Kimi siyasi partiler, köyleri boşaltılan vatandaşlara 'yardım' vaatlerinde bulunacak, kimi de yardım vaadiyle kalmayıp onların her türlü sorunlarını çözeceklerini vaat edecek miting alanlarında... Bu vesileyle tekrar hatırlatalım ki çok değil daha bir hafta önce, boşaltılan köylerine dönen Uğrak köylüleri son zamanlarda sık sık görülen 'korucu katliamına' maruz kaldı Yıkıntıdan ibaret boşaltılmış köyde bir anda insanlık da boşaltılmış oldu Geçici Köy Korucuları tarafından...
Kim bu katiller?
Kim mi bu katiller? Uğraklıları köylerine geri götüren komutanın dediği gibi, devletin silahını kullanan 'korucu'lar. Korucuların neyi koruduklarına bir çok defa değinildi...Yıllarca kardeşin kardeşi öldürdüğü bir savaşta, ( tabii kimi zorla, kimi de gönüllü) para karşılığı, 'koruculuk' yapan, tetikçilik yapan anti-terörist(!) olarak 'yetiştirilen' şimdilerde ise, savunmasız köylülere karşı terör uygulayan (devletin silahını kullanarak üstelik!) kuralsızlar ordusu... Devletin güvenlik gerekçesi ile boşalttığı binlerce köye, yasadışı yollardan sahip ol(an)maya çalışan legal çeteler...
Devletimiz için kurşun atanlardan oldukları için doğuda dokunulmazlıklarını ilan eden 'vatanperverler'. Ne de olsa en zor günlerinde kanlarının son damlasına kadar devlete arka çıktı onlar... onlar varken güzelim köyler 'Yardım-Yatakçılara' mı kalacak yani!...
Bütün bunların müsebbibi, korucular değil kuşkusuz...fakat artık onlar da bu trajedinin birer sorumlusu haline geldiler. Çünkü, binlerce mağdur köylü, sırf koruculardan korktuğu, Bismil'de yaşananları gördüğü için, dönmek için can attığı köylerine dönemiyor... Bazı vaatlere kanıp köylerine dönmekte diretenlerin sonu ise malum...
Metropolde geriye dönmeyi düşünmeyenler
Hakkari'deki köylerinden göç edip Ankara'da, çöplüklerden kağıt toplayarak hayatlarını sürdürmek zorunda bırakılan binlerce 'kağıtçı' da köylerini terk edip göç etmek zorunda kalan mağdurlardan oluşuyor... Tek tesellileri ise, başlarında bir patronun olmaması... Zira onlar, sırf özgürlük hasretleri yüzünden hayatlarını zindan etmekten çekinmemiş, korucu olmayı kabul etmek yerine, şehir pisliği içinde, günde 8-10 saat boyunca, çöplüklerden kağıt toplamaya razı kalabilecek kadar gururlu insanlar...
Kızılay'da kağıt toplarken, yanlarına yaklaşıp Kürtçe konuşunca, nereli olduğumu bile sormadan beraber bir çay içmeyi benden önce onlar teklif edecek kadar da misafirperver insanlar hepsi...
Onları Kızılay meydanında, Kurtuluş'ta , Çankaya'da Ankara'nın her yerinde, akşam saatlerinde çöplükleri karıştırırken, yüksek sesle Kürtçe konuşurken, ya da yorgun düşüp kaldırımda, topladığı kağıtların arasında oturup sigarasını tüttürürken görmeniz mümkün. Çoğumuz , o kartonların nereye gittiğini merak bile etmeyiz. oysa yıllardır o kağıtları çöplüklerden toplayıp satan ve böylece akşam, gecekonduda kalan çocuklarına ekmek götüren, her şeye rağmen hayatlarını sürdürmeye ve geçmişte yaşadıkların unutmaya çalışan, ömürlerinin çoğunu geçirdikleri köylerini bir gün 'güvenlik' gerekçesi terk etmek zorunda kalan yüzlerce "göçmen" var...
Bu işi yapanlar, yaklaşık on yıl önce gelmişler Ankara'ya.... Köye dönmeye ise çoğu sıcak bakmıyor. 'köyüme dönsem bile yarın öbür gün tekrar yakarlar. Ne koyunum var ne de tarlam. Evimizi ise zaten yakmışlar.' diyor Tahsin Karaman...
Newroz gününde güzel giyindim diye...
Geldikleri bu koca şehirde de baskılardan kurtulamamış kağıtçılar.
Newroz gününde şık giyindikleri için, komşularından bile baskı gördüklerini söylüyor 'kağıtçılardan' Şefik Kaya... Zafer'i ise, belediye çöpçüleri komalık etmişler, gerekçe ise kağıt toplarken çöpleri dağıtmaları... Tabii göçmenlik çok zor gelmiş ilk yıllarda... Günde on saat boyunca 'kağıt toplama işini' yapan Nevzat İnar "toprakları, evleri, meyve ağaçları varken, bir anda kendini çöplerde kağıt toplarken bulmuş. Ölümü bile göze alarak köyüne dönmek istemiş.
Kağıtçıların bazıları ise nihayet bu yaz köylerine dönebilmişler ama gidenlerin çoğu geri dönmek zorunda kalmış... Aralarında Şeyhmus gibi, annesini - babasını kaybeden çocuklar da var 'kağıtçıların.' Ama Şeyhmus(13), her şeye rağmen Hakkari'ye dönmek istiyor. 'burada karton toplayacağıma Hakkari'de aç yaşarım' diyor çocuk yaşta olgun olmak zorunda kalan küçük 'kağıtçı'. Sağ kulağını kim bilir neden kaybetmiş, bunun sebebini sormaya utanmıştım Kızılay meydanında Kürtçe konuştuklarını duyup yanlarına gidince...
Sorunları neredeyse 'zaman aşımına' uğrayan, köylerini yıllar önce terk etmek zorunda kalıp Ankara'ya göç eden, 'kağıtçıların' artık hiçbir vaade inanacak ne güvenleri ne de ihtiyaçları kalmış... Hiçbir siyasi parti onlara, 'bize oy verin, köylerinizi tekrar kuracağız' vaadinde bulunmasın! Çünkü onların artı köylerine dönmeye hiç niyetleri yok! (NK)