*Görsel: Pixabay.
"Hayatın dehşeti karşısında verilecek en zekice tepki, meydan okurcasına gülmektir," der Kierkegaard.
Bakhtin de kahkahanın insanın bilincini, düşünce evrenini ve hayal gücünü özgürleştirip önünde yepyeni ufuklar açtığını söyler.
Kahkahanın, gülmenin, mizahın erdemleri saymakla bitmez.(1) Hal böyleyken mizahın sahiden de sanıldığı kadar masum olup olmadığını sorgulamak pek aklımızdan geçmez.
Sorgulayanlara da iyi gözle bakılmaz.
Öyle ki İngiliz akademisyen Michael Billig, "Gülme ve Alay: Mizahın Toplumsal Eleştirisi" adlı kitabının önsözünde, mizaha eleştirel açıdan bakanların, yani "mizah iyidir" düsturuna şüpheyle yaklaşanların deli damgası yemekten kurtulamayacağını söyler.
Ama eleştirmenlerin bu gibi ithamlara aldırmaması gerektiğini, su götürmez görünen düsturları sorgulamanın eleştirmenlerin görevi olduğunu da ekler.(2)
Mizahın faşizan yüzü
Mizahın çirkin, gerici ve faşizan bir yüzü de olduğunu hepimiz çok iyi biliriz aslında.
Zira ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik espriler, yahut insanların dış görünüşünü, fiziksel kusurlarını alaya alan şakalar her kültürde bol miktarda bulunur.
Hatta mizahın doğasını açıklamak ve "neden güleriz?" sorusunu yanıtlamak üzere ortaya atılan üç temel mizah kuramından biri olan "üstünlük kuramı"na göre, gülme eyleminin altında haset, kibir ve saldırganlık gibi dürtüler yatar. (3)
Üstünlük kuramını savunan Platon ve Thomas Hobbes gibi filozoflar, başkalarının zaaflarından ve kusurlarından keyif aldığımız için güldüğümüzü söyler.
Başka bir deyişle gülme eylemi, gülünen nesneyle aramıza mesafe koyup onu ötekileştirmeye, böylece onun karşısında üstünlüğümüzü pekiştirmeye yarar.
Başkalarının trajedisi...
Birileri bize güldüğünde neden sinirlenelim yoksa? İngiliz yazar Angela Carter'ın "komediyi diğer insanların başına gelen bir trajedi" olarak tanımlaması, üstünlük kuramıyla örtüşür. (4)
Irkçı, cinsiyetçi ve homofobik ideolojileri pekiştirmeye hizmet eden şakaların savunulacak bir tarafı olmadığı konusunda herkes hemfikirdir herhalde.
Gelgelelim gülme eyleminin her zaman masum olmadığını kabul etsek dahi bu, "mizah iyidir" düsturunu çürütmez, bir bütün olarak mizaha gölge düşürmez.
Hasetten ve kibirden kaynaklanmayan, böylece üstünlük kuramını geçersiz kılan mizah türleri de var elbet – siyasi figürleri hedef alan mizah gibi.
Peki ya direniş?
George Orwell, 1945 yılında yazdığı bir yazıda "her şaka küçük bir devrimdir" der. (5) Böylelikle mizahın kurulu düzenin altını oyduğunu, muktedirlerin otoritesini sarstığını, kısacası mizahın bir tür direniş yöntemi olduğunu ifade eder.
Peki mizah, tek başına bir direniş yöntemi midir sahiden? "Ölümüne Komik: Hitler Almanya'sında Mizah" adlı kitabın yazarı Rudolph Herzog, bunun aksini iddia eder.
Hitler fıkralarının Nazi Almanya'sında çok yaygın olduğunu söyleyen Herzog'a göre bu fıkralar ne faşizme karşı bir direniştir ne de Nazi karşıtlığının ifadesi.
Herzog'un bahsettiği fıkralardan biri şudur: Bir gün Hitler bir tımarhaneyi ziyaret eder. Orada bulunan herkes kollarını uzatıp onu "Heil Hitler" diyerek selamlar – sadece bir kişi hariç.
Hitler, adama dönüp neden selam vermediğini sorar. Adam şu yanıtı verir: "Führerim, ben hademeyim, deli değil." (6)
Hitler selamıyla dalga geçen bu fıkranın pratikte Hitler'in otoritesini sarsan, sistemi tehdit eden bir yanı yoktur Herzog'a göre.
