdistan haritasında yer alması bugünün bir meselesi değildir, tarihseldir. 32 yıl sonra, Türkiye cumhuriyeti aleyhine bir komplo olduğunu söylemek inandırıcılıktan uzak bir ifadedir. Bugüne kadar, Türkiye'de yasak olmasına rağmen çeşitli vesilelerle İnternet'te ya da kitaplarda görme şansını yakaladığımız dünyanın her tarafında görülebilen Kürdistan haritalarında Kerkük hep yer almaktadır.
1925 sonrası sistemli olarak Araplaştırılmak istenmesine rağmen Musul Vilayeti de Kürdistan haritasında yer almıştır. Bütün bu haritalarda zaman zaman Kuzey ve Batı sınırları bazı küçük farklılıklar gösterse de, Güneyi ve doğusu değişmemektedir.Zaten, Araplaştırılmak istenmesinin nedeni de bir Arap şehri olmamasından kaynaklanmaktadır.
Eğer, 1970 deklarasyonunun reddi söz konusuysa bunu böyle açıklamak gerekiyor. Türkiye 1970 anlaşmasına itiraz etmek istiyorsa buna başka türlü yaklaşmak gerekiyor.
Demokrasi ve özgürlük tüm topluma
Doğru bir nüfus sayımı yapılmadığı için, Irak'taki Türkmen nüfusu da abartılıyor; 5-6 milyon Kürt olduğu ifade ediliyorsa Türkmenler de bunların yüzde 20'sinden fazla olamaz. Ancak Türkmenlerin temel haklarının nüfuslarıyla orantılı olarak tartışılması söz konusu olamaz. Elbette ki Irak'a demokrasi ve özgürlük talepleri bütün bir Irak toplumu için geçerlidir. Kürtlerin daha fazla demokrasi ve özgürlük kazanmaları Irak'taki rejimin karakterinin değişimiyle ilgilidir. Bir başka toplumun hakkının gaspına yönelmez.
Bugün kalkıp yeni bir harita uydurulmuş gibi bir panik ortamı yaratmak, buradan da Türkiye'nin tehdit edildiği, parçalanmaya çalışıldığı sonucunu çıkartmak devletin ya da açıklamayı yapanların bilemediğimiz başka hesaplara dayandıklarını gösteriyor.
ABD'nin Irak'a müdahalesinde, Türkiye'nin ABD yanında yer alması söz konusu ise böyle bir askeri operasyonda Türk ordusunun, ABD'nin girişebileceği sıcak çatışma alanlarında konuşlandırılması söz konusu olabilir. Hem ABD müdahalesine karşı olup hem de çatışma alanı dışında bulunan Kuzey Irak'ta operasyonlar yapmak veya yapmayı planlamanın haklı bir gerekçesi olamaz.
Talabani'ye yakınlılk
Gerek ABD ve gerek bölge ülkeleri açısından bir askeri tehdit ve savaş nedeni oluşturmayan Kuzey Irak bölgesi operasyon için asla akla gelmeyecek bir bölgedir. Ancak Türkiye sürekli olarak askeri operasyonlarını Kuzey Irak'ta sürdürmeye eğilimli olduğunu gösteriyor..
Türkiye, Kürt liderlerden birine dost birine düşman bakarak oradaki Kürtler arasında bir ihtilafın veya bir çatışmanın yaratılmasını hedeflemiş görüntüsü veriyor. Türkmenlerle Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani'nin yönetimindeki Soran bölgesi Kürtleri daha yakın ilişkiler içersindedirler ve dostturlar. Bu ikisini, Soran bölgesi Kürtleriyle Türkmenleri, yaklaştırıp Mesud Barzani'ye karşı düşmanca bir tutuma zorlamak bölgede huzura değil yeni bir huzursuzluğun doğmasına hizmet edecektir.
Huzur örnekleri
Bu durumda akla şu soru geliyor: Türkiye yönetiminde bulunan birileri niyetlerini açıklamadan el altından çevre ülkeleri huzur istemiyor mu?. Komşularında ne kadar huzursuzluk ve karmaşa varsa Ankara'nın huzuru o kadar yerinde mi olacak?.
Sanki, huzur içersindeki bir ülke Türkiye'ye kendi rejimi açısından kötü örnek oluyor. Nitekim Yunanistan ve Bulgaristan'ın bugün iyi birer örnek olarak zikredilmesi Türkiye'yi yönetenleri rahatsız etmektedir. Kuzey Irak Kürtlerinin huzuru, rahatı ve özgürlükleri kurumlaştıkça Türkiye bunun, kendi Kürtleri için de örnek olabileceğini düşünüp engellemeye çalışmakta mıdır?
Öyle gözüküyor ki, bölgede bir "etnik arındırma faciası" yaşanmazsa Kürtler ve Türkmenler bütün bir geleceklerini birlikte paylaşmak durumundadırlar. Bunlar arasına, nifak sokmak en azından geleceklerini paylaşan insanlar arasında huzur bozmaktan öte bir anlam taşımayacaktır. (ÜF/NM)