Denizi doldurarak Rize’yi ‘büyüten’ ve bu yüzden heykeli dikilen; heykelinin kaidesine, “Denizi kara, karayı para yapan adam” yazılan Belediye Başkanı Ekrem Orhon’dan bu yana yaklaşık 50 yıl geçti. Elbette bu Türkiye’nin ilk deniz dolgusu değildi. 1950’li yıllarda Menderes Döneminde, Karadeniz’in ilk deniz dolguları, karayolu yapılması koşulu ile verilen Marshall Kredi ile yapıldı. O günden bu yana Karadeniz Sahilleri doldurulmaya devam ediyor. En büyük katliam, yapımına 1998 yılında başlanan 542 km’lik Sahil Yolu Projesi ile yapıldı. Bir yanı deniz olduğu için daha başında rantabilitesi yüzde 50 eksik olan bu yol, sadece sahillere zarar vermedi; dolgu malzemesi için açılan taş ocakları nedeniyle bütün Karadeniz coğrafyasını etkiledi. Bozulan stabilite heyelanları tetikledi. Şimdilerde etkisini, sellerde suların önünde oluşturduğu set yapısıyla sürdürüyor. Ağustos 2015 Hopa Sel Felaketi örneğinde olduğu gibi.
50 yıl önce Rize’de yaklaşık 8 km boyunca denize doğru 500 metre doldurulan dolgu alanındaki yapılaşmada neler olduğuna bakmakta yarar var: Zamanla birçok binada oturmalar oluştu, bazı binalar yan yattı, bazı binalar boşaltıldı. Birçok binanın temelinde, tuzlu deniz suyu etkisiyle korozyon oluştu. Demir aksamları büyük ölçüde özelliğini yitirdi. Zamanla büyüyen tehlikenin boyutları pek bilinebilir değil. Diğer taraftan dolgu alanındaki ‘imar planlamasında’, denize paralel yapılan caddelerdeki yüksek yapılaşma hava akımını engelledi. Rize deniz rüzgarlarını alamaz hale geldi. Nem yüksek oranlara ulaştı.
Karadeniz Teknik Üniversitesinden bilim insanları da, Rize örneğinden hareketle, Trabzon Akyazı’da stat için yapılan dolguya: Trabzon ikinci batan Rize olmasın diyerek karşı çıkmışlardı. Ayrıca Karadeniz tabanı jeolojik formasyonlarındaki faylardan metan gazı çıkışlarını hatırlatarak: “Akyazı ve Trabzon civarında denizden yer kazanma işlemi 20- 25m metan gazı kritik su derinliği ile sınırlandırılmalıdır. Bu derinlikten sonra yapılacak dolgular riskli olup zemini tıpkı tüpgaz üzerinde oturtmaya benzer” demişlerdi.
Prof. Dr Osman Bektaş; Trabzon'un faylarının aktif olduğu ve 6.6 lık bir depremde Akyazı Stadında ve Ordu-Giresun Havalimanında bir facia yaşanabileceği uyarılarını uzun zamandır yapıyor. Ayrıca Akyazı'nın aktif bir heyelan bölgesi olduğunu, stat ve dolgu alanındaki diğer yapıların set oluşturarak, yamaçlardan gelen suların önünü keseceğini ve yeraltı su seviyesini yükselteceğini, bunun da heyelanlara neden olacağını söylüyor.
Bütün yaşanmışlıklara ve uyarılara rağmen deniz dolgusu üzerine yapılan projelerin birçoğu bitti. Bazılarının yapımı devam ediyor. Bu arada sahil kentleri, bu imalatlarla denizden her geçen gün uzaklaşıyor kimin umurunda!
TIKLAYIN - ORDU'DA DENİZ DOLGUSUNA KARŞI ÇIKAN 11 KİŞİ GÖZALTINDA
Eski belediye başkanının, sadece Rize sahilini doldurduğu için heykeli dikildi ama, Hopa- Sarp’tan başlayarak Samsun’a kadar bütün Karadeniz Sahilini dolduranların heykelini kimse dikmedi. İşte vefasızlık diye ben buna derim! Daha zaman var, belki ileride dikerler. Sadece onların değil, onların izinden giden bütün siyasilerin ve belediye başkanlarının da!
