Haberlerde Türkiye’nin bir yanında ambulansların karlı yolları aşarak hastalara ulaştığı görüntüleri izliyoruz, sağlık hizmetinin ertelenemez ve ikame edilemez özelliği gereği. Ülkenin başka bir yanında ise ambulanslar yaralılara yaklaşamıyor. Cizre için Sağlık Bakanı “Cizre'de güvenli bölgenin sınırında 24 saat ambulanslarımız nöbet bekliyor. Varsa yaralı, o güvenli bölgeye getirin” diyor.
Sağlık hizmeti her ne kadar ertelenemez, ikame edilemez ise de konu güvenlik olunca işler değişiyor.
Benzetme için değil ve bütünüyle bambaşka ama Gazze’de de yaşananlar güvenliğin getirdiği “olağanlıkta”. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2015 yılında yayımlanan bir saha çalışması raporuna göre Gazze ve Batı Şeria’da hasta sevki ile ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Raporda Filistin tarafından gelen ambulansların sınırda durdurulduğu, hastaların indirildiği, güvenlik kontrolünden geçirildiği, sınırın İsrail tarafına “yürütüldüğü” ve İsrail tarafında bekleyen ambulansa bindirildikleri, Batı Şeria bölgesinde zaman zaman ambulansların araç kuyruklarında bekletildiği belirtiliyor.
Türkiye’de bu güvenlik paradigmasının hâkim hale geldiği, “olağan dışı ve afetin olağanlaştığı” bir dönem yaşanıyor. Mevzuat tanımıyla bile bakıldığında yaşananlara ad koymak kolaylaşıyor. 5902 Sayılı Kanun tanımlar bölümünde iki tanım var:
Acil durum: Toplumun tamamının veya belli kesimlerinin normal hayat ve faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan ve acil müdahaleyi gerektiren olayları ve bu olayların oluşturduğu kriz hali.
Afet: Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olaylar.
Bu tanıma göre Sur’da, Cizre’de yaşanan “acil durum” çoktan geçilmiş, afet yaşanıyor.
Fiziksel kayıp derseniz; Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) raporuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerde yasaklar süresince en az 198 sivil hayatını kaybetmiş, bunların 39’u çocuk, 29’u kadın ve 27’si 60 yaş üzerinde. Rapor bu yasaklardan etkilenen en az 1 milyon 377 bin kişinin en temel yaşam ve sağlık haklarının ihlâl edildiğini vurguluyor.
Ekonomik ve sosyal kayıp derseniz Cizre, Silopi ve Diyarbakır'ın Sur ilçelerinde yüz binlerce insan göç etmiş durumda. Artık onlar “yerinden olmuş kişiler”. 120 bin nüfuslu Cizre’de 100 bin kişinin, 60 bin nüfuslu Sur’da nüfusun tamamına yakınının göç ettiği belirtiliyor.
Tanımın “normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan” kısmı için yaralılara gidemeyen ambulanslara, ayları bulan bir süredir kapalı kalan ya da taranan, bombalanan sağlık kuruluşlarına bakmak başlangıç olabilir.
Bu afet doğal ya da teknolojik nedenlerle değil, insan kaynaklı.
Silahların neden olduğu bu afete son verilmeli.
Bütün çocukların çocuklukları kartopuyla geçmeli çünkü “bebeklerin ulusu yok”*. (…Babalar çıkarmayın onları akıldan / Analar koruyun bebeklerinizi / Susturun susturun söyletmeyin / Savaştan yıkımdan söz ederse biri... ) (CIY/HK)
* Ataol Behramoğlu
* Fotoğraf: Muharrem Cin - Diyarbakır/AA