1979 Muş/Malazgirt doğumluyum. Feodal toplum yargılarının egemen olduğu bir ortamda büyüdüm. Ve bizim için (bölge insanının çoğunluğu için de böyledir) yoksulluk ve yoksunluk değişmez bir kader haline gelmişti.
Bu ekonomik dışlanmışlığın yanı sıra yılardır mensubu olduğum Kürt toplumunun yaşadığı dışlanmayı ötekileştirilmeyi de yaşadım.
1990'lar başta olmak üzere öncesinden başlayıp halen devam eden yoğun, kırıcı, yıkıcı ve toplumun tümüne acı daha fazla acı bahşeden Kürt savaşının şekillendirdiği bir coğrafyada büyüdüm.
Çocukluk anılarımda asker, postal...
Çocukluğuma ait bütün anılarımda, asker, postal, silah, işkence, çatışma gibi kavramların görüntüsü gizlidir.
Yakılan köyler, tahrip edilen hayatlar, yerin altına saklanmış faili meçhullerin mağduru insanların çocuklarıyla aynı sıralara paylaştım.
İlk, orta ve lise eğitimimi işte bu koşullar altında Malazgirt'te tamamladım.
İş için metropollere
1996'da yani liseyi bitirdikten sonra kafamda okul/eğitim hayatımı bitirerek, 12 kardeşli ailemin en büyük çocuğu olmamın verdiği sorumlulukla da iş bulmak için metropollere yöneldim.
İzmir'e giderek günlük işlerde çalışmaya başladım. Yabancı bir kültürde yapayalnız kalmıştım. İnsanın başını döndüren mekanik kalabalıklar, yalnız duygusunu derinleştirmekten başka işe yaramıyordu.
Sırf bu yüzden, semt pazarlarına gidip Kürtçe konuşan insanlarla tanışıyor ya da onları uzaktan seyrediyordum.
HADEP, hapishane
Bir müddet sonra dönemin Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) gençlik kollarıyla ilişkiye girip siyasi çalışmalara başladım.
Ekonomik faaliyetlerimin yanı sıra daha çok mesai saatinden sonra kimi kültürel ve siyasi faaliyet katılıyordum.
Bu siyasi faaliyetler aynı zamanda benim için teorik siyasi tartışmalarında sebebi olmuştur. Sol ve sosyalist kültürlerle buluştum.
1999 yılında PKK lideri Türkiye'ye getirildiğinde "örgüte yardım ve yataklık" suçlamasıyla tutuklandım.
İzmir DGM' de toplamda 11,5 yıl ceza aldım. İki yılı aşkın bir zaman içeride kaldım.
''Rahşan Ecevit'' affıyla
19 Aralık cezaevi operasyonuna tanık oldum. Daha sonra Rahşan Ecevit' in öncülüğünde çıkan af ile serbest kaldım.
Çalışmalarıma Demokratik Halk Partisi (DEHAP) gençlik kollarında devam ettim.
Konya'da faaliyet yürütürken tekrar tutuklandım ve iki buçuk ay içeride kaldıktan sonra beraat ederek serbest kaldım.
2002 genel seçimlerinden sonra da siyasi hayatımı noktaladım.
DİHA
Aynı yıl basın faaliyetlerine başladım. Dicle Haber Ajansı'nda (DİHA) stajyer olarak işe başladım.
İlgi alanım Kürtçe habercilikti ve başladığım kurumda Kürtçe servisi tercih ettim. 2004'te İstanbul' da NATO zirvesi yapıldığı sırada DİHA İstanbul merkezi basıldı ve çok sayıda meslektaşımla birlikte gözaltına alındım.
Üç günlük gözaltı sırasında suçlama yine "örgüt üyeliği ve örgütle yardım" etmekti. Yargılama sonunda beraat ettim ve dosyam halen Yargıtay'da.
2006'da Ankara'ya politika muhabiri olarak gittim. Artık iki dilli basın faaliyeti yürütüyordu, daha çok alternatif bir yayın çizgisi yürütmeyi amaçlıyorduk.
Sloganımız, "duyulmayanı duyurmak, görünmeyeni göstermekti. 2008-2011 arasında da DİHA'nın Ankara temsilciliğini yaptık. 20 Aralık 2012'de gözaltına alındığımda, DİHA'da politika muhabiri olarak çalışıyordum.