Birkaç gün önce Ordu’da deniz dolgusuna direnen Orduluları da Allaha havale ediyorum! İflah olmaz bunlar! Bütün Karadeniz sahillerini doldurduk, şurada azıcık bir yer kaldı, bırakın da huzur içinde dolduralım! Deniz dolgusu üzerinde bisikletle gezmekten daha keyifli ne olabilir!
Yapılan bu projelere ilişkin birkaç örnek vermekte yarar var. İçlerinde sanayiye, teknolojiye, üretime, tarıma ilişkin örnek olmaması sizleri yanıltmasın. Hepsi de kendi alanlarında çok özel projeler! Eşleri, benzerleri yokmuş yeryüzünde! Aslında bu eşi benzeri olmaması meselesi biraz kafa karıştırıyor (sakın ola ki deniz dolgusu meselesi yüzünden olmasın!). Her neyse bu meseleyi fazla kurcalamamak lazım diyeceğim ama kendileri olur olmaz demeçlerle bu dolgu meselesini övünç kaynağı olarak ilan etmek de bir beis görmüyorlar. Aklımıza mukayyet olabilme konusunda sınanıyor muyuz diye de düşünmeden edemiyor insan!
Ordu - Giresun: 36 milyon ton taş dökülerek deniz dolgusu ile yapılan havaalanı. Yakın geçmişte konuyla ilgili bazı gazete haberleri şöyle idi: “Türkiye, havacılık alanında ilginç bir proje ile daha dünya literatürüne adını yazdırmaya hazırlanıyor. Çünkü Japonya ve Hong Kong’tan sonra Türkiye’de de denize dolgu yapılarak hizmete sokulmuş bir havaalanı olacak. Ordu - Giresun Havaalanı hizmete açıldığı zaman ülkemizi de bu alanda farklı bir lige sokmuş olacak. İlk kez 1970 de vaat edilen Ordu- Giresun Havaalanı projesi, 41 yılda 3 cumhurbaşkanı, 11 başbakan, 30 bakan eskitti. Adı da dert olan havaalanı için her iki şehir de kendi isminin konulmasını istedi. Sonunda orta yol bulundu Or-Gi de karar kılındı. Ancak Bakanlığın bulduğu bu ismin İngilizcede ‘toplu seks’ anlamına gelen “orgy” ile benzerliği ortaya çıkınca sıkıntı başladı. Sonunda bundan da vazgeçilip adı Ordu-Giresun Havalimanı olarak kullanılmaya başladı.”
Artvin - Rize’nin neyi eksik! Sırada Ulaştırma Bakanlığının öncelikli yatırım programına aldığı ve 766 hektardan 266 hektarının deniz dolgusu ile yapılacağı Rize- Artvin havaalanı var.
Trabzon geri kalmasın; 800 dönüm deniz dolgusu ile yapılan Akyazı Spor kompleksi. Trabzon Büyükşehir BelediyeBaşkanı: “Akyazı’da yapılmakta olan stadyum, TOKİ tarafından yurt genelinde gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmekte olan toplam 18 stadyum inşaatı içerisinde en özellikli olan stadyumdur. Diğer statlar, sadece stat özelliği taşıyor. Bizim stadımız ise bir kompleks tesis. 41 bin kişilik stat yapılırken yanında 6 tane normlara uygun saha, Trabzonspor’un kullanacağı çok modern kamp eğitim tesisleri de yapılıyor. Bu stadyum sadece Türkiye’de değil, Avrupa’daki statlar içerisinde de en özelliklilerinden bir tanesi. Bu tesis sadece Trabzonspor’umuza değil, milli takımımıza da hizmet edecek. Çünkü böylesi yok”.
Samsun; sırayla kalkınmaya devam; Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı: “Biz 6 ayda sadece bir golf alanını bitirmekle kalmadık, oradaki 200 dönümün önüne 220 dönüm daha dönüm yer doldurduk. Şu anda bizim dolgu alanımız 420 dönümdür. Biz bunun sadece 300 dönümünü golf için kullandık. Fiziksel ve zihinsel olarak faydaları tartışılmaz. Golf size doğada, temiz havada, gürültüden uzak, kuş sesleri içinde iki üç saat yürümenizi, arkadaşlarınızla oynayarak sohbet etme imkânı sağlar. Sosyal tarafı da cabası. Golf öncelikle size kendi kendinizi terbiye etmesini öğretiyor, bu terbiye kurallarının dışına çıktığınızda hemen sizi cezalandırıyor. Golf sporunda 1 puan kazanacağım derken 3-4 puan kaybedebiliyorsunuz. Kısaca bu spor çok büyük hırs yapmamayı, kanaatkâr olmayı öğütlüyor”.”