Nazi Almanya'sında yaşayanların gizli gizli bu fıkraya gülmeleri, iktidara boyun eğmelerine mani olmaz çünkü.
Hatta belki de bu fıkraya güldükleri için daha da gönül rahatlığıyla verirler Hitler selamını.
Tahliye vanası olarak şaka
"Rahatlama kuramı" adı verilen mizah kuramına göre gülmek, gerilim, kaygı ve endişe yaratan bir durumdan anlık da olsa kaçış sağlar. Herbert Spencer'ın ve Sigmund Freud'un katkıda bulunduğu bu kuram, özünde gülme eylemini sinirsel enerjiyi boşaltmaya yarayan bir rahatlama biçimi olarak tanımlar.
Bu açıdan bakıldığında siyasi şakaların halkta birikmiş gerilimi boşaltmaya yarayan bir tahliye vanası işlevi gördüğü, dolayısıyla iktidara hizmet ettiği söylenebilir.
Geçim sıkıntısından kaynaklanan intiharlardan tutun da deprem ve salgın hastalıklar gibi ölüm kalım meselelerinin bile günümüzde sosyal medyada mizah malzemesi yapılmasını da rahatlama kuramıyla açıklayabiliriz.
Ne var ki hayatımızı doğrudan etkileyen toplumsal, ekonomik ve siyasi meseleleri ciddiye alıp harekete geçmek yerine işi şakaya vurup rahatlamak bize pahalıya mal olabilir.
Nazi Almanya'sında yaşayan Yahudilerin kendi aralarında anlattığı şu fıkraya kulak vermekte fayda var: "Kaç tür Yahudi vardır?" diye sorar biri. "İki," diye yanıt verir öbürü, "iyimserler ve kötümserler.
Kötümserler şimdi yurtdışında sürgünde. İyimserlerin hepsi toplama kampında." (7)
"Kalbin anlık anestezisi"
John Morreall, mizah felsefesini incelediği kitabında, mizahın doğurduğu olumsuz sonuçlardan birinin sorumluluktan kaçış olduğunu söyler.
"Bir meseleyi şakaya vurduğumuzda," der Morreall, "onu hafife alırız. Mesele önemsizleşir, artık onu dikkate almamıza gerek kalmaz." (8)
Morreall'ın da vurguladığı gibi umursamazlık (disengagement) gülmenin önkoşuludur.
Başka bir deyişle duygusal olarak angaje olduğumuzda, yani öfke, korku, acıma veya merhamet gibi duyguların tesiri altındayken gülemeyiz. Olaylara umursamaz bir gözlemci sıfatıyla baktığımızda gülebiliriz ancak.
Henri Bergson'un "komedi, kalbin anlık anestezisidir" (9) derken kastettiği tam da budur.
Bir aldatma aracı mı?
Hem Nazi Almanya'sında hem de Mussolini İtalya'sında çekilen filmlerin büyük çoğunluğunun suya sabuna dokunmayan komediler olması tesadüf mü?
Yoksa asıl sebep, komedi filmlerinin siyasi baskının en yoğun olduğu dönemlerde toplumda biriken gerilimi boşaltmak için biçilmiş kaftan olması mı?
Yığın kültürünün, egemen sınıfların tahakkümünü pekiştiren bir toplumsal kontrol mekanizması işlevi gördüğünü söyleyen Frankfurt Okulu kuramcıları Theodor Adorno ve Max Horkheimer, "Kültür Endüstrisi" adlı makalelerinde komedi filmlerine dair şu saptamalarda bulunur:
"Ortada gülünecek bir şey olmamasına gülünür... Güldürmek, insanları mutlu olduklarına inandıran bir aldatma aracıdır... Bozuk bir toplumda gülme, mutluluğa bir hastalık gibi musallat olmuştur." (10)
Gene de Adorno ve Horkheimer, gülme eyleminin büsbütün kötü bir şey olduğunu iddia etmez. Bunun yerine gülmenin iki faklı türünden bahseder:
En küçük bir zihinsel çaba gerektirmeden eğlendirmeyi amaçlayan kültür endüstrisi ürünlerinin yol açtığı "kötü gülme", içinde düşünce barındırmayan otomatik bir tepkiden ibarettir, "iktidarın yankısıdır," dolayısıyla kurulu düzene boyun eğiştir.
