1978 yılında doğan Abdullah Aren Çelik, Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü’nde yüksek lisans yapmış. 2016 yılında ilk romanı “İleride Hep Yalnızız” yayımlanmış. Bu romanı sırasıyla 2018 yılında çıkan “Kandan Adam” ve 2021 yılında çıkan “Yediler Teknesi” izlemiş. “Yediler Teknesi”yle Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri’nde “Jüri Özel Ödülü”ne layık görülmüş. Geçtiğimiz yıl son romanı “Revan”ı yayımlayan Abdullah Aren Çelik’in “İleride Hep Yalnızız” romanının devamı olan “Kandan Adam”ın gözden geçirilmiş yeni baskısı Kasım ayında Everest Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu.
Soruşturduğu bir cinayet dosyası, “birtakım kişiler” tarafından engellenmesinin ardından kendini Arşiv Odası’nda bulan zamanının efsane Cinayet Büro komiseri Ahmet Boz’un, karşısına çıkan “tehlikeli” bir cinayet soruşturmasını eşelerken, bu kez namluyu ensesinde hissedecek kadar ciddi bir durumla karşılaşmasını anlatan “Kandan Adam”, aynı zamanda 90’lar Türkiyesi’nin doğusunda olup bitenleri baş köşeye Diyarbakır’ı koyarak su yüzüne çıkarıyor.
Surlar
Ahmet Boz, bir dönem teşkilatta çözmediği cinayet kalmayan, ancak vakayı soruştururken karanlık odakların devreye girerek dosyayı kapatması sonucu bol yıldızlı üniformasını çıkarmak zorunda kalmış, kendini emniyetin Arşiv Odası’nda sıradan bir emniyet memuru olarak bulmuştur. Diyarbakır’ın aman vermez ayazında günlerini tozlu ve kapkaranlık bir odada evrak işleri yaparak geçiren Boz, standart bir memur hayatı sürerken bir akşam eşi Gülhan’la bir başka polis arkadaşlarını ziyarete giderken Suriçi’nde kurşunların ortasında kalır. Neticede eski toprak olan Ahmet Boz, karısını sağ salim eve bırakır. Kendisi olay yerine geri döner. Surlar bir süreliğine sükûnete girmiş olsa da çatışma tekrar başlar. Arada kalan Ahmet Boz da bir şekilde kendini kurtarır.
Ertesi gün, gece yaşanan çatışmada bir polisin hayatını kaybettiğini öğrenir. Bunun sorumlularını bulmak, kendi haysiyetine olan saygısını kazanmak için işin peşine düşer. Fakat olay çetrefillidir. Soruşturmayı mecburen gizli yürütmek zorundadır. Adli Tıp’ta idealist bir doktorun da yardımıyla delilleri yavaş yavaş gün yüzüne çıkarmaya başlar. Ancak attığı her adımda daha önce el çektirildiği soruşturmada yaşadıklarının kat be kat fazlasını ensesinde hisseder. “Karanlık odaklar” yine iş başındadır. Ancak bu kez “devlet” onlardır ve o “karanlık devlet”, Ahmet Boz’un bu olayı bırakmasını göstere göstere istemektedir. Fakat kaybedecek bir şeyi olmayan Ahmet Boz, gözleriyle gördüğü tüm tehditlere, takip edilmelere, “icraatlarıyla” şehirde kulaktan kulağa yayılan kirli polislere rağmen işin peşini bırakmaz.
Kadim topraklar
Olaydaki kilit delil Osmanlıca yazılmış bir mühürdür. Bu mührü takip ettikçe adım adım Diyarbakır’ın mazisine doğru bir yolculuğa çıkar ve kökeni 400 yıl öncesine kadar gidip, oradan İstiklal Mahkemeleri’ne tekrar geri dönen, şimdi de Ahmet Boz’un uğraştığı dosyaya sirayet eden olaylar silsilesinin gün yüzüne çıkarır. Devletin karanlık yüzünün namlusunun soğukluğunu devamlı hissetmesine rağmen Ahmet Boz bu davadan vazgeçmez. Zira her ne işe bulaştıysa, Ahmet Boz’u, o şaşalı günlerine geri döndürüp, kendisine duyduğu, başkalarının ona duyduğu ve sallantıda olan evliliğinde karısının kendisine duyduğu saygıyı geri kazanmasını sağlama şansını geri vermiştir.
Abdullah Aren Çelik “Kandan Adam”da, 90’ların başında Türkiye’nin doğusunda yaşananların bir fotoğrafını çekerken, diğer yandan okuru Diyarbakır’ın geçmişine götürerek, bu toprakların atadan nasıl kanla sulandığını, o kanın hâlâ kurumadığını, daha doğrusu kurumasının nasıl engellendiğini gösteriyor okura. Diğer taraftan da şerefli bir emniyet mensubunun, devlet içindeki “karanlık devlet” yüzünden onurunu, haysiyetini, şerefini kaybederek aldığı her nefesin bir varoluş mücadelesi haline geldiğini, Diyarbakır’ın fonda olduğu bir hikâyeyle aktarıyor. “Kandan Adam”, kanla yoğrulmuş kadim topraklarından masalsı bir öykü çıkarıyor. (BS/TY)