Gazete haberleri İstanbul iline özgü olaylarla dolup taşıyor. Günlük hava durumundan Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı kararlara kadar tüm ülkeyi ilgilendirirmişçesine özel bir haber değeri atfedilerek, gazete sayfalarında hayli geniş yer ayrılıyor. İstanbul'un aşırı sıcak ya da aşırı yağışlı hava durumu, sanki tüm ülkenin genelini yansıtırmışçasına gazete sayfaların da ya da ekranlarda saatlerce haber olabiliyor.
Dahası, Türkiye'nin kalan diğer 79 ilinde yaşayanlar, gazetelerin hafta sonu eklerini dolduran İstanbul -ama sadece İstanbul - restaurantlarını, buradaki mezeleri, barlarının ambiyansını, kimin nerede kimlerle buluşup ne yemek yediğini, bilmem kimin hafta sonu hangi balığı ve nerede yediğini, nerenin peçetesinin daha elegance olduğunu okumakla yükümlü adeta.
Hafta sonu "bir avuç" İstanbul'a
"Hafta sonu nasıl değerlendirilir" başlıklı yazılar çoğunlukla ancak bir avuç insana seslenebiliyor. Boğaziçi çevresi dışına çıkıp da Anadolu'nun değişik yörelerindeki ve daha fazla sayıda insanın değerlendirebileceği güzelliklerinden hiç söz etmiyor ve de gerçekten hafta sonunu farklı şekilde ya da bilinen mekanların dışında değerlendirmek isteyenlere yol gösterici olamıyor.
Ne haberlerde ne de hafta sonu eklerinde İstanbul dışına çıkamayan yazılarla dolup taşan bir gazeteye ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan insanlar neden para vermek istesin. İstanbul halkının hayli önemli bir bölümü de bu gazeteleri satın almaya değer bulmuyor; çünkü onların yaşadığı İstanbul mekanları gazeteler de zaten yok; eş deyişle gazetecilerin gidip-görüp, yiyip-içip eğlendiği ve bunu da okuyucularla paylaşmaktan büyük haz aldığı İstanbul mekanları onların o kadar uzağında ki...
Yılın son günlerini yaşayarak süratle yılbaşına yaklaştığımız bu günlerde gazeteler yine nereden ne tür yılbaşı hediyelerinin alınabileceği; ancak buralarda en küçük bir hediyenin bile asgari ücrete karşılık geldiği gerçeğini tümüyle göