“Olur mu? Bu bir oksimoron!” demeyin hemen. Bulgaristanlı yazar Stafen Tsanev’e göre oluyor. 5 Aralık 2017’de Kadıköy’de “Baba Sahne”de “Caligula: Kanlı Komedya” adlı oyunu izledim.
Güzel bir tiyatro salonu, başarılı bir oyun, oturup kalkma arası iki saati geçmeyen ve bu nedenle zamanımızın tahammül sınırlarını zorlamayan bir etkinlik. Vapur iskelesinden tiyatroya gidiş geliş yolları, insan kalabalıkları ve hafta sonu neş’esini yansıtan manzaralarla doluydu.
Öncelikle oyun yazarından söz edelim.
Stafen Tsanef 80 yaşının üzerinde bir yazar. Ülkemizde biliniyor ve oynanıyor. “Jean Darc’ın Öteki Ölümü”, “Socrates’in Son Gecesi” ve “Bütün Çılgınlar Sever Beni” adlı oyunları yakın zamanlarda sahnelenmiş.
“Bogomillere Karşı Dava” ve “Şairin Ruhu” adlı oyunları da son dönemde Bulgaristan’da sahnelenmiş. Önümüzdeki günlerde İstanbul’a geleceği de söyleniyor. Sivri dilli ve kültürel birikimi yüksek bir yazar.
Caligula, esas adı Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus olan bir Roma İmparatoru ve Sezarı. Bu Sezarlık ya da Kayzerlik meselesi önemli. Siyasal gücün ne ölçüde Senato ile paylaşıldığını belirliyor.
Bizim Caligula soylu bir aileden geliyor. Ünlü imparator Augustus’un evlatlık torunu. İmparator Tiberius’un yanında büyümüş. Caligula, “küçük asker sandaleti giyen” gibi bir anlama geliyormuş. Bizim bacaksız, annesi tarafından Roma askeri kostümüne sokulmuş ve daha el kadar çocukken o kostümü ve küçük kılıcı ile garnizonların maskotu gibiymiş. Pek de sevimliymiş.
M.S. 37 -41 yılları arasında çok da uzun olmayan iktidarında ilginç işler yaptığından olmalı, hakkında yazılanlar yaptıklarını aşmış. Aşkın cinselliği, acımasızlığı, ilginç kararları ile tarihçilere ve dahası pop-tarihçilere sevilen bir konu başlığı olmuş. Pek çok yazara da ilham vermiş.
Neron gibi yangın çıkartmamış ama sevgili atı İncitatus’u Senato’ya Konsül yapmaya kalkıştığı, hiçbir tepki ile de karşılaşmadığı hatta “Hakk-ı âliniz var efendim” dendiği rivayettendir.
Stafen Tsanef de buna takmış yazdığı oyunda. Caligula’nın ağzından halka söyleniyor. “Siz ne kadar korkak, ikiyüzlü, çanak yalayıcı, şerefsiz yaratıklarsınız ki, benim bunca zulmüme, haksızlığıma, keyfiliğime tahammül ediyorsunuz. Karşı durmuyorsunuz. Başkaldırmıyorsunuz!”
Bu bir perde / 75 dakikalık oyunu sahneye koyan Ragıp Yavuz diğer beş arkadaşı ile birlikte (Sevinç Erbulak, Kemal Kocatürk, Mehberi Mertoğlu, İrem Arslan, Arda Aydın) 1 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolar Müdürlüğü tarafından 667 sayılı OHAL yasası çerçevesinde işinden atılan bir sanatçı. Bu gerekçe, sözüm ona FETÖ’cü temizliği ile ilgili bir gerekçe.
İşin ilginç yanı, daha önceki yıllarda Ragıp Yavuz’u şehir tiyatrolarından, solcu olduğu gerekçesiyle atmışlardı. Diğer beş kişinin de demokrat ve laik aydınlar, başarılı tiyatro insanları olarak bilindiklerini ve tanındıklarını söyleyelim.
Caligula’nın çok başarılı bir sahne uygulaması olduğunu düşünüyorum. Barış Dinçel’in sahne ve kostüm tasarımını, müzik, koreografi ve görsel efekt tasarımlarını, yönetsel bütünlüğü tamamlayan başarılar olarak izledim.
Caligula rolünde Ahmet Saraçoğlu çok başarılıydı. Diktatörün marazlı öfkesini oyunun temposuna dönüştürdü. Nefis bir diksiyon ve derinlikli bir oyunculukla doğru ve dengeli bir yorum sergiledi.
Amca Cladius rolünde Levent Öktem, yılların birikimi büyük ustalığı ile Caligula resmini boyamada Saraçoğlu’na yardımcı olan, topu kaldıran usta bir Kavuklu oldu.
Ecem Üstündağ, sözsüz rolünde nefis bir fizik görüntünün yanında başarılı bir beden dili sergiledi. Oyun temposuna katkısı eksiksizdi.
İkinci sözsüz oyuncu olan Pınar Coşkun da iyi bir takım oyunculuğu sergiledi. Oyunun her anında oyunun içinde ve bir parçası oldu.
İyi bir oyunun; pek çok parçanın bir araya gelmesi, uyumlu birleşmesi, iyi bir iş yapma isteği ile yeteneklerin varlığı, iyi bir kaptan ve iyi bir takım gerektirdiği çok açık. O zaman tiyatro hem zevkli hem değerli bir iş oluyor. Bizim yakada oturanlara söylüyorum: Kayığa binin ve karşıya geçin. Kadıköy’de bir tiyatro var. (AE/EKN)