Bir kadınlar günü daha geride kaldı. Ünlüler, sanatçılar, siyasiler kadınlarla ilgili mesajlar verirken, markalar kampanyalarla, erkekler de hediyeler ve çiçeklerle bugünü kadınlar için ''özel kılmaya'' çalıştı. Sosyal medyada kadınlarla ilgili meseleler, videolar tartışıldı, konuşuldu. Görünen o ki, pek çok kişinin 8 Mart'la ilgili söyleyecek bir şeyi vardı.
Bu günde sıkça konuşulan, tartışılan kadın-erkek eşitsizliği, ayrımcılık ve önyargılar, erken yaşta zorla evlilikler, "namus"un kadın üzerinden tanımlanması ve kadınların fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalması, taciz, tecavüz, cinayetler gibi pek çok konu vardı elbette. Ancak, yine de verilen mesajlar ataerkil ve cinsiyetçi zihniyetin bir ürünü ve destekleyicisi olarak çıktı karşımıza.. Kimileri kurdukları cümlelerle eşitlik adına, kadınlar için güzel şeyler söylediğini zannederken, var olan eşitsizliği destekleyen, kadının toplum içindeki itaatkar rolünü ve düşük statülü konumunu pekiştiren, ilerlemeyi, değişimi ve gelişimi engellen örtük mesajlar verdi.
Peki bu mesajların alt metinleri ne? Bu özel gün toplumda nasıl algılanıyor ve nasıl "kutlanıyor"? Geleneksel cinsiyet rolleri nasıl desteklenip sürdürülüyor?
Şüphesiz, öncelikli olarak tartışılması gereken konu, bu günde kadınların değil kapitalizmin başrolü oynaması. Maalesef, kadınlar günü deyince ilk akla gelen çoğu zaman, kadın hakları değil karanfiller, güller, hediyeler, akşam yemeği rezervasyonları... Kadınlar gününe özel kampanyalarda kadınların "şımartılması", kadınların hediyelerle "ödüllendirilmesine" yönelik mesajlar verilirken, ayakkabıdan çantaya, banka kredilerinden elektronik eşyalara, kişisel bakım ürünlerinden giyime kadar yapılan indirim ve kampanyalarla tüketime yönelik bir çaba içerisine girilmiş oluyor. Böylelikle, kadınlar günü, kadınlarla ilgili meseleleri konuşmak ve tartışmak için değil, indirim ve kampanyalar için anlamlı ve önemli hale geliyor.
Hem işte çalış, hem evde
Çoğu marka, kadınlar gününü tüketimle ilişkilendirmenin yanı sıra verdiği mesajlarla geleneksel cinsiyet rollerini sorgulamıyor ve sorgulatmıyor; tersine zihinlerde pekiştirerek devamını sağlıyor.
Örneğin bir elektronik eşya markası, 8 Mart için yayınladığı yazıda, kadınların işten eve geldiklerinde dağ gibi bulaşık ve çamaşır nedeniyle işlerinin bir türlü bitmediğine, çalışmayan kadınların ise ev işleri ve çocuk bakımı nedeniyle hayatın keyfini çıkarmak için vakitlerinin kalmadığına değiniyor. Marka, kadınların aldıkları ev aletlerinin zamandan tasarruf etmelerini sağlayarak hayatlarını kolaylaştıracağını söylüyor.
Kadınların hem işte hem evde çalıştığından, değişen hayat koşullarında değişmeyen rollerin eşitsizlik yarattığından ve bu nedenle de değişmesi gerektiğinden bahsedilmiyor. Çalışan kadının eşi neden sorumluluk almıyor, erkekler eşlerinin omzundaki yükün neden farkında değil ve ev işleri konusunda neden işbölümü yapılmıyor gibi sorular akla gelmiyor. Tam aksine, ''çalışsanız da çalışmasanız da dağ gibi bulaşık, ev işleri, çocuk bakımı siz kadınları bekler; bu ev aletleri de yardımcınız, hadi kolay gelsin''.
Yine bir alışveriş merkezinde düzenlenen bir etkinlikte ''erkekler eşleri için ütüde hünerlerini gösteriyor'' ve beş dakika içinde en fazla ütüyü düzgün şekilde yapan erkek ''eşi için'' bir ütü kazanıyor. Erkeklerin, geleneksel cinsiyet rollerine göre, kadınların kabul edilen ütü görevini yapması ilk başta güzel gibi görünüyor. Ancak, erkeklerin sadece ''5 dakika'' ütü yapması ve ''eşleri için ütü kazanması''yla yine cinsiyet rollerini devam ettiriliyor. Sonuç olarak görünen o ki, farkında olarak ya da olmayarak, kadınlar günü kapitalizmin esareti altında anlamını kaybediyor ve geleneksel cinsiyet rolleri markaların verdiği mesajlarla yaşatılmaya devam ediyor.
