Sabih Bey'in son mütalaası da tarihsel bir önemde. Prof. Zafer Üskül'ün "Anayasa'dan Atatürk ilkeleri laflarını çıkaralım" önerisine verdiği yıkıcı yanıt, AKP'nin "kredi kartı borcuna batmış" seçmenlerin oylarına dayanarak kazandığı ezici zaferle serseme dönmüş "milliyetçilik" kampını bir anda taarruz ruh haline soktu, yeni bir müdafaa hattını bir kalem vuruşuyla çiziverdi. Zafer Üskül'ün eski "solcu"luğunu kafasına kakarak da AKP'yi "uymayın bu döneğe" imasıyla uyarmaktan geri durmadı.
Anayasa davamızda dördüncü raund
"En renkli düşünceler özellikle en keskin yön değiştirenler tarafından üretilir. Bu talihsiz anımsatma mesajı doğrudan AKP yönetiminedir. AB sözcülerinin yıllardır Türkiye'den istediklerinin tekrarından ibarettir. Her devletin bir kuruluş felsefesi ve temel ilkeleri vardır ve bunlar anayasalarında yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu Atatürk milliyetçiliğine, devrim ve ilkelerine dayanmakta ve bu nedenle Anayasa'nın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri arasında bulunmaktadır," deyiverdi Kanadoğlu.
Hakkında bir sıfat kullanmaya artık gerek bırakmayan Deniz Baykal'ın, bir antipati anıtı halinde CHP'nin makus talihinin başlıca karakter rollerinden birini bütün gayretiyle oynayan Onur Öymen'in Kanadoğlu'nun hizasına gelivermelerine şaşacak bir şey yok. İşaret fişeği çakıldı, muhtemel zaferden aslan payını yeni mücadele hattına ilk gelenin almasından doğal ne olabilir, öyle değil mi?
Bu tablo karşısında Sabih Bey'e hayranlığım daha da büyüyor. Nice emekli Genelkurmay başkanları, görev başındayken "kodu mu oturtan", mangalda kül bırakmayan mütekait paşalar üniformayı çıkardıkları gün bütün emsalleri gibi hayatın kıyısına çekiliyor. Sokakta "Hop amcabey" diye üstüne gelen bıçkınların ayağı altında ezilmemek için yolunu değiştirmeyi tercih ediyor. "Yok, benim işim daha bitmedi" diyenleri bile, "con Ahmet'in devri daim motorunu icat ettim" diyen kalpazanlar nasıl kekliyor görüyoruz. Sivil hayat zor vesselam.
Fakat Sabih Bey başka. O sivil hayata daldıkça, cübbeyi çıkarttığı gün daha da geride kaldıkça daha çok kudret ve güç sahibi oluyor. Kimi basmakalıp düşünce sahipleri var, onlara "Derin Devlet'in resmini çiz" deseniz hemen bir postal ya da tüfek karalar. Ama Sabih Kanadoğlu, bu gibi ham fikirlerin canlı bir tekzibi gibi dolaşıyor "sivil hayatı"nda. O, "Derin Devlet"in sivil toplumdaki dava vekili, Cumhuriyet Halk Partisi'nin "üst ben"i, kitaba uydurma ansiklopedisinin yayın yönetmeni... Boşuna değil besbelli, Vural Savaşı kıskançlıktan çatlatarak onun "Yargıtay'ın Onursal Başkanı" kılınması.
Üç Anayasa, bir Pentagon
Bu "Onursal Başkan", kendi kudretinden öylesine emin ki, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu Atatürk milliyetçiliğine, devrim ve ilkelerine dayanmakta ve bu nedenle Anayasa'nın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri arasında bulunmaktadır," derken, "Atatürk bile benim kadar Atatürkçü olamaz" da demiş oluyor fiilen.
1924 Anayasası
Bugün yürürlükte olan 12 Eylül Anayasası'na öngelen Anayasa tecrübemize göz atarsak Kanadoğlu'nun neden bir hukukçudan çok "yürüyen Derin Devlet" olarak görülmesi gerektiğini anlamak kolaylaşır.
