Roboski’de çoğu 15 – 20 yaş arası, 34 yoksul Kürt köylüsünün uçaklardan atılan bombalarla katledilmesinin üzerinden iki yıl geçti. 2011 yılının 28 Aralık akşamı saat 21.39 da başlayıp 22.24’de sonuçlanan bu gaddar saldırı, saatlerce kamuoyundan gizlenmişti. Ertesi gün öğleden sonra olay duyulup da tepkiler gelmeye başlayınca, Başbakan Erdoğan, “Bekleyin biraz. Yargı çalışıyor. Genelkurmay Askeri Savcılığı konu üzerinde çalışıyor. Bakalım ne çıkacak?” demiş ve sabırlı olmayı tavsiye etmişti.
Tam iki yıl sonra Genel Kurmay Askeri Savcılık kararını iki gün önce; “TSK personelinin bahsi geçen… kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdiklerini, görevi yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi” şeklinde açıkladı. Ayrıca karar metninde, Sınır ötesi operasyon yapılması nedeniyle operasyonun Genel Kurmay başkanının esas karar verici olması sıfatıyla onayına sunulduğu ve saat 20.00 gibi konutundan onay verdiği de detaylı biçimde anlatılıyor. (Karar metni)
Katliamdan 8 ay sonra şimdi HDP eşbaşkanlık görevlerini sürdüren Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel’in de içinde bulunduğu bir heyetle Roboski’ye gitmiş ve bir gece konaklamıştık. Dönüşte gezi izlenimlerim Roboski’de bir gece adıyla Bianet’te yayımlanmıştı.
Askeri savcılığın kararını okuduğumda Roboski’li ailelerin öfke ve nefretini yüreğimde hissettim. 16 sayfadan oluşan ve son sayfaları 12 Eylül iddianamelerini andıran metin, bütünüyle katliamı gerekçelendirmeye dönük bölümleriyle ve kurgulanmış haliyle, geride kalan acılı ailelerin gözünün içine baka baka yazılmış yalanlarla dolu.
Roboski bölgesinde bulunan Bejuh (Gülyazı) korucu köyü. BDP 12 Haziran 2011 seçimlerinde köyden birinci parti olarak çıkmış. Zaten Roboskililerin katliamla ilgili düşünceleri "Bizim köyde birinci parti BDP çıktı, kaçakçılığı bitirmek istediler ve bizim şahsımızda Kürt halkına bir ders vermek istediler” biçimindeydi.
Köyde yaşayanlar, katliamın gerçekleştiği tarihe kadar geçimini kaçakçılıkla sağlıyorlardı. Dağın öte yanında yaşayanlar zaten akrabaları. Bunu devletin bütün birimleri biliyor. Biz oradayken de kaçakçılık sürüyordu, hala sürüyor. Askeri Savcılığın kararı, bütün herkesin bildiğini hukuk diliyle “tevil yoluyla ikrar” denebilecek satırlarla dolu. Daha önce Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak parlamentoda grubu bulunan diğer partilere mensup vekillerle birlikte Heron görüntülerini izleyen Ertuğrul Kürkçü’nün anlatımları tek tek doğrulanıyor; “Saat 19.20 civarında yük hayvanı ve insanlardan oluşan ısı kaynaklarının gruplar halinde bulundukları bölgeden Kuzey istikametine intikale başladıkları.”
Böyle yazıyor kararda. Görüntülerin çok net olduğunu neredeyse yüzlerinin bile seçilebileceğini çok önceden söylemişti Kürkçü. Bu arada Askeri Savcının kararından bir şey daha öğreniyoruz. Aynı gece saat 19.34 ile 20.21 arasında katliamın olduğu bölgeye tam 12 top atışı gerçekleşiyor. Bu top atışlarının arasında üç adet “aydınlatma mühimmatı” da kullanılıyor. Yani ortalık gündüz gibi aydınlanıyor ve bu durum Heronlardan daha kaliteli görüntü alınmasını sağlıyor.