Oysa "iyi gülme, iktidarın elinden kurtulmuş olmanın yankısıdır"; eleştirel bir boyut içerdiğinden kurulu düzene tehdit arz eder. (11)
Partizan cellatlarına güldüğünde...
Gülme ve mizah konusuna kafa yoran birçok çağdaş akademisyen de mizahın sahtesiyle hakikisini, iyisiyle kötüsünü birbirinden ayırmaya çalışır. (12)
Neticede dayanışma ruhunu besleyen, özgürleştirici bir potansiyele sahip "pozitif mizah" ile olumsuz sonuçlar doğurabilecek, ötekileştirmeye dayalı "negatif mizah" arasında bir ayrım doğmuştur.
Uzun lafın kısası Seneca'nın dediği gibi "res severa verum gaudium," yani hakiki neşe ciddi bir şeydir.
Hele gayriciddiliğin, adamsendeciliğin, toplumsal meselelere kayıtsızlığın, her şeyi şakaya vurmanın korkutucu boyutlara ulaştığı günümüzde mizaha peşinen övgüler düzmeden önce iki kere düşünmekte fayda var.
"Gülmek devrimci bir eylemdir" sözü kulağa ne de hoş gelir oysa. Başka bir şey yapmadan sırf gülerek, eğlenerek düzene meydan okuma fikri pek çekicidir.
Gülmek devrimci bir eylem olamaz mı peki? Elbette olur.
Gelgelelim asıl hikmet gülme eyleminin kendisinde değil de kimin, hangi durumda güldüğündedir. Toplama kampındaki bir esir veya idam mangasının karşısındaki bir Partizan cellatlarına güldüğünde; ya da dünyanın herhangi bir yerinde adalet, özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren, bu uğurda bedeller ödeyen birisi, karşılaştığı tüm güçlüklere rağmen içtenlikle gülebildiğinde, işte o zaman gülmek devrimci bir eylem olur.
(CL/PT)
(1) Yakın anlamlara sahip "laughter" ve" humor" kelimelerinin İngilizce kaynaklarda birbirinin yerine kullanılması gibi bu yazıda da kahkaha, gülme ve mizah kelimeleri birbirinin yerine kullanılmıştır.
(2) Michael Billig, Laughter and Ridicule: Towards a Social Critique of Humor, (Londra: Sage Publications, 2005), 1.
(3) Üç temel mizah kuramı hakkında ayrıntılı bilgi için şu kaynaklara bakılabilir: John Morreall, Comic Relief: A Comprehensive Philosophy of Humor, (Malden ve Oxford: Wiley-Blackwell, 2009) ve Michael Billig, Laughter and Ridicule: Towards a Social Critique of Humor, (Londra: Sage Publications, 2005).
(4) Aktaran Terry Eagleton, Mizah, (İstanbul: Ayrıntı, 2019), 49.
(5) Bkz. https://orwell.ru/library/articles/funny/english/e_funny
(6) Rudolph Herzog, Dead Funny: Humor in Hitler's Germany, (Brooklyn, NY: Melville House Publishing, 2011).
(7) Rudolph Herzog, Dead Funny: Humor in Hitler's Germany.
(8) John Morreall, Comic Relief: A Comprehensive Philosophy of Humor, (Malden ve Oxford: Wiley-Blackwell, 2009), 102.
(9) Aktaran Terry Eagleton, Mizah, (İstanbul: Ayrıntı, 2019), 49.
(10) Theodor Adorno ve Max Horkheimer, "Kültür Endüstrisi", Aydınlanmanın Diyalektiği, (İstanbul: Kabalcı, 2010), 187-188.
(11) Adorno ve Horkheimer, "Kültür Endüstrisi", 188. Çeviride bazı küçük değişiklikler yaptım. Adorno ve Horkheimer'ın kötü gülmenin (terrible laughter) karşısına koyduğu, İngilizce kaynakta "reconciled laughter" olarak geçen kavramı daha kolay anlaşılması için "iyi gülme" olarak çevirdim. İngilizcede geçen "power" kelimesini "erk" yerine "iktidar" olarak aktardım.
(12) Bkz. Michael Billig, Laughter and Ridicule: Towards a Social Critique of Humor, (Londra: Sage Publications, 2005), 21-27.