Nazım Hikmet’in 1955’te yazdığı “” oyunu, 3 perde ve 12* tablodan oluşuyor. Oyun, Adam Yayınevi’nden çıkma Nazım Hikmet’in Bütün Yapıtları dizisindeki 3. oyun kitabında.
Birinci Perde
Oyun, eğlenceli bir dille, yaşananların nerede, ne zaman ve kimin başından geçmiş olabileceğine ilişkin olasılıklar anılarak açılır. İlk tabloda, kasketliyle hasırşapkalı** arasındaki karşıtlıklar güldürü öğesi olarak kullanılıyor. Bu ikili, Kavuklu ile Pişekar’ı andırıyor.
İkinci tabloda, sosyalist bir ülkedeki çok iyi niyetli, elindeki gücü kullanmayan, hiyerarşik davranmayan bir müdür tiplemesiyle karşılaşırız: Petrof. Her işi kendi görür. Kayırmacılığa karşıdır: “Bir komünistin başka bir komünist için bir üçüncü komünistten iltimasta bulunmasına taraftar değilim” (s.247) der.
Üçüncü tabloda, İvan İvanoviç kendini tanıtır. Bu, kötülük tiplemesidir. Kasketli’yle Hasırşapkalı’ya sorusunu sorar: “Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket nedir?” (s.249) İkili, çeşitli yanıtlar verirler; sonunda İvanoviç’in ‘gönül acısı’na aklı yatar. Önce iyi müdürün sevgilisini elinden alacak, onu yataklara düşürecektir. Daha sonra, başka bir yanıtın peşinden gider: ‘Şeref acısı’. İvanoviç bir ihbarda bulunacaktır, “görevini kötüye kullanıp devlet parasını senetsiz sepetsiz, şuna buna peşkeş çeken bir yurttaşın bu gibi işlere devam edebilmesini önleyeceğiz” der. (s.252) Fakat daha sonra bundan da vazgeçer. Yeni planı, Petrof’u zehirlemektir. Ama bu, acı çekmeden hemen ölüm anlamına geleceğinden bunu da uygun görmez. Sonunda karar verir: Petrof’un zayıf damarını bulacaktır.
Dördüncü tabloda, kasabaya bir teyze gelir. Resmi dairenin açılmasından 20 dakika önce gelmiştir; alınmayacağını düşünerek bekler. Petrof, durur mu, hemen içeri alır onu. Teyze, kasabayı öve öve bitiremez. Teyze başka dairelerde gördüğü kötü uygulamaları kanıksamıştır; onları olağan karşılamaktadır. Bu nedenle, Petrof’un yardımseverliği onu şaşırtır. Bir başka dairede, devlet görevlisi, kendine erişilebilmesi için önüne 3 katip koymuştur. Bu da, 3 düzeyli hiyerarşi anlamına gelmektedir. Oysa Petrof, çatkapı erişilebilir bir müdürdür. Onda “bugün git yarın gel” yoktur.
İkinci Perde
Beşinci tablo, kasketlinin Petrof’u İvanoviç konusunda uyarmasıyla açılır. Hasırşapkalı’nın konferans konusu (“Bir sanat eserinde müspet kahraman mutlaka lazım mı?”), oyunun devamıyla ilgili bir tahmin yürütmemizi sağlar. Bu tabloda İvan İvanoviç, Petrof’a yönelik kötülüklerine başlar. Önce, devlet dairesinin tüm duvarlarını Petrof’un portreleriyle donatır. Ondan sonra Petrof’a gelen telefonu katibine yönlendirir. Ünlü bir heykeltraşı Petrof’un büstünü yapması için devlet dairesine çağırır.
Bu sahnede dönemin heykeltraşları da yerden yere vurulur. Onlar, bu sahneye göre, asıl işi asistanlarına yaptırıp kendileri yapmışmış gibi davranmaktadırlar. Üstelik vakitlerini boşa harcamamak için canlı modelden değil fotoğraftan çalışırlar. Marifetleri arasında başkalarına yazdırdıkları yazılara kendi imzalarını atmak da vardır. ‘Sanatçı’, oyunda, ‘atölyem’ yerine yanlışlıkla(!) ‘fabrika’ demektedir.
Bu, aslında bize çeşitli üniversitelerdeki durumu anımsatır. Daha sonra, İvanoviç, Petrof’un portrelerine bol bol madalya ekler; oysa Petrof, hiç madalya almamıştır. Arkası gelecektir: Katip, daktilo ve hademe için zil sistemi, yeni bir kapı (‘otorite sahibi bir kapı’) vb… İşin gülünç yanı, astları, özellikle de katip, Petrof’un otoriterleşmesine sevinir! Teyze örneğinde de görüldüğü gibi, insanlar eşitliğe değil hiyerarşiye alışkındırlar.
Altıncı tabloda, bambaşka bir Petrof vardır karşımızda. Hızla İvanoviç’leşir. Yedinci tabloda artık iyice İvanoviç olmuştur: “Benim anlamadığım şey yoktur ... Ben her şeyi bilirim, her şeyden anlarım ...” (s.286) demeye başlar. Herşeyi bildiğini kanıtlamak üzere, olmadık konuşmalar yapıp baleyle astronomiyi bağdaştırdığını sanır. Yüzmek ister; bunun için havuz, halk havuzu ve başkanın havuzu olarak ikiye bölünür. Tablonun sonunda, oyunun mutlu sonla bitmesi olasılığına karşı İvan İvanoviç, Nazım Hikmet’e seslenir; ondan bu oyunu yazmayı bırakmasını ister. Nazım, yanıt verir; Petrof’tan yana olduğunu açıkça belli eder.
Üçüncü Perde
Önceki perdede Petrof’u merkeze çağırmışlardı. Kendisini büyük biri sanarak tören alayıyla karşılanacağını sanır. Ancak tren istasyonunda kimsecikler yoktur… Gelenler eski sevgilisi olan yüzme şampiyonunu karşılamak için gelmişlerdir.
Dokuzuncu tabloda, Petrof’un, merkezde, kayıt sırası beklerken, “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?!” naralarıyla sırada öne geçmeye çalışması ve buna izin verilmemesi, bize hemen Türkiye’deki durumu anımsatıyor. Bu tabloda, başlarda yardımcı olduğu teyzeyle yeniden karşılaşırlar; ancak Petrof, bambaşka bir insandır artık. Büyüklük yanılsaması içinde, merkeze gelişinin gazetelerde yer aldığını düşünür. Elbette böyle birşey söz konusu değildir.
Aslında, oyunda iyi bir kişilik vardır: Kasketli. O, Petrof’u İvanoviç’in kötülüklerinden korumaya çalışır, ancak başarısız olur. Onuncu sahnede Petrof, kendisini merkezden çağıran makama gider; ama orada kendisiyle tıpatıp aynı bir başkası vardır. Bu kendisinin tıpkısıyla bir noktadan sonra resmi basmakalıp sözlerle konuşmaya başlarlar: “Gelişiyor, genişliyor, sağlamlaşıyor” vb. Onbirinci tablo, güldürülü ikilinin eğlenceli konuşmasına ayrılmış. Bu tablo, son tablo için bağlam hazırlayıcı niteliğinde. Son tablo, oyunun adındaki soruyu sordurur, düşündürür ve açık uçlu biter. Petrof’un eskiye döneceğini umarız, ama buna emin de olamayız.
Türkiye’nin Petrof’u Komünist Başkan mı?