Reklamlar üzerinden, kapitalist bakış açısıyla sunulan kadınlar günü mesajlarının yanı sıra, günlük hayatta ifade edilen düşünceler ve sosyal medya üzeriden paylaşılan iletilerdeki örtük mesajlar da verilen alt metinler açısından incelemeye değer. ''Emekçi'' kadın ve ''anne'' kadın gibi ayrımlarla kadınlar arasında hiyerarşik bir ayrıştırmaya gidilmesi, kadının kutsallaştırılması, kadının erkek üzerinden tanımlanması, yine cinsiyet rollerinin bu mesajlarla zihinlere daha da yerleştirilmesi...
Görünmeyen emek
Kadınlar günü tüm kadınların günüyken, kimi değersizleştiriliyor ve bazıları yüceleştiriliyor. Kadını ''kadın'' olarak görmek yerine, kadına sahip olduğu iş ve sosyal rol üzerinden değer biçiliyor.
Geçenlerde üniversite öğrencisi bir erkek arkadaşımıza emekçi kadınlar günü dediğimizde, ''Aa, bugün emekçi kadınlar günüymüş, o zaman emekçi olmayan kadınların kadınlar gününü kutlamayalım, mesela ev kadınlarının'' cevabını verdi. Bu yaklaşım, ev içinde emek veren kadınların emeğinin ne kadar değersizleştirildiğinin çarpıcı bir örneği.
Kadınlara sahip oldukları roller üzerinden değer biçen yaklaşım ''anne'' kadın, ''yuvayı yapan'' kadın ifadelerinde de kendini gösteriyor. Her mesajda, anne olmanın kutsallığından bir şekilde bahsedilmesi, kadının başlıca rolünün üremek ve gelecek nesilleri yetiştirmek olarak algılandığını gösteriyor. "Annelik” rolünün ön plana çıkarılarak vurgulanması kadının birey olma çabasının önüne büyük engeller koyarken, kadınlar arasında üstün ve kutsal olanlar ayrımı yaratıyor. Anne olmayan kadınları, kadınlar gününde bile dışlayarak, daha az değerli kılıyor.
Sağlık Bakanlığı: Kadın demek, aile demek
Hatırlarsanız, Sağlık Bakanlığı’nın kadınlar günü için sosyal medya üzerinden paylaştığı ''Kadın demek aile demek, kadın demek anne demek, kadın demek gelecek nesiller demektir'' iletisi günün en çok ilgi çeken ve eleştirilen konularından biri oldu. Yayınlanan bu mesajda da, kadın olmanın ne demek olduğu tarifleniyor ve kadının kendi başına bir birey olmaktan ziyade, aile içerisinde anne olarak önemli olduğu fikri yine örtük olarak vurgulanıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın bu mesajı çok sayıda tepki almasından sonra silindi. Ancak ne yazık ki, ''annelik'' sadece Sağlık Bakanlığı’nın değil, 8 Mart’ı kutlayan birçok kişinin de temel vurgusu oluyor. Çoğunlukla ''başta annemin olmak üzere tüm annelerin” ifadesiyle başlayan mesajlarla tüm anneler kutlanıyor ve kutsanıyor. Bir kadının en büyük emeğinin yetiştirdiği evlatları olduğundan ve bu emeklerin hakkının ödenemeyeceğinden bahsediliyor. Oysaki, kadın olmak yalnızca anne olmak, aile kurmak, gelecek nesli yetiştirmek değil, ayrıca 8 Mart sadece "annelerin günü" değil, ''tüm kadınların'' günü. Bunu unutmamak ve kadınların sosyal rollerden bağımsız, birey olarak değerine odaklanmak şüphesiz tüm kadınlar için daha fazla fayda sağlayacaktır.
Diğer taraftan anneliğin kutsallaştırılarak, ev, yuva ve aile sorumluluğunun kadınlara yükleniyor; buna karşın, babanın çocuk yetiştirme ve aile kurma sorumluluğundan hiç bahsedilmiyor. Ne yazık ki bu ifadelerdeki örtük mesajla, ailede yaşanan tüm sorunlar, çocukların iyi yetiştirilememesi, evle ilgili tüm işler, evde karşılaşılan tüm problemler kadınlarla ilişkilendiriliyor ve erkekler tüm bu sorumluluklardan muaf tutuluyor. Oysaki kadınlar gününde asıl vurgulanması ve tartışılması gereken, kadının ev işleri ve çocuk bakımıyla kutsallaştırılması değil, cinsiyet rollerinin kadın üzerinde yarattığı yük ve evdeki iş bölümü açısından daha eşitlikçi bir düzen kurulmasının gerekliliği.
