Geçmişteki yargı ile ilgili sorunlarını dikkate almadan kanun yapma alışkanlıklarımızı sürdürüyoruz. Çaresizlik midir yoksa ceza normlarıyla devlet düzenini koruma isteğinin hala ağır basan yanı mıdır? Yoksa devletin cezalandırma gücünün dayanılmaz cazibesine kapılmak suretiyle bireylerden gerçekleri saklamak mıdır bilinmez.
Herkes hatırlar. Susurluk kazası sonrası yapılan araştırmaların devlet tarafından rapor haline getirilerek kamuoyuna açıklanmasını hep birlikte yaşadık. Susurluk Raporu'nun bir kısmı açıklanmıştı ama bir kısmı “devlet sırrı” denilerek gizlenmişti. Sır olan bölümleri raporda beyaza boyamak suretiyle kapatanlar devlet sırrını biliyordu. Halkın bilmesini istemiyorlardı. Ama kamuoyunun baskısı yüzünden daha sonra “sır” denilen bölümlerde açıklanmıştı, aslında devlet açıklamak zorunda kalmıştı.
Hem mahkeme kararı ve hem de Susurluk Raporu gösterdi ki; Devlet adına bir suç işlenmişse, bu sırdır açıklayamam diyemezsiniz. Çünkü ilke şudur: Hukuka aykırı eylem sır olamaz (Çetin Özek.19.01.1998.Milliyet). Hukuka aykırı davranmanın mazereti yoktur ve eğer işlenmiş bir suç varsa “sır” adıyla gizleyemezsiniz.
Hukuka aykırı eylem “sır” veya “gizli” olur mu?
Demokratik ülkelerin tümünde devlet sırrı kavramı ve kapsadığı alanlar daraltılmıştır. Çünkü gün ışığında yönetim sadece “ceza kanunları” ile sağlanamaz. Siyasal sistemin iyisi, saydam olandır. Demokrasiye gerçekten inanan demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı mutlaka sağlanmalıdır. Bu yüzden sır kavramı mutlaka daraltılmalıdır. Ceza normlarıyla demokrasinin kurulmasının imkânsızlığını benimseyen ve devletin korunması yerine kamu idaresinin tüm eylemlerinden dolayı hesap verebilir bir devlet anlayışını benimseyen devlet düzeni demokratiktir.
Gün ışığında yönetim iki kurala bağlıdır. Bireysel bilgilenme hakkının sağlanması, sır kavramının sınırlandırılması.
O halde hukuka aykırı eylem sır olur mu? Gerçekler gizlenir mi? Hukuka aykırı eylemi yargılayan mahkemelerin yargılama sonunda verecekleri kararlarla ortaya çıkması beklenen “gerçekler”, yargılama faaliyeti sırasında “sır” duvarına çarpar ve üstü örtülebilir mi?
TBMM 24. Dönem 2. Yasama yılında yenilenmek suretiyle getirilen 2008 yılına ait eski “Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı”nın yeniden gündemde bulunduğu biliniyor.
Acaba Bu Tasarıya göre mahkemeler tarafından yargılama faaliyeti sürdürülürken hukuka aykırı eylemin delili sayılabilecek nitelikteki “devlet sırrı” veya “gizli belge” kamu kurumlarından istenirse ve “kanunen” dava dosyasına “delil” olarak getirtilemezse ne olacak?
Mahkemelerin devletin bir kurumundan talep ettiği belge veya bilgi “devlet sırrı” niteliğindeyse, Devlet Sırrı Kurulu bu belge ve bilgiyi “gerekçesini belirmek suretiyle” vermeyebilecektir. Mahkemeye “devlet sırrı” olan bilgi ve belge verilmeyeceğinden dolayı yargılanan kişilerin durumunu Mahkeme nasıl değerlendirecektir. Çok basit Tasarının 8. inci maddesine göre “Ancak, verilmeyen bilgi ve belgeler davada ilgili aleyhine sonuç doğurmaz.” Yani Kurul tarafından devlet sırrı olduğu için belge ve bilgiler gönderilmezse yargılanan eylem hukuka aykırı olsa dahi, Kurul’un tayin takdir ve yetkisine göre bu “delil” gönderilmediği için kullanılamayacaktır.
Bu durumda acaba ceza davasında mahkemenin takdirine bağlı olarak “delil” olan bilgi ve belgenin “devlet sırrı” olup olmadığı hakkında karar verecek olan Kurul’un tayin, takdir ve yetkisi yargılama faaliyetinin önüne geçmiş olmakla gerçeklerin ortaya çıkmasında bu kanuni düzenleme engel değil midir?
Devlet sırrı niteliğinde değil ama gizli bilgi veya belge ise ne olacak?
Tasarının 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Devlet sırrı niteliği taşımamakla birlikte gizli bilgi ve belgelerin mahkemelerce talep edilmeleri hâlinde gönderilmeleri esastır.” Tasarıda yeniden bir takdir hakkı daha veriliyor. Bu defa ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca, gerekçesi açıklanmak suretiyle bu tür bilgi ve belgeler, mahkemelere gönderilmeyebilecektir. Mahkemeler “gönderilmeme gerekçesini” yeterli bulmadığı takdirde “bu bilgi ve belgelerin” gönderilmesi zorunludur. Aynı sistem Cumhuriyet Başsavcılıkları için de uygulanacaktır.
Demek ki, mahkemeye devlet sırrıdır gerekçesiyle bilgi ve belge göndermeme konusunda Kurul tam yetkilidir ve takdir hakkına sahiptir. Gizli bilgi ve belgeler konusunda kamu kurum ve kuruluşlarının da gerekçelerini belirtmek koşuluyla mahkemelere göndermeme hakkı vardır. Öte yandan hukuk mahkemelerinde veya idarî mahkemelerde görülen davalarda, devlet sırrı/gizli belge kapsamındaki bilgi ve belgelerin davanın tarafları tarafından incelenmesi hakkı ise mahkemenin takdirine bağlı olacaktır.
İncelettirme hâli ise “sadece dava konusu uyuşmazlığı açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgi ve belgeler” içindir ve sadece bunların “incelenmesine müsaade” olunacaktır. Yine “Mahkemece bilgi ve belgelerin incelettirilmemesi halinde, bu bilgi ve belgeler davada ilgili aleyhine sonuç doğurmaz.” Hukuk ve idari davalarda bu denli kısıtlayıcı, davacı ve davalının iddia veya savunmanın haklarını sınırlandıran kanuni bir düzenlemenin birçok sorun yaratacağı şimdiden bellidir. Yargıda silahların eşitliğine aykırı her kanuni düzenleme adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurur.
Tasarıda Ceza Muhakemesi Kanunun düzenlemesine Tasarıda atıf yapılıyor. Ceza kovuşturmasında; devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler ile diğer gizli bilgi ve belgelerin taraflara incelettirilmesinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 125 inci maddesindeki usulün uygulanacağı kabul edilerek CMK hükümleri saklıdır deniliyor. Ceza usul hükümlerinin birçoğu ile çelişki yaratacak bu düzenleme ayrı bir yazının konusudur. Çünkü CMK’nun 125 inci maddesine göre; bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içerin belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. İnceleme ise yargının kendi usulüne bağlıdır.
Daha da önemlisi Cumhurbaşkanı, bu tür bilgi ve belgeleri mahkemeye gönderme hususunu kendisi takdir edecektir. (Fi/HK)