Oyunun ilk bölümündeki Petrof betimlemesi, akla ilk olarak komünist başkan Fatih Mehmet Maçoğlu’nu getirebilir. Öyle ya, başkan, birçok belediye hizmetini ücretsiz yaptı; yapamadıklarına cüzi ücret koydu. Makam odası, yol geçen hanı oldu. Bütçeyi şeffaf olarak yayınlıyor. Öğrencilere burs sağlamak için halkla birlikte tarlada çalışıyor. Makam aracı traktör. Daha ne olsun… “Türkiye’nin Petrof’u Maçoğlu’dur” denebilir. Üstelik “siyasal gelişmeler karşısında patlattığı esprilerle Petrof’tan bir adım önde” diyebiliriz. Örneğin, “Bence hiç iktidar olmasın. Halk kendi kendini yönetsin. Ovacık'ta denedik %100 çalışıyor. (Kesin Bilgi, Yayalım)”, “Ovacık'a gelirseniz kapım size her zaman açık. Hatta kapı mapı yok. Kapıyı kaldırdım. Dileyen dilediği gibi girip çıkabilir. Beklerim.” vb.
Aslında içten içe, Petrof’un ilk halinin de ideal bir müdür tipi olmadığını anlarız. Komünist başkana birçok açıdan benzemediğini görürüz. Bir kere, astlarının usulsüzlüklerine (örneğin şoförün yaptıkları) kayıtsız kalmaktadır. Ayrıca, kendi kasabasında eşitlikçi olsa da, doğru bildiği yönetim modelinin gelişimini başka kasabalarda desteklemek gibi bir çabası da yoktur. Dolayısıyla, Petrof’un iyiliği, planlı programlı siyasi bir iyilik olmaktan çok, işlenmemiş, kendiliğinden gelen bir iyilik havası verir – ki zaten siyasi bir iyilik yerine asıl böyle bir iyilik suistimale ve kötüleşmeye daha açıktır.
Stalinizm değil hiyerarşik/otoriter lider tipi eleştirisi
Oyuncular sık sık bunun bir oyun olduğuna gönderme yapacak ifadeler (‘perde’, ‘tablo’, ‘oyun’ vb.) kullanırlar. Diğer bir deyişle, seyircilere sürekli olarak bunun bir oyun olduğu anımsatılır; oyuna dalıp soyutlanmalarına izin verilmez. Biz seyircilerin sürekli geri yollandığı gerçeklikte, Sovyetler Birliği, bürokrasi vb. sorunları bir türlü çözemediğinden ve İvanoviç tarzı yöneticilerin Petrof’ları bozarak bütün iktidarı ele geçirmesiyle tarih sahnesinden silinecektir.
Böylece, halkın doğrudan yönetimini hedefleyen özgün Sovyet mantığı da, kendi karşıtına dönüşerek son bulacaktır. Oyundaki eleştirinin Stalinizm’e yönelik olduğunu düşünenler ise bizce yanılıyor. Bu, Stalinizm’in ötesinde, hiyerarşik/otoriter liderliğe yönelik bir eleştiri. Şişen kurbağalar eleştiriliyor ve biz bu kurbağaları yalnızca dağılan Sovyetler’de görmüyoruz. Petrof’un nasıl İvanoviç’leştiğine bakarsak, bu liderlik tipinin günümüzün işyerlerinde de geçerli olduğunun farkına varabiliriz. Dolayısıyla, Nazım usta, yine bizi bizden daha iyi biliyor ve bizi erişilmez makamlarından yönetenleri eleştiriyor.
İletin alındı Nazım usta; alındı alınmasına ama keşke alması gerekenler de almış olsaydı… (UBG/EKN)
Kaynak
Nazım Hikmet (1955/1990). Yusuf ile Menofis – Oyunlar 3 (s.239-313).
(*) Oyunun başında 10 tablo deniyor, oysa metinde 12 tablo var. Ayrıca, Nazım’ın ‘iç savaş’ yerine, Rusça/Azerice çevirisiyle ‘vatandaş harbi’ demesi dikkat çekici (s.296).
(**) Oyunda ‘Hasırşapkalı’, hep birleşik yazılmış.
(***) Manşet fotoğrafı 1 Mayıs 1957'de Moskova Yergi Tiyatrosu'nda oynanan ve ertesi gün sakıncalı bulunup yasaklanan; "İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” oyunundan [e.n.]