Three Identical Strangers; 12 Temmuz 1960’ta doğan Bobby Shafran, Eddy Galland ve David Kellman isimli üçüz kardeşlerin trajik gerçek hikayesini konu alan, Tim Wardle imzalı bir belgesel. İngiltere/Amerika ortak yapımı film, 72. İngiliz Akademi Film Ödülleri'nde En İyi Belgesel kategorisinde aday gösterildi ve Sundance Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülüne layık görüldü.
Doğumlarından 6 ay sonra farklı ailelere evlatlık verilen üçüzlerin tesadüf eseri yeniden bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan gerçeği belgeselde bizzat yaşayanlardan, sorumlu olanlardan ve araştırmacılardan dinliyoruz.
"Ben Eddy değilim"
Yıl 1980. Robert Shafran’ın Sullivan County’de okulunun ilk günü. Birinci sınıf öğrencisi, ilk defa gittiği ve evinden 177 km uzaktaki bu okulun kapısından girdiği anda ona gülümseyen, onu selamlayan ve yaz tatilinin nasıl geçirdiğini merak eden insanların ilgisiyle karşılaşıyor.
Sarılıp, kucaklayanlar bile var. Herkes aşırı mı samimi? Bu bir okul geleneği mi? Neler oluyor?
Sonra arkadan gelen bir ses kafasındaki bu soruları daha da karıştırıyor.
“Hey, Eddy nasılsın?”
“Ben Eddy değilim ki.”
Robert, üniversitede Eddy’nin yakın arkadaşı ile tanışmasından sonra bir ikizi olduğunu öğreniyor. 19 yaşındaki birbirlerini bulan iki kardeş dönemin ünlü gazete ve dergilerine manşet oluyor, hatta birlikte televizyon programlarına çıkmaya başlıyorlar: “Yıllar sonra birbirini bulan ikizler...” Popüler kültür için eğlenceli bir içerik olan kardeşlerin hikayesi, gazetede kendisine benzeyen tıpatıp iki kişiyi gören David ile daha da ilgi çekici oluyor: Aslında iki değil, üç kardeşler, üçüzler.
19 yıl sonra tesadüfen karşılaşan üçüzler birbirlerini tanımaya başladıkça aynı sigarayı içtiklerini, aynı renkleri sevdiklerini, aynı sporu yaptıklarını, aynı tip kadınlardan hoşlandıklarını fark ediyorlar. Hatta mimikleri bile aynı. Üç kardeş de farklı sınıftan ailelere evlat verilmiş. Farklı sosyo-ekonomik kültürde büyümelerine rağmen karakterlerinin aynı olması o dönem herkesi en çok şaşırtan şey olur.
Tim Wardle'ın eski televizyon programlarının arşivleri, gazete küpürleri, geçmiş fotoğraf ve videolar ile zengişleştirdiği 96 dakikalık belgesel izleyici koltuğunda bizi de keyifli bir sorgulamanın içine alıyor. Ayrı yaşamlar sürmüş ikizler/üçüzler nasıl aynı davranışları sergileyebilir?
Çevre mi? Genetik mi?
Karakterimizi şekillendiren en önemli şey çevre mi? Yoksa genlerimiz tamamen bilinçsiz bir şekilde davranışlarımıza mı aktarılıyor? Doğru cevapları öğrenebilmek için ne kadar ileriye giderdiniz? Belgeselin ilk yarısında yıllar sonra kavuşan üç kardeşin mutluluğuna şahit olurken, ikinci yarısında karşımıza çıkan gazeteci Lawrence Wright sayesinde aslında her şeyin bu soruların cevabına ulaşabilmek için gerçekleştirilen bir deney olduğunu öğreniyoruz.
90’lı yıllarda “The New Yorker” gazetesi için ayrı yetiştirilen ikizler üzerine araştırma yapan Wright, “The Psychoanalytic Study of the Child” adlı bir makalede verileri gizli tutulan muğlak bir çalışmaya atıf ile karşılaşıyor. Çalışma birbirlerinden ayrılarak farklı ailelere verilen ikizlerin/üçüzlerin davranışları hakkında. Kardeşlerin hepsi “Loise Wise Services” adlı bir kurum tarafından farklı ailelere evlatlık verilmiş ve çocukları alan ailelere başka bir kardeş daha olduğu söylenmemiş.
Konu üzerine araştırma yapmaya başlayan Wright, deneyin başındaki kişinin Freud arşivlerinin direktörü ve New York’ta çok seçkin bir psikiyatr olan Dr. Peter Neubauer olduğunu öğreniyor. Karakterimizi genlerimiz mi yoksa yetiştirilme şeklimiz mi belirliyor sorusuna cevap arayan Neubauern ve ekibi, 60’lı yıllarda buldukları ikizleri ve üçüzleri “Loise Wise Services” evlat edinme kurumu aracılığıyla farklı ailelere evlat verilmesini sağlıyor. Evlat edinme prosedürünün bir parçası olarak da ailelere yıllarca çocuklarının davranışlarını izleyeceklerini, onları videoya alacaklarını söylüyorlar.
Peter Neubauer, araştırmasının her aşamasını planlıyor. Üç kardeş farklı gelir grubundan ailelere veriliyor ve her kardeşin gittiği evde bir de kendilerinden büyük kız kardeşleri olması sağlanıyor. Ve bebeklikten itibaren her çocuğun tüm davranışları, tepkileri kayıt altına alınıyor.
Kardeşler, bugün kobay olarak kullanılmanın travmasını yaşarken Neubauern’in ekibi ise bunun aslında bilimsel bir çalışma olduğunu ve pişman olmadıklarını söylüyor. Belgeselde bu noktada etik ve davranış bilimi karşı karşıya geliyor. Bir yandan hayatları tamamen deney üzerine kurulu kardeşler diğer yandan insan karakterinin altındaki nedenleri arayan bilim insanları.
Bugün hala Neubarn'ın çalışmasının kesin sonuçlarını bilmiyoruz. Belgesel, "Çevre mi? Gen mi?" sorusuna net bir cevap vermese de trajik şekilde evrilen kardeşlerin hikayesi, seçimleri, travmayla baş etme yöntemleri bizi çevre cevabına götürüyor. Baştaki aynı sigara, aynı renk, aynı mimikler belki de sadece ortak bir bağ arama çabasıydı.
2008 yılında ölen Neubarn, on yıllar süren araştırmasının tüm dokümanlarını Yale Üniversitesi’nin arşivine emanet ediyor. Binlerce sayfadan oluşan çalışmaya erişim ise 2065 yılına kadar sınırlanıyor. Yani Neubarn, 1960 yılında birçok etik değeri yok sayarak başlattığı çalışmasının sonuçlarının ancak 105 yıl sonra okunmasına izin vermiş oluyor. (YK)