Batı Park'a yapımı devam eden golf sahasının dünyada dolguüzerine yapılan ilk golf sahası olduğunu vurgulayan Golf Federasyonu Başkanı Ağaoğlu: “Samsun’daki golf sahasını ilk defa bir belediye olması gerektiği gibi bir golf sahasını gerçekleştiren bir kurum olarak karşımıza çıkıyor. Bu saha Karadeniz’de ilktir ve dolgu alanına yapılan dünyadaki ilk sahadır. O açıdan baktığımız zaman çok daha değerli oluyor” .
Görüyorsunuz değil mi ne kadar çok heykeli dikilecek çok insan var! İrili ufaklılarını da saymadık daha. Böyle giderse bu konuda bir kanun ya da yönetmelik çıkarmak farz olacak. Belki de bir torba kanun. Kaç hektar dolduranın heykelinin dikileceğini kanunla belirlemekte fayda var! Ayrıca nereye kadar doldurulacağına da şimdiden karar vermek gerekir. Rusya’ya da fazla yaklaşmamak lazım. Onların sağı solu belli olmaz!
Aslında benim tek endişem şu: Karadeniz’e fazla güvenilmez, hırçındır. Geçtiğimiz yıllarda azgınlaştığında Sahil Yoluna verdiği zararları unutmamak lazım. Maazallah bir gün tepesi atar da, bütün bu güzide yatırımları yerle yeksan ederse nice olur halimiz! Acırım da şu golf sahasına acırım o zaman. Federasyon Başkanının da dediği gibi: “Dünyadaki golf sahalarının yarıdan fazlası halk tipi golf sahalarıdır. Güney Kore, Fransa, Amerika, İngiltere, İtalya, Almanya, Japonya, İspanya hatta dünyanın her yerinde golf sahalarını belediyeler yapar. Golf zengin sporu değildir, golf halk sporudur.” Gel de üzülme şimdi! Nerede spor yapacak artık emekçi halkın çocukları!Ya da golf sahasının görüntülerini hayranlıkla izleyen AB Bakanı Bozkır’ın: "Golf ile Samsun'un ünü dünyaya yayılacak. Kentin tanıtımı için bu proje çok önemli olmuş. Projeyi hayata geçiren belediye başkanımızı tebrik ediyorum. Bu proje ile beraber Samsun Avrupa standartlarında bir şehir haline gelmiş"demesini anımsadıkça ağlarım, ağlarım! Tam Avrupa standartlarını yakalamışken oldu mu bu Karadeniz’in yaptığı şimdi!
Kıyılardaki üreme alanları dolgularla yok edilen ve her geçen gün nesilleri tükenen balık mevzuuna da kısaca değinelim: Çocukluğumuzun Karadeniz’inde, yakalayamasak bile seyretmekten keyif aldığımız, vatozlar, karagözler, kofanalar yok olalı uzun zaman oldu! İzmarit bile kalmadı şimdilerde. Şükredelim denir ya hep! Ben bir tek şeye şükrederim; bunca hoyratlığa rağmen, bu denizlerde az da olsa hâla balık yaşayabilmesine!
Son söz: Bu denizler size mi ait ki her istediğinizi yapma hakkını kendinizde bulabiliyorsunuz? Gelecek nesillerin, sizin gördüğünüz Karadeniz’i görme hakları yok mu? Karadeniz’in jeolojik yaşı ile sizin yaşam süreniz kıyas kabul eder mi? Milyonlarca yıllık jeolojik evrimle oluşmuş kıyıları, falezleri, kumsalları yok ettiniz! Yetmedi mi!..
Nazım Usta’dan:
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o,
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla (Şİ-HK)
Foto: Şanver İsmailoğlu (Karadeniz Sahil Yolu)