Bilindiği gibi kamusal-özel alan ayrımı modern siyasal kurumların ve temsil biçimlerinin temel dayanağını oluşturmaktadır. Siyasal iktidarın meşruiyet kaynağını göklerden yeryüzüne indiren "toplum sözleşmesi" kuramı da bu ayrıma dayanır.
Akıl yoluyla ortak doğru
Sözleşme kuramına göre modern siyasal toplumlar, yurttaşların kamusal alanda gerçekleştirdiği varsayılan bir sözleşme ile kurulmuştur. İnsanlar eşit yurttaşlar olarak kamusal alanda bir araya gelip akıl yoluyla ortak doğruya ulaşabilirler.
Kamusal alan türdeşliğin, aklın, kamu yararının ve siyasalın alanıdır. İnsanların bu alandaki statüsünü tanımlayan yurttaşlık kavramı soyut bir eşitlik ilkesine dayandığı için cinsel, etnik ya da sınıfsal farklılıkları görmez.
Farklılıkların alanı özel alandır. Kamusal alanın tersine özel alan duyguların, farklılıkların, aile yaşamının ve özel çıkarların alanıdır.
Feminist hareket: Kamusal alan sınırlarını zorladı
Güncel tartışmalar kamusal-özel alan arasındaki sınırların nerede başlayıp nerede bittiği üzerine yürütülse de, feminist hareket sınırların kendisini sorgulamaya başlayalı hayli zaman oluyor.
Kadın hareketinin ilk öncüleri, kamusal alana girmeleri önündeki engellerin kalkması ve eşit yurttaş haklarının kazanılmasıyla eşitliğin sağlanacağına inanmışlardı. Başta oy hakkı olmak üzere bu haklar kazanıldıktan sonra da cinsler arasındaki eşitsizliğin sürmesi, dikkatleri özel alana ve kamusal /özel ayrımının kendisine yöneltmiştir.
Pateman: Toplum sözleşmesi; erkek kardeşler arası sözleşme
Carol Pateman'ın sözleşme kuramını feminist bakış açısıyla analiz edip, toplum sözleşmesinin aslında erkek kardeşler arası bir sözleşme olduğunu ilan etmesi, siyaset biliminin yerleşik yargılarını sarsıcı bir etki yapmıştır.
Pateman'a göre kamusal alandaki eşitlikleri mümkün kılan özel alandaki eşitsizlikti; kamusal /özel ayrımı yapaydı ve özel alandaki eşitsizlikleri görünmez kılmaya yarıyordu.
Bu açılımın ardından feminist teori ve pratik kamusal alanla sınırlı olduğu kabul edilen pek çok kurum ve sürecin özel alanla etkileşim halinde inşa edildiğini gözler önüne sermeye başladı.
İkinci dalga feminizm: Özel olan politiktir
İkinci dalga feminist hareketin "özel olan politiktir" sloganı bu iki alan arasındaki geçirgenliğin çarpıcı bir ifadesi oldu.
Aynı yıllarda pozitivist bilim ve toplum anlayışına karşı yükseltilen eleştiriler de kamusal-özel ayrımını sorgulamaktaydı.
Pozitivizmin "erkek akıl"a dayandığı, akıl-duygu, kültür-doğa, aydınlık-karanlık, Batı-Doğu, kamusal-özel, erkek-kadın ikiliklerini, birincileri üstün kılacak bir iktidar ilişkisi içinde kurduğu öne sürülmekte ve bunun politik sonuçlarına dikkat çekilmekteydi.
Örneğin yurttaş kavramının egemen cins, etnisite veya sınıftan türetilen bir evrensellik iddiasına dayandığı için bu bütün diğer kimlikleri kamusal alandan dışladığı öne sürülmüştür.
Kürt hareketi- Kadın Hareketi
Nitekim Türkiye'deki Kürt hareketi ve kadın hareketi gibi güncel politik mücadelelerin bir kısmının da modern devletlerin ulusal-kimlik inşa süreçlerinde bastırılmış, dışlanmış kadınların, etnik, dilsel ya da dinsel grupların kamusal alanda tanınma ve temsil taleplerinden kaynaklanması şaşırtıcı değildir.
Bu açıdan geçtiğimiz günlerde bazı Demokratik Toplum Partili (DTP) belediyelerin çalışanlarıyla yaptıkları toplu iş sözleşmelerine "özel alanla ilgili" maddeler eklemeleri, Türkiye'de ilgi çekici bir ilke işaret etmektedir.
DTP'li belediyeler ve toplu sözleşmeleri
Bu tür hükümleri içeren ilk sözleşme 2004 yılında Diyarbakır /Kayapınar Belediyesi ile Genel-İş sendikası arasında imzalanmış. Toplu iş sözleşmesinde kız çocuklarını okutmayanların eğitim yardımından yararlanamayacağı ile işçinin aile içi şiddet uygulaması durumunda aylık ücretinin yarısının şiddete uğrayan aile üyelerine verileceği hükümlerine yer verilmiş.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile alt belediyelerin Belediye-İş sendikasıyla yaptıkları toplu iş sözleşmesinde benzer hükümler yer almış.
Adana'nın Seyhan İlçesine bağlı Küçükdikili Beldesinin DTP'li kadın başkanı ise bunlara, karısının üstüne kuma getiren işçilerin kıdem tazminatı almadan sözleşmesinin feshedileceği hükmünü de eklemiş.
Aslında bu tür düzenlemeler DTP'nin dayandığı gelenekten olan Demokratik Halk Partisi'nin (DEHAP) program ve tüzüğünde de yer almaktaydı. Örneğin iki eşliliğin parti içinde her türlü adaylık için engel oluşturması ya da aile içi şiddetin parti disiplin suçu sayılması gibi.
Sözleşmeler aile içi şiddet önlenebilir mi?
Belediyelerin bu hükümler doğrultusunda pratikte neler yapıldığını merak edenleriniz olabilir. Sendika yetkilileri ile belediye görevlileri işçiler ve aileleriyle görüşmeler yapıp, aile üyelerini toplu sözleşme hükümleriyle ilgili bilgilendirmişler. Şimdiye kadar başvuran olmamış. Ama belediye görevlileri bu konuda umutluydular.
Hükümlerin aile içi şiddeti engellemede ne derece etkili olacağı tartışılabilir ama, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından büyük önem bir öneme sahip oldukları açıktır.
Bunun yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliği yolunda kamusal /özel alan ayrımını aşacak düzenlemeler yapanların, Türkiye'de ulusal kimlik inşa sürecinde dışlanmış olan etnik, kültürel, dilsel ve mezhepsel farklılıkların kamusal alanda tanınmasını talep eden bir siyasi gelenekten gelmeleri dikkat çekicidir.(HÇ/AD)