"Erkekleri siz yetiştiriyorsunuz!" argümanı
Kadınların daha eşit, daha iyi bir dünyada yaşayabilmesi için, yine kadınların erkekleri daha iyi yetiştirmesinin gerekliliği çıkıyor bir de karşımıza. Sosyal platformlarda, "Bu düzenin değişmesi için ben ne yapabilirim?" diyebilecek bilinçte erkekleri yetiştirmeleri için kadınlara salık veriliyor ve ekleniyor ''Unutma, o şikayet ettiğin erkekler de senin eserin!''
Bu tür ifadelerin altında, çocuk yetiştirmenin kadının görevi olduğu algısı yatıyor. Dahası, kadınların eşitsizliğe, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalmasının temel nedeninin onların iyi bireyler yetiştirememesi olduğu vurgulanıyor. Yani erkeklerin olumsuz davranışları için bile, yine kadınlar suçlanıyor. Erkeklerin birey olarak kendilerini yetiştirme sorumlulukları görmezden geliniyor ve kadınların yaşadığı birçok olumsuzluktan erkekleri yetiştiren "annelerin" değil, erkeklerin kendilerinin sorumlu olabileceği gerçeği yadsınıyor. Yaşadığımız erkek egemen dünyada, eşitsizliğin, hak ihlallerinin, şiddetin ve kadını yok saymanın tüm sorumluluğunun ''iyi annelik'' yapamamalarından dolayı sadece kadınlara yüklenmesi, içinden çıkılamayan bir döngü oluşturuyor.
Sadece erkekle ilişkilendirerek tanımlanan kadın
Kadınlar günü mesajlarıyla ilgili olarak üzerinde durulacak son konu ise, gerek kadınlar günü mesajlarında gerekse siyasi mesajlarda kadının bireysellikten uzaklaştırılarak sürekli erkekler üzerinden tanımlanması. İstanbul Anarşi İnisiyatifi'nin yaptığı açıklamada bu konu çok güzel ifade edilmiş: ''Charlie’nin melekleri… Atatürk’ün kadınları… Tayyip’in başörtülü kardeşleri… Kılıçdaroğlu’nun bacıları… Ne kadar çok erkeğin ne kadar çok şeysiyiz…''
Adeta kadınların tanımı erkeklere ait olmadan ve onlarla bir şekilde ilişkilendirilmeden yapılamıyor; kadınlar erkekler olmadan var olamıyor, nitelik kazanamıyor.
Bunu tersine çevirdiğimizde ise, yani erkekleri kadınlar üzerinden tanımladığımızda, bakın manzara ne kadar absürt: ''Benim çalışan erkeklerim, benim emekçi erkek arkadaşlarım, benim fedakar biraderlerim, paha biçilmez, kutsal babam''. Oysaki kadınlar da tıpkı erkekler gibi sadece birey oldukları için varlar ve var olabilmeliler; var olmak için başkalarının kardeşi, bacısı, eşi, annesi, kadını olmak zorunda da değiller.
Ne yazık ki, kadınların hep erkeklerin ve başkasının "bir şeyi" olarak tanımlanmasının sonucu, onların üzerine başkalarının da sorumluluğunun yüklenmesi, hata yapma ve "başka bir şey" olma özgürlüklerinin ellerinden alınması oluyor. Diğer bir deyişle, başkaları üzerinden tanımlanan ve onların hayatının sorumluğunu da alan kadınların kendi ihtiyaç, istek ve eğilimlerine odaklanarak ''kendileri'' olmalarına izin ve fırsat verilmiyor. Bu ifadelerin olumsuz etkilerini düşünerek, kadınlar gününde verilen mesajlarda kadınları sahiplenmeye yönelik ifadeleri eleştirmeli ve bu konudaki farkındalığı artırmaya çalışmalıyız.
Kısacası dikkatleri kadın haklarına, toplumdaki cinsiyet eşitsizliğine çekmeye çalışırken, çeşitli platformlarda verilen mesajlarla, bilerek ya da bilmeyerek kadınların karşılaştıkları sorunların pekiştirildiğini ifade etmeye çalışıyoruz. Kadınlar günü mesajları dikkati tüketim, annelik gibi farklı konulara odaklayarak, kadınların sorunlarını ve eşitsizlikle ilgili konuşulması gereken konuları hasır altı ediyor. Geleneksel cinsiyet rolleri sürdürülüyor ve farkında olmadan kadınlar değersizleştiriliyor.
Unutmayalım ki, kadınlar anlamlı olmak için herhangi bir sosyal role bürünmek zorunda değiller. Kadınlar, ''anne, bacı ya da fedakar'' oldukları için değil, insan oldukları için değerliler. Umuyoruz ve istiyoruz ki, bir sonraki kadınlar gününde ve aslında her günde, kadın hakları ve kadınların sorunları daha çok konuşulacak ve verilen mesajlarla ataerkil sistemin devamlılığı değil kadınların özgürleşmesi sağlanacak. Geçimiş kadınlar gününüz tekrar kutlu olsun! (LK/GA/ÇT)