Sosyal paylaşım sitesi Twitter'daki trending uygulamasını duymuşsunuzdur. Hakkında en çok konuşulan konuya dair, sosyal paylaşım sitesinin köşesinde bulunan ve yazdığınız her iletide o sihirli trend lafları kullandığınız anda takipçi sayınızı artırmanızın muhtemel olduğu uygulamadır. Bunun politik ve siyasi arenaya, kişi ve kurumlara tezahür etmiş şekli de, politik kimliğinizi belirleyen konularda "trend" yaratacak kelimeleri ve kavramları kullanmaktır.
Bizim coğrafyada, sırası ve üzerine söylenenler değişse de hakkında en çok konuşulan kavramlar; Kürtler, tutuklu gazeteciler, savaş, yoksulluk, demokratikleşme ve kadınlar oluyor. Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki; bu sıralamanın sonuncusunun "sonuncu" olma durumu sabittir. Eski bir kabin memuru ve sendikacı olarak bana bu yazıyı satırlara döktüren de, 4 Ağustos tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanan haberdi.
"Kilo alma işten atılırsın" başlıklı haber, kabin memurlarının uzun süredir muzdarip olduğu, THY yönetiminin, boy-kilo oranına dair insanlık dışı uygulamasını anlatıyordu.
Yönetmeliği hazırlayan THY işvereni: "Ey kabin memuru, şartlar ne olursa olsun kilonu muhafaza et, etmezsen işten atarım" diyor! İlgili yönetmeliğin satır aralarına gizlenen, daha çok kadınların istihdam edildiği kabin memurluğunun, kafalardaki; "güzel, alımlı kadın" imgesine karşılık gelmesinden kaynaklanan cinsiyetçiliğini görmemek mümkün değil. Hava yolu şirketlerinin reklâmlarında, kabin memuru üniformalarını, sürekli gülümseyen, alımlı genç kadınların giymesinin bir tesadüf veya "sivil havacılık kuralı" gereği olmadığı da açık. Nitekim sendikanın bağlı bulunduğu üst kuruluş, Uluslararası Taşımacılık İşçileri Konfederasyonunun (ITF), kabin memurluğu mesleğini, iktisadi bir pazarlama aracına çeviren havayolu işverenleri ve tacizkar yolculara karşı, işkolundaki cinsiyetçilikle savaşmak üzere düzenlediği, "campaign against sexizm in the airline industry" kampanyası sürmektedir.
Sendika yönetimi adına açıklama yapan yetkililer, toplumsal cinsiyet rollerinin bir devamı olarak, daha çok kadınların tercih edildiğini, hatta bazı havayollarının sadece kadın kabin memuru istihdam ettiğini göz ardı ederek, bu uygulamanın, kadın-erkek tüm çalışanları içerdiğinin altını özellikle çizmiş ve uygulamanın üzerinde temellendiği sexizm'i görünmez kılmışlardır. Şüphesiz madde erkek ve kadın tüm işçileri kapsıyor fakat yönetmelikteki, "Doğum nedeniyle uçuştan ayrı kalan Kabin Memurları ve Kabin Amirlerine doğum sonrası işbaşı tarihinde mutlaka kilo ölçümü yapılır" maddesi asıl muhatapların kadın kabin memurları olduğunu açıkça anlatmaktadır. Dolayısı ile bu niyeti doğru okumak ve patriarkal kapitalizmin "cinsiyetsiz bireylerin eşitliği" kavramının tehlikesinin farkında olmak, gelecekteki ayrımcı uygulamaları görebilmek açısından çok önemlidir.
Ayrımcılık ve cinsiyetçilik nüvesini bolca içinde barındıran bu uygulamayı, "AKP'nin yasakçılığı "ve "şekilciliği" ile açıklamayı yeterli gören sendikanın adı, son zamanlarda işten atılan kadın sendika çalışanları ile anılıyor. İçinde bir dönem görev yaptığım ve henüz bir öğrenciyken, Havaş grevinde, direnen işçilerin çadırlarını ziyaret ederek tanıştığım Hava-İş sendikasında, 89 bahar eylemlerinden bugüne çok şey değişti. Tecrübe ve gözlemlerimiz bu süre içinde bize çok şey öğretti. Bürokratik sendikacılık adına yaşanan negatif değişim tek bir sendikadan da ibaret değildi. İktidarın devamını sağlamak adına muhalifleri susturmak, eleştirenleri "ihanetçi-işbirlikçi" olarak etiketlemek "erki" korumanın en değişmez ilkesiydi.
Görüyoruz ki mevcudu koruma refleksi, iktidar ilişkilerini sorgulamayı güçleştirdiği gibi söylem ve pratik arasında da çelişki yaratabiliyor. Zira THY'de kadın çalışanların sayısının azalmasına dikkat çeken sendika yöneticisi, üyesi olduğu yönetim kurulunun, iki kadın işçisinin işten çıkartılma kararlarını bu kadınlara kendisi vermişti! Bu kadınlardan biri, sendikada yaşadığı tacizi açıkça beyan etmiş ve bunun karşılığında, yönetim kurulunun bazı üyeleri tarafından "hain" ilan edilerek önce sistemli bir mobbinge maruz bırakılmış ve işten atılmıştı. Sendika emekçisi diğer kadın ise, henüz neden atıldığını bile bilmiyor! Tüm bu süreçlerin son noktasında alınan kararın erkeklerin değil de yine bir kadının eli ile hayata geçirilmesi işin en ironik tarafıdır. İşveren ve sistemin anlayışını doğru tahlil edemediğinizde temsil ettiğiniz işçiler ve kendiniz adına cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin yerini ezberler ve klişelerin alması kaçınılmazdır. Dolayısıyla haberde, mesleğin,"arzu nesnesi" imgesinin yarattığı onlarca sıkıntıyı, limitleri zorlayan uçuş saatlerini, işveren baskısı ile yok sayılmış yönergeleri, iş yasasında tanımlı olmamayı, uçakta, ofiste, sendikada maruz kalınan her türlü tacize karşı mücadele eksikliğini değil, sadece platin rengine boyanamayan saçları, oje, küpe ve etek boyu örneklerini okuyoruz!
Öte yandan keşke haberi yapanlar, hava-iş yönetimine sendikadaki durumu da sorsalardı diye düşünmeden edemiyor insan. İktidara; "kadın çalışan istemiyor" eleştirisini yöneltirken, kendileri kadın çalışanların sayısını arttırmak adına nasıl bir politika izliyorlardı? İçinde bulundukları sendikanın yürütme organlarında kaç tane kadın vardı? Mesela şube başkanlarının ve yönetimce "atanmış" temsilcilerinin kaç tanesi kadındı? Konfederasyonlarda ve sendikalarda, işyerlerinde kadın üyelerin maruz kaldığı cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa karşı ne düşünüyorlardı?
Ne yazık ki konuşurken sarf ettiğimiz bazı kavramalara kendimiz dahi inanmıyorsak, trendimizin artması muhtemel ama inandırıcılığımız şüphelidir.
Kuşkusuz söylenecek ve yazılacak onlarca satır var, fakat muradım, -miş gibi yapma- samimiyetsizliğinin, sınıf ve toplumsal muhalefet üzerinde, sermaye ve işverenlerden daha büyük bir tahribat yaratabileceğini anlatabilmektir. Ve en acısı; bir hemcinsinizin daha, erkek egemen sistemin kalelerinde, kendi cinsine yabancılaşmadan, erkekliği yeniden üretmeden var olamayacağına tanıklık etmektir.
O bildik meşum filmi bir daha izlemektir... (EA/EKN)