Kararın ilk sayfalarında ve son sayfalarında onlarca kez Fehman Hüseyin adı geçiyor. Dr. Bahoz Erdal diye de bilinen Rojavalı, HPG Zagros eyalet komutanının 16 sayfalık kararda özel bir yeri var.
Katliamın gerçekleştirildiği bölgeden geçiş yapacağına öylesine inanılmış ki! “Bölgede son dönemde terörist yoğunlaşmasının olduğuna ve Fehman Hüseyin ile bazı terör örgütü mensuplarının telsiz kestirmelerinin yapıldığına…” karar bunun gibi benzer satırlarla dolu.
Dolayısıyla insanın aklına şu sorular geliyor: Kaçağa gidildiğinin herkesçe bilindiği, sınırda nöbet tutan askerlerin “diğer” taraftan ısmarladıklarının bile kendilerine getirildiği, kaçağa 40-50 kişilik gruplar halinde gidilmesi nedeniyle 1500’den fazla nüfusu olan ve korucuların cirit attığı koca köyde bu hareketliliğin gözden kaçırılmış olmasının mümkün olmadığı, üstelik köy muhtarıyla karakol komutanının düzenli irtibatının olduğunun bilindiği bu bölgedeki katliam neden gerçekleşti?
Gerçekten de, Roboskililerin inandığı gibi, “Bizim köyde BDP birinci parti çıktı, kaçakçılığı bitirmek istediler ve bizim şahsımızda Kürt halkına bir ders vermek istediler” mi yoksa gelen istihbaratlar sonucunda o gece bölgeden PKK’nin geçiş yapacağına olan kesin inanç mı?
Roboski katliamı sonrasında Kürdistan’da AKP’nin ciddi prestij ve oy kaybına uğradığı bir gerçek. Şimdi yaşanan AKP iç koalisyonunun bozulmasıyla başlayan tepişme o zaman olsaydı, belki birileri durumu böyle izah çabasına girebilirdi. Ama böyle olmadığını da biliyoruz. Dolayısıyla o dönemdeki AKP politikalarına dönüp bakmakta ve hatırlamakta fayda var. Sri Lanka modeline inanıldığı, güvenlikçi politikalara yeniden dönüldüğü, Ergenekon operasyonuyla tırnakları sökülen ve denetim altına alınmış orduyla Kürt savaşında artık kesin sonuç alınabileceğine inanıldığı, yaygın KCK operasyonlarının başladığı bir dönemdi o dönem ve Roboski katliamı o ortamda gerçekleşti. İşte katliamı “kaçınılmaz” kılanda buydu. Askeri bir başarı elde etme, hareketi tasfiyeye zorlama, köşeye sıkıştırma, aza razı etme mantığının sonucuydu bu katliam.
Kuşkusuz akıllarına geldi, bir uyaran oldu. Heron görüntülerindekiler kaçağa giden köylülerde olabilirdi. Bir yanlışlıkta yapılabilirdi. Ama ya tersiyse, büyük bir PKK’li grup başlarında Fehman Hüseyin’le giriş yapıyorsa? Ne müthiş bir askeri başarı elde edilmiş olurdu, Haftanin deresi vadisinde kıstırmış ve büyük bir ders vermiş olurlardı. Düşündükleri gibi değilse de enikonu kaçağa gidenlerdi, onlarda gitmeyiverselerdi! Ve kararlarını verdiler operasyon başladı.
Gencecik insanları, 2011 yılbaşı öncesi kaçağa giden yoksul Kürt köylülerini acımasızca öldürdüler. Katliamı unutturmaya, acılı aileleri oyalamaya çalıştılar ve şimdi de utanmadan bu katliamın kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar.
Roboskili annelerin feryatları ve soruları elbette cevapsız kalmayacak. Ne diyor onlar; “yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan kendi çocuklarını kurtarmak için ortalığı ayağa kaldırıyorlar, bizim evlatlarımızı ise bombalarla parçalayıp öldürdüler” Bu lafın altından kalkamazsınız, bu katliamın hesabını vermekten kurtulamazsınız. (KA/HK)