Uzun süredir tatlı bir hava baloncuğunun içinde salınıyordum sanki. Derken, bir gün, benimle bu hafifletici salınımları yaşayan kişi gözümün içine bakarak baloncuğu patlattı ve ben hızla aşağıya düşmeye başladım. Öylesine beklenmedik bir düşüş oldu ki bu, kendimi hâlâ yerden kazıyabilmiş değilim.
Bir yandan dünya dönmesin diye, neredeyse nefes bile almadan günlerce aynı pozisyonda yatarken, bir yandan da düşünüyorum. Travma, depresyon, hayal kırıklığı, yaşam enerjisinin kaybı gibi daha evvel çeşitli makalelerde okuduğum halleri tecrübe ederken, kendimi duvarda belli bir noktaya takılı kalmış buluyorum.
Majör bir kalp ağrısı
Zihnimde çeşitli hayaller. Peri masallarına öyküneni saymazsak, en sevdiğim hayalim şöyle:
Bir güçle acile gidiyor ve "Majör bir kalp ağrısı yaşıyorum doktor bey, lütfen bitene kadar beni komaya sokun, acım dinmeyecekse de uyanmak istemiyorum" diyorum, sonra sevgili steril doktorum beni kliniğin en güzel duvarlı odasına yatırıyor. Arada vefalı arkadaşlarım ziyaretime geliyor ve günler böyle geçerken, ben ve duvardaki nokta sonsuza dek mutlu yaşıyoruz. Durum fena.
Ama tüm bu ruh hali içinde süreklilik taşıyan ve bana umut veren tek düşünce bu:
Konuşmadan, yemek yemeden, hareket etmek zorunda olmadan ve hatta mümkünse nefes bile almadan yaşamı sürdürebilmek.
Erkekler nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranıyor?
Peki nasıl oluyor bu? Ne biçim bir dünyada yaşıyoruz da, kadınlar ellerinde un ufak olmuş bir kalp hayatı durdururken, erkekler hiçbir şey olmamış gibi futbol muhabbeti yapabiliyor?
Erkek dünyasının kurallarıyla tanışmamış mıydık? Erkek severmiş gibi yapar, sevmez; hayat kısadır der, üzülmez; sadakatsizlikse bu türün hemfikir olabildiği nadir konulardan. O zaman biz kadınların burada ne işi var? Ya da tüm bu ön bilgilere rağmen, her defasında daha büyük bir acıyı sanki ilk kezmiş gibi yaşamak niye?
Aklı ne kadar başında bilemiyorum ama iş güç sahibi, hoş sohbet arkadaşlarıma bakıyorum. Onlar da yetmiyor kafelere, barlara kulak misafiri oluyorum. Görünen şu, kadınlar bir araya gelmiş erkekleri konuşuyor. Yorulsalar da sıkılsalar da sohbetlerinin öznesi belli. Yok efendim niye böyle davranıyor da öyle söylüyor, saat kaç olmuş niye aramıyor, dün gece kiminle konuşuyordu peki? Oysa arkadaş ortamlarında erkekler için Avrupa’nın 2. lig futbol transferleri bile, ilişkinizden fazla özeni hak ediyor.
Kadınlar kendilerine sahip çıkmalı
Hal böyleyken nasıl aile olacağız? İlişkiye bakışı bir miyoptan farksız erkeklere güvenip sonra yolun ortasında yalnız mı kalacağız? Samimiyetten nasibini almayan bu erkekleri, hata verme ihtimaline karşı sürekli yedekleyerek mi çalışacağız? Kuvvetle muhtemel, evet.
Peki, "elin adamı" ve "kadını"yken bir ailenin güvenini paylaşabilen ebeveynlerimiz? Onlarda olup bizlerde olmayan ne? Neler kaybedildi de, kendimize, sevgimize, sevdiğimize sahip çıkmayı unuttuk?
Ben yattığım yerden böyle şeyler düşünüyor olayım, bazı güçlü kadınlar tam gaz hayatlarına devam ediyor. Bir kadının hayatını yıkan erkek, başka bir kadının hayatına dokunmayı başaramıyor. Ve belki de evet, benim gibi kıla tüye takılan zayıflara değil, asıl güçlülere ihtiyacımız var ki devam edebilelim. (EK/GG)
İlave: Ölüm kaçınılmazsa, acaba aynı anda ölmemiz mümkün mü diye düşünürdüm sonra. Belki o zaman bir mesele kalmazdı. Ama aynı saniye ya da saliseden söz etmiyorum; birbirimizi asla yalnız bırakmamalıydık biz. Bir saniye ile sonsuzluk arasında bir fark yoktu. Ölümümüz için, bölünemeyecek o bir tek ideal an yakalanabilir miydi? Bu soru kafamı çok kurcalıyordu. (A.C)