Yumurta dediysem, tavuktan gelen yumurtadan değil, marketlerde satılan sürpriz yumurtalardan bahsediyorum. Hani şu alırsınız, içinden ne çıkacağı belli olmaz, çikolatasını yersiniz, yumurtayı açarsınız içinden maket araba çıkmış. Sonra öbürkünü açarsınız bu sefer de plastik bir dinozor çıkmış. Zaten güzelliği de burada.
Hiçbiri birbirinin aynı değil ve de içinden ne çıkacağı belli değil. Adı üstünde zaten sürpriz. İçinden çıkacak oyuncağa göre de sevinç vaat ediyor. Güzelliği de burada!
Peki, bu mantık ülke yönetiminde de güzel gelebilir mi insana? İçinden ne çıkacağı belli olmayan kararnamelerle, yasalarla yönetilmek de sevinç vaat ediyor mu?
Gazetelerde hepimiz okuduk. Adalet Bakanlığı'nın yetki alanına giren bir konu hakkında kanun hükmünde kararname çıkmış. 12 Eylül Referandumu'nda zaten iş işten geçtiği için, içeriğini tahmin etseniz de "eh ne yapalım" diyorsunuz bu haberleri görünce. Sonra yumurta kendisini açıveriyor. Durum o kadar da "basit" değil. Doktorlarla ilgili tam gün uygulaması ortaya çıkıyor yumurtanın içerisinden! Sürpriiiz! Alakası nedir peki? Alakası yok! Zaten bir alaka kurmaya da gerek yok.
Üç dönem tek başına iktidar olan, üçüncü döneminin henüz başında olan ve %49 oy almış bir parti, ülkeyi kanun hükmünde kararname denilen demokrasi karşıtı "şeylerle" yönetiyorsa, zaten baştan çoğu şey alakasızdır denilebilir. Baştan kaybedilmiş, birbiriyle ilişkisi kurulabilecek olgular.
Sonra yan yumurtaya gidiyor elimiz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile ilgili bir kanun hükmünde kararname bu. Ama işte yine aynı durum: Sürpriiiz! İçinden bürokraside kadrolaşma ile ilgili bir yetki çıkıyor ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nı ilgilendiren kanun hükmünde kararnamenin ilk yaptırımlarından bir tanesi TÜBİTAK ile ilgili oluyor. Tabii ki, bir tohum ya da iklim değişikliğine karşı alınabilecek önlemler konusunda değil bu. TÜBİTAK'ın başındaki kişinin görevden alınması çıkıyor yumurtadan! Ne alakası var peki?
Tabii ki yok bir alakası. Dediğim gibi olması da gerekmiyor. Hatırlar mısınız Torba Yasa diye bir şey çıkmıştı. Sabah erken kalkan içine bir değişiklik atmıştı. İşte bunlar da minik torbalar. Maksat "işimiz görülsün"! Ciddiyet, demokrasi şu bu önemli değil. Hayvancılık Bakanlığı'nın kararnamesiyle, ülkenin en tepe bilim kurumunun başını görevden alabilen bir demokrasi burası! Dağdaki çoban ile profesörün gerçek eşitliği, bir potada eritilmesi bu olmasa gerek!!
Peki, o zaman nedir bu olan(lar)? Kanun hükmünde kararname sevdamız, 29 Mayıs'ta başladı. Yani seçimlere iki hafta kalmışken... Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, 6 ay süreyle bu yetkiyi aldı. Fakat aritmetik hesaplara bakarsak aslında sürekli böyle yetkiler alınabilir TBMM'den. Kim karşı çıkabilir bu duruma? Yasama? Yürütme? Yargı? Geçmiş olsun. Kimse karşı çıkamaz, bu antidemokratik uygulamadan, kimse demokrasiyi koruyamaz artık. Antidemokratik çünkü tam bir süper yetki!
Kısaca, Bakanlar Kurulu'nun, TBMM yerine çalışmasını sağlıyor bu kanun hükmünde kararnameler. Ya da Başbakan'ın kanunlarla arasındaki mesafeyi kısaltıyor! Başbakan'ın iki dudağı arasından laf çıksın, kanun teklifi olarak hazırlansın, TBMM'ye sunulsun, orada tartışılsın, eller indirilsin, kaldırılsın, muhaliflere gaz atılsın falan... Uzun iş bunlar.
Başbakan ile kanunlar arası mesafeyi kısaltmasının bir yan getirisi daha var tabii. Muhalefet ve kamuoyunu da olayın tamamen dışına atıyor bu durum. (Gaz yeme özgürlüğü engellenemez!) Mesela bir sabah kalkıyoruz ve ne görüyoruz? Türkiye'deki tüm koruma kurulları dağıtılmış.
Yani, rant ile, doğanın yıkımı ile, doğa arasındaki mesafe kısaltılmış! Benzer bir durum tarım arazilerinin yapılaşmaya açılmasında da yaşandı. Bir anda oldu! Sürpriiiz! Hiçbir şeyden, kimsenin haberi yokken! İki imza ve artık tüm kıyılar yapılaşmaya açık! Bazı yerler korunuyor mu? Sürpriiiz! Artık korunmuyor! Oralar da yapılaşmaya açık!
Sonuç olarak durum bu. Bayramdan sonra bir kanun hükmünde kararname daha çıkabilir karşımıza ve tüm hayatımız değişebilir! Tartışılmadan, değerlendirilmeden, görüşler alınmadan, kamuya mı yararlı yoksa kişilere mi yararlı düşünülmeden!
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti hızlı gitmek istiyor. Her şeyde hızlı gitmek istiyor. Bir anda karar verilsin, bir anda her yer yapılaşmaya açılsın, piyasa kuralları her noktaya gitsin, satılsın, özelleşsin, devredilsin... Hızlı gitmek istiyor. Oysa demokrasi belki de en yavaş yönetim şekli. Tam uygulanırsa, kendine demokrat diyenleri bile bazen çıldırtacak kadar yavaş hem de. Kısaca, bu kadar hız bile, ortada demokrasiye aykırı bir durum olduğunu anlatmaya yetiyor da artıyor. (KDU/IC)