1924 Anayasası'nda şöyle yazıyor:
Madde 1- Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara'dır. (İlk halinde "Türkiye Devletinin dini, dinî İslâmdır: Resmi dili Türkçedir; makkarı Ankara şehridir.")
Atatürk'ün sağlığında ne "Atatürk milliyetçiliği"nin lafı var ne de "değiştirilmesi dahi teklif edilemez" bir Anayasa hükmü.
1961 Anayasası
27 Mayıs Anayasası biliyorsunuz CHP'lilerin falan en öğündüğü anayasamızdır. CHP'liler, zamanında, 1961 Anayasasında 12 Mart rejiminin yaptığı değişikliklere kuvvetle karşı çıkmış, bu anayasayı yürürlükten kaldıran 12 Eylül darbesini kategorik olarak reddetmişlerdi. Ona da göz atalım:
Esas Hükümler
I. Devletin Şekli
Madde 1.- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin Nitelikleri
Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Bu anayasada da "Atatürk devrimleri" lafı Anayasa'nın girişinde geçiyor yalnızca. Değiştirilmezlik diye bir bahis var o da şu:
IX. Devlet Şeklinin Değişmezliği
Madde 9.- Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
1981 Anayasası
İşin aslı, Kanadoğlu'nun "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, temel ilkeleri" diye ağzından bal damlayarak anlattığı "Atatürk milliyetçiliği" lafları Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa hukuku lügatine, Atatürk devrinde de, 27 Mayıs devrinde de değil, şekilde görüldüğü gibi ilk kez 12 Eylül askeri diktatörlüğü devrinde girmişti.
I. Devletin şekli
Madde 1. - Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Bir de 4. Madde var "bunlara kimse el sürmesin" demeye getiren, muğlâk bir dille kaleme alınmış:
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
Madde 4. - Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
"Our boys" neylerse güzel mi eyler?
Bu konunun tartışmasını anayasa hukukçularına bırakmadan, naçiz kanaatimi de söyleyeyim: Bu maddede sözü edilen "değiştirilemez nitelikler", maddenin başında yer alan, her hangi bir hukuksal ölçütle bağdaştırılmasına olanak da gerek de olmayan alakasız laflar değil, Cumhuriyet'in "demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk" devleti olduğu belirlemesi. Bana sorarsanız bu belirlemeyi sosyalizmde bile değiştirmeye lüzum yok. Kaldı ki, bunu değiştirmeyi teklif eden de yok anlaşıldığı kadarıyla.
Şimdi bu anayasanın Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'ye layık gördüğü "otoriter demokrasi" zihniyetiyle, 12 Eylül rejiminin gerici hukukçuları Aldıkaçtı ve benzerleri eliyle yapıldığını unutmayacaksak Sabih Kanadoğlu'nun bu boş laflarına gene de bir anlam yüklemek lazım, o boş laf etmez bildiğiniz gibi.
Kanadoğlu, Atatürkçülük retoriğinin gerisinde belli ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin asıl karakterini 1923'te değil, 12 Eylül'de Pentagon müdahalesiyle, "our boys"un tanklarıyla kazandığını anlatmaya çalışıyor bize.
Ona sorarsanız, Anayasa'daki değişiklikleri "yıllardır AB sözcüleri istiyor"muş. Aklı başında, kendine saygılı, onuruna ve özgürlüğüne düşkün olup da bu Anayasa'nın değişmesini istemeyen var mı, kabul edildiği 8 Kasım 1982'den beri.
Ama, bir askeri diktatörlük ilanını, Türkiye'nin bir "otoriter demokrasi" olmasını, halkın temsilcileri tarafından değil, zenginler, bürokratlar ve onların "çocukları" tarafından yönetilmesini Pentagon'dan başka isteyen var mıydı? Sanırım bunun yanıtını Türkiye'de bilmeyen yok! 12 Eylül Anayasası'nın bir "güvenlik devleti" mevzuatı olarak Pentagon'un "plan ve prensipler dairesi"nin damgasını taşımadığını kim güvenle söyleyebilir, bugün?
Şimdi, bu Anayasa, olmaz ama, olur da 1961'deki özgün haline döndürülürse bu "vatana ihanet" değil olsa olsa Pentagon'a ihanet olur ki, bundan kaçan da Kanadoğlu olsun derim ben. (EK)