İzmir halkı içtiği ve kullandığı su hakkında tedirginlik yaşıyor. Yöneticilerin yaptığı açıklamalar, halkın tedirginliğini ortadan kaldırmıyor. Moraller bozuk. Bir de halkın su konusundaki tedirginliği üzerinden siyasi kazanç elde etme fırsatçılığı zuhur etmiş durumda. Su üzerinden yapılan fırsatçılığın hükümetin bakanları düzeyinde yapılmasıysa vahim.
Ülkenin Sağlık, İçişleri ve Çevre Bakanları işin şakaya gelir yanı olmadığını, İzmir'in kuzey kesimlerinin suyunun kesinlikle içilmemesini söylüyor. İzmir Büyükşehir Belediye başkanı da "Suyu için, diyemem" diyor. "Bakanlar İzmir'e üvey evlat muamelesi yapıyor, başka illerdeki suyun kötü durumu açıklanmıyor" diye devam ediyor. Ancak bizim su hakkındaki kaygılarımız ortadan kalkmış olmuyor.
Suyumuzdaki arsenik oranını bilmeden yaşıyoruz
İzmir'de su sorunu, yani su krizi vardır. Suyumuzdaki arsenik ve diğer zararlı elementlerin oranının ne kadar olduğu, halkın ne yapması gerektiği, çeşmelerimizden akan suyun kullanılıp kullanılamayacağı, hemen şimdi ve kısa vadede ne tür önlemler alındığının yeterince bilinmediği bir ortamda yaşıyoruz.
Derhal kriz yönetimi oluşturulmalı
Hiç kimsenin bizi böyle bir ortamda yaşatmaya hakkı yok. Derhal bilim insanlarımızın, meslek odalarımızın yol göstericiliğinde bir kriz yönetimi oluşturulmalı. Bu kriz yönetimi halka periyodik olarak ayrıntılı bilgi vermeli. Yani önce halka gerekenin derhal ve yeterince yapıldığı konusunda açık bir tutum sergilenmeli ve gerçekler halka hiç saklanmadan anlatılmalı.
Bugün halkta kimi gerçeklerin kendisinden saklanıldığı izlenimi var. Çünkü 2007'nin ilk aylarından beri bilinen arsenik meselesi, Melih Gökçek'in topu taca atmasından sonra herkesin ilgisini çekmiştir.
Bu nedenle yerel yöneticilerimizden sözcüğün gerçek ve tam anlamında açıklık tutumu bekliyoruz. Her şeyi açık açık halka anlatmalarını istiyoruz. Bu yaklaşım güven bunalımını da ortadan kaldıracaktır. Kaldı ki, halkın doğrudan yaşamını ilgilendiren bir konuda ayrıntılı bilgi sahibi olma hakkı vardır.
Örneğin, sudaki arsenik oranının düşürülmesi için ihalesi yapıldığı söylenen tedbir için açıklama yapılmalı, ihale kime verilmiştir, ihaleyi alan firma ne kadar zamanda ne yapacak ve bunu kaç paraya yapacaktır, sorularının yanıtı verilmelidir.
Çamlı barajı
İzmir'in suyu azdır. Yetkililere göre 3-4 aylık suyu kalmıştır. Bu durum halkımız tarafından bilinmekte ve "tasarruf" edilmektedir. Bu nedenle halka "tasarruf edin" deyip durmak yerine, derhal Çamlı barajının yapılması konusunda İzmir halkıyla birlikte tavır konmalıdır.
Çamlı barajının yapılıp faaliyete sokulması İzmir'e ciddi bir su desteği sağlayacaktır. Çamlı barajı konusunda çok net olunmalı ve İzmir için olmazsa olmaz olduğu her vesileyle dile gelmelidir. Çünkü Çamlı barajı, Efemçukuru altın madenine kurban edilmektedir.
Hükümet ve Çevre Bakanı Eldoradogold-Tüprag şirketinin çıkarı yönünde tercih yapmış,İzmir halkının su ihtiyacı yok sayılmıştır. Bu durum karşısında "bakanlıkla iyi geçinme" tutumu izleyen yerel yöneticilerimiz yeterince etkili olamamıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bu tavrı yüzünden de sorun yaşadığı bilinmeli.
Altın madeni işletilirse...
Efemçukuru altın madeninin işletilmesi mutlaka engellenmeli ve İzmir'in Tahtalı barajı, Balçova barajı sularının kirlenmesinin önüne geçilmeli ve Çamlı barajının yapılması mutlaka sağlanmalı.
Eğer Efemçukuru altın madeni işletilirse, İzmir'in damından su havzasına inen kirlilik nedeniyle Çamlı barajının hiçbir anlamı ve kıymeti harbiyesi kalmayacak. Hem altın madeninin işletilmesi hem de çamlı barajının bir arada olması eşyanın doğasına ters. Bu nokta çok iyi bilinmeli ve yöneticilerimiz özellikle yerel yöneticilerimiz tercihlerini yapmalı. Önümüzdeki seçimlerde belediye başkanı olacaklar için de bu uyarımız geçerlidir. Çamlı barajından yana tavır koymayan belediye başkan adayı İzmir halkından yana tavır koymamış olacaktır.
Su yerel seçimlerde ayırt edici boyut
"Su yaşamdır kıymetini bilelim" kampanyaları, "Su haktır, her yurttaşın suya ulaşma hakkı vardır, su satılmamalıdır, kamu tarafından ve kamu çıkarı gözetilerek yönetilmelidir" şiarı ile zenginleşmelidir.