Hêvi Jiyan'nın nüfus kaydı
Bu arada 2006'da evlendim ve 2009'un 3 Ekim günü baba oldum.
Kızıma Hêvi Jiyan ismini verdim. İsmi Kürtçe karakterlerle nüfus kâğıdına yazılınca gündem oldu.
Çünkü Kürtçe karakterler (ê ve î harfi nedeniyle) ilk kez nüfus kâğıdına geçiyordu. İçişleri Bakanlığı Çankaya Nüfus Müdürlüğü hakkında soruşturma başlattı.
Soruşturmanın akıbetini bilmiyorum.
Sorguda
Gözaltına alınma(m)ız, tamamiyle faaliyetlerimizle ilgili. Soruşturma zaten ''KCK basın komitesi'' diye yürütülüyor. Dosyada gizlilik kararı olduğu için tam olarak neyle suçlandığımı bilmiyorum.
Ancak gözaltında sadece yaptığım haberler soruldu. Mesela polis "sohbet" adı altında yaptığı yaşa dışı sorguda benim İranlı ailelerin, Malatya morgu önünde iki ay bekleyerek çocuklarının cenazelerini almaya girişimine yönelik yaptığım haberi sordu.
Polis "Sana mı kalmış terörist cenazeleri" diyerek çıkıştı. "Ne yani ben haberlerimden dolayı mı buradayım?" soruma "elbette, senin yaptığın haber teröristin yarattığı tehlikeden daha büyüktür" karşılığını verdi.
Savcılık sorgusunda en büyük suçlama gözaltında protesto amaçlı yaptığımız açlık grevi ve gizli tanık beyanları oldu.
Mesela gizli tanık benim hakkımda "DİHA'da yönetici olduğumu ve Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) de danışmanlık yaptığımı" söylemiş.
Komik ama gerçek suçlama bu.
Diğer suçlamalarda meslektaşlarımızla yaptığımız telefon ve MSN görüşmeleri yazdığımız haberler ve makalelerden oluşuyor. Dediğim gibi dosyanın içeriğini henüz bilmiyorum/ bilmiyoruz ve iddianamenin ne zaman hazırlanacağı ve ne zaman mahkemeye çıkarılacağımız meçhul.
Sürpriz yok
Kuşkusuz tutuklanmamız sürpriz olmadı. Kaldı ki birilerinin iddia ettiği gibi bu süreç hukuki bir süreç değil tamamiyle siyasi bir süreç.
Bunun en büyük kanıtı da son MİT krizinde ortaya çıktı. KCK soruşturmaları sürmeli mi, sürmemeli mi tartışması bu gerçeği gösterir. Birileri bizim kollarımızla bilek güreşi tutuyor. O nedenle bu dava şimdiden vicdanlarda mahkûm olmuş bir davadır.
Gazeteci tutuklamalarını, bazılarının işsiz kalmasını da bu çerçevede değerlendiriyorum.
Farklı olan, muhalif yaklaşan herkese gösterilen bir sopadır bu tutuklamalar ve baskılar. Bizden çok dışarıdakilere mesaj verilmektedir.
Herkesten önce
Ben 10 yıllık mesleki hayatım boyunca çok fazla acı tatlı olay yaşadım.
Gazetecilik mesleği herkesin acısına, sevincine, olumlu ve olumsuz herşeye herkesten, toplumdan önce ortak olma mesleğidir.
Burada olmamızı da buna bağlıyorum. Örneğin Suriye'de ölenlere gazeteciler eklenmiştir. Faili meçhul cinayetlerde Apê Musa gibi arkadaşlarımız dahildir.
Her Polis gazından biz etkileniriz, her fırtına bizide önüne katar. Sinegog patlamalarının acısını ilk biz yaşadık.
Hrant Dink cinayetine ilk biz tanık olduk.
Toplum acı çekerken, tutuklanırken basın bundan uzaksa işlevini yerine getirmiyor demektir. O halde biz işlevimizi yerine getirmenin bedelini ödüyoruz. (KK/BA)
* Kenan Kırkaya, 1 No'lu F tipi Cezaevi A7-20 Kandıra, 28 Şubat 2012
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.