Hepimiz kendi öz veya üvey kardeşlerimizin kardeşleriyiz.
Hem zaten insanlar kardeşlerini seçme hakkına da sahip olamazlar.
Böyle olması, bir hak-hukuk gaspı veya bir demokrasi ihlali de değil tabii.
Zaten bu iş, yani kardeşlerimizin olması, hiçbir zaman bizim tercihlerimize bağlı olmaz.
Kardeşlerimiz, bazen aile büyüklerimizin ısrarlarıyla da olsa, esas olarak sadece anne ve babalarımızın kararlarıdır; son eylemi mutlaka onlar kararlaştırıp gerçekleştirirler.
Kardeşliği, bir peygambere, tarikat şeyhine veya bir ideolojiye inanmış müminlerin ve militanların aralarındaki bir hitap tarzı olarak kullanmalarını; veya bir mektubun, bir nutkun başlangıç ifadesi olarak kullanılmasını da normal karşılayabiliriz. Bunu anlamak mümkün.
Ama ortada somut bir veri, kan veya DNA testi yokken, bütün bir halkın, hatta bütün halkların kardeşliği üzerine vaazlar işitince, ister istemez rahmetli anneme öfkeleniyorum; bu kadar çok ve bana benzemeyen kardeşim vardı da, neden bunlardan bana hiç söz etmedi? Ağırıma gidiyor doğrusu.
Merak ettim; acaba bu hususta beni aydınlatabilecek bir içtihat, bir hadis falan var mıydı?
Veya kutsal kitaplarda ve tarihi metinlerde bir şeyler bulabilir miydim?
Ama birde ne göreyim? Manzara tam bir felaket; en kanlı ve kirli ilişkilerin kardeşler arasında meydana geldiğini gördüm.
Habil ile Kabilden başlamış, Osmanlı Saraylarında ayyuka çıkmış yığınla katliam örneğine tanık oldum.
Öte yandan, 1789 Fransız İhtilali, Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik şiarlarını getirmiş .
Hürriyet ve Eşitlik gerçekten çok önemli, somut ve gerçekleşebilmesi mümkün hedefler; Ben bu gün de bu hedefler için mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ama bu Kardeşlik meselesini hiç de samimi ve somut bir hedef bulmuyorum.
Önce Terör Dönemi boyunca Greve Meydanında saatlerce oturdular ve Jakoben kardeşlerinin uydurma mahkemelerinde giyotine mahkum ettikleri devrim düşmanı üvey kardeşlerinin kafalarının uçurulmasını büyük bir zevkle izlediler. Böylece tarihe evlatlarını yiyen bir devrimin mimarları olarak geçmeyi başardılar; sonra da ortaya Napolyon Bonaparteı çıkarttılar ve bütün bir Avrupa Kıtasını kendilerine benzetmeye ve kardeş yapmaya çalıştılar.
Bazı bakımlardan bir şeyler başardılarsa da, kardeş olma işini hala daha bir türlü beceremediler.
Bütün bunları inceleyip başka bir gözle değerlendirdikten sonra, şahsen kendi hesabıma, bu kardeşlik hususunda bir özeleştiri yapmam gerektiğine karar verdim.
1968-69 yıllarında, arkadaşlarımla beraber ben de devrim demokrasi ve özgürlük için sokaklardaydım. Gerçek bir samimiyetle Türkiye Halklarına diye başlayan Yaşasın Halkların Kardeşliği v.b... ile biten bildiriler dağıttım, sloganlar haykırdım.
Kardeşlik üzerine hiç kafa yormamıştım. Başka ne gibi anlamlar da taşıyabileceğini hesaba katmamıştım. Yanlışlar yaptığımı çok sonraları fark ettim.
Bir başka açıdan, ahlaki açıdan baktığımızda ise başka bir facia ortaya çıkıyor:
İnsanlar kendilerini bildi bileli birbirlerine sevdalanıyorlar, evleniyorlar, birlikte oluyorlar; tabii ki, soylarını üretip çoğalıyorlar ve gelişiyorlar.
Şimdi bütün bunları birer ensest ilişki mi saymak gerekiyor?
Yani koca bir insanlık tarihinin ve evriminin, bu ensest ilişkilerin ürünü olduğunu mu düşüneceğiz.?
Diyelim ki, ilkel insanlarda bunlar oluyordu ve bunu da normal karşılamak gerekir; peki belirli bir dönemden sonra, yani artık insanların pek çok şeyi kavrayıp iyi ile kötüyü ayırt etmeye başladığı bir dönemde yeniden başa mı dönmek lazım?
Konular çok karışıyor; bu gidişle işin içinden çıkmak mümkün değil.
Acaba kardeşimizin fazla olması, aile hayatımız ve güvenliğimiz için daha iyi olacağı için mi bize tavsiye ediliyor?
Ama böyle olunca da, birileri birbirleriyle daha iyi kardeş olabiliyor; tabii bunun da bir bedeli oluyor ve diğer kardeşlere ödettiriliyor.
Bir de, kardeşler arasında büyükler (Big Brother), küçükler, zeki ve akıllılar, yakışıklılar, şımarık ve yaramazlar v.b.. türünden adaletsiz bir tablo söz konusu oluyor.
Bütün bunların üstüne de, ailenin en otoriter ve yüksek rütbeli bir üyesinin baba olarak kendini ilan etmesi elbette ki kaçınılmaz oluyor.
İşleri daha tehlikeli yerlere vardırmadan, herkesin kendi kardeşleri ve kendi babalarıyla yetinmesi en iyisi.
En iyisi bu kardeşlik aşkından vazgeçmek.
Mesela şöyle bir fantezi kursak:
Bir sabah uyandığımızda, T.C. Resmi Gazetede MGK kararıyla herkesin birbirlerini kardeş olarak kabul etmeğe mecbur edildiğini, veya MGKnın bize sormadan hepimizi kardeş ilan ettiğinin yazıldığını varsayalım.
Ben şahsen her türlü işkenceyi göze alarak sayıları hiç de az olmayan insanı, asla kardeşliğe kabul etmezdim.
Benim gibi düşünen, böyle bir kardeşliği reddetmek uğruna her türlü işkenceyi göze alabilecek birçok başka direnişçinin de ortaya çıkacağından eminim.
İnsan gardiyanlarına da sevdalanabilir ve yakınlık duyabilir. Bu gibi durumlar ise benim üstesinden geleceğim durumlar değil; modern tıbbın ve psikolojinin alanına giren konularıdır.
Bir sürü iyi eğitilmiş, yüksek sosyete mensubu adamın-kadının, şahsen benden uzak durmalarını, birbirlerini daha iyi yemelerini kolaylaştırmak için de, kendi aralarında kardeş olmalarını tercih ederim.
Kafama takılan bir tehlikeli soru daha var:
Bir an için gerçekten halkların kardeş olduğunu düşünelim.
Peki halklar kardeş olunca ben ve benim gibi halktan biri olmayanlar ne olacağız?
O zaman halka mensup olmayanların da kardeşliğini istemek gerekir mi?
Aksi halde bize de yetim kalmaktan başka çare kalmıyor?
Ama bazıları için bunu istemeye de gerek yok; kendiliklerinden özgür olarak kardeşliklerini ilan edenler de var.
Mesela: Sayın Bülent Ecevit, Saddamın ve Kaddafinin kardeşi oldu, sayın Kenan Evren Ziya-ül Hakın kardeşi oldu. Kendi tercihleriydi ve kendilerinin bilecekleri bir işti tabii ki.
Zaten dayatma olduğu takdirde, bu iş iyi geçinmek istedikleri ve gerçek dostları için de taşınması zor bir yüke dönüşebilir. Savaş mavaş olur. Neme lazım.
Yani barışık ve dost olabilmek için; birbirlerine hoşgörü ve toleransla davranmak için; hayatı gerçekten yaşamak için, ille de kardeş mi olmak gerekiyor?
Unutmamak gerekir ki kardeşlik, insanın iradesi dışında meydana gelen bir olgudur;
İradi ve seçme hakkına dayalı bir durum değildir.
Kimse kimseyi kardeşliğe seçme hakkına ve iradesine sahip değildir.
Bunu zorla empoze etmeye çalışanların, sahip oldukları şeyleri kardeş adaylarıyla paylaşmak üzere bir niyetleri varsa bunu gerçekleştirmek için kardeş olmaya gerek yok ki.
Sonra gene bir büyük birader çıkıp aileyi paramparça edip dağıtmaz mı?
Şahsen benim sıkıntım daha fazla kardeşe sahip olmam değil; irademi özgürce kullanabileceğim ve seçme hakkıma saygı duyacak bir dünyanın kurulmasıydı.
Bu kadar teferruata ne gerek var ki? (ÜF/NM)
* Serbestî - Sayı:12, Şubat-Mart 2003