Çünkü Türkiye'nin suları, su havzaları satılmak istenmektedir. Bu büyük bir oyundur. "Su sorunu, su özelleştirilerek çözülecektir" diyen neoliberallere karşı şimdiden yerel yönetimler düzeyinde açık tavır konmalıdır. Aksi halde halkın çıkarı düşünülmüş olmayacaktır.
Önümüzdeki yerel seçimlerde bu boyut, ciddi bir ayırt edici olmalıdır. Bizler, "su haktır satılamaz" diyen yöneticileri ve kurumları sonuna dek destekleyeceğiz. Suyun özelleştirilmesi için işlev gören yöneticilerin seçilmemesini, eğer bir biçimde seçilirse de karşısında olunması gerektiğini açıklıyoruz.
Halkın su konusundaki tedirginliği ve hassasiyetini istismar eden, bunun üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışanları kınıyoruz. İçtiğimiz ve kullandığımız suyu niteliği üzerinden siyaseten köşeye sıkıştırma tutumunu ahlak dışı buluyor ve bunun derhal sona ermesini talep ediyoruz. Ancak bu "tartışmalar" sırasında söylenen bazı sözlerin ne anlama geldiğinin de açıklanmasını istiyoruz.
Tehdit edilen yerel yöneticinin hâlâ söyleyemediği ne?
Hükümetin üç bakanının 24 Temmuz 2008 günü yaptığı basın açıklamasına yanıt veren Kocaoğlu, İzmir'e üvey evlat muamelesi yapıldığını, esasında 12 ilin su vaziyetinin çok kötü olduğunun açıklanmadığını, İzmir'in suyu üzerinden siyasi kriz yaratıldığını, hükümetle işbirliğine hazır olduklarını" belirttikten sonra şunu söyledi: "…aksi halde söz konusu tartışmaların talihsiz bir ayrımcılık girdabının etkisiyle kendilerini de içine çekecek bir dipsiz kuyuya dönüşmesi tehlikesi bulunmaktadır." (26.7.2008 tarihili Yeniasır ve Yenigün gazetelerindeki yazılı açıklaması.)
Yeniden açıklık istiyoruz. Artık dağıtın halktaki şu kuşku bulutlarını, pekiştirmeyin tedirginliğimizi. "Bakanları da içine çekecek bir dipsiz kuyuda" neler var? İçişleri bakanı tarafından "bu işin şakası yok" diyerek tehdit edilen bir yerel yöneticinin hâlâ söyleyemediği nedir? Nasıl bir dipsiz kuyudur bu? Halkın görmesini ne zaman sağlayacaksınız o dipsiz kuyuyu?
O halde biz soralım ve bari bizim sorularımızı halka yanıtlayın.
"Ahlaksız teklif"
İzmir'de herkes konuşuyor: Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na "Ahlaksız bir teklif"te bulunmuş.Sözü edilen dipsiz kuyuda bu teklif mi var?
1. Çevre ve Orman Bakanı Aziz Kocaoğlu'nu "Çamlı barajının (daha evvel ÇED'inin başvurusu bile kabul edilmemişti) ÇED'ini vereceğim" diye görüşmeye çağırdı mı?
2. Bu görüşme sırasında Bakan, Kocaoğlu'na(Kocaoğlu nun tabiriyle şu ahlaksız teklif);"Eldoradogold-Tüprag'ın İzmir-Efemçukuru'nda işleteceği altın madenine karşı çıkma, Çamlı barajı sana hediye edilsin" dedi mi? Dediyse bunun anlamı şudur: Efemçukuru'nda Tüprag altını çıkarsın, ön işlemden geçirsin, o sırada açılan galerilerdeki ağır metaller (arsenik, antimon, kurşun) okside olsun ve harekete geçsin. Sonra İzmir'e Tüprag Çamlı barajını yapıversin.
O barajın suyunun arsenikli olması konuşulmasın, halktan saklansın. İzmirli de o suyu içsin. Yani hem bakanın dediği olsun hem Kocaoğlu'nun isteği olsun ama halk devre dışı bırakılsın. Gerçekler halktan saklanılsın. Halkın gözü boyansın. Bu durum bir faciadır! Hem madenden yana hem de temiz sudan yana olamazsınız. Fırsatçılık başınızı yer. Bakanlarla-hükümetlerle ve Tüprag şirketiyle "iyi geçinme" ortacılığıyla İzmir'in suyu savunulamaz.
Halkta, "benden gizliyorlar" düşüncesini oluşturmayın. Bu güvensizlik nasıl ortadan kalkacak? Şimdi de "ahlaksız teklifler" halktan saklanıyor mu, ne zamana dek saklanacak?
Ne istiyoruz?
Sonuç olarak şeffaf bir yönetim anlayışıyla gerçeklerin periyodik olarak halka anlatılmasını, derhal bir kriz yönetimi oluşturulmasını, Çamlı barajının yapılması için Efemçukuru altın madenine karşı çıkılacağının çok açık irade beyanını, İzmir'in sularındaki arsenik vb kirleticilerin önlenmesi için nelerin yapılıyor olduğunu, bundan böyle su konusunda risk analizlerinin yapılacağının ilan edilmesini istiyoruz. Çünkü bizi yönetenlerle onur duymak istiyoruz. Çünkü bizi yönetenlerin saygın tutumu bizim saygınlığımızdır. (MS/TK)
* Muammer Sakaryalı, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu üyesi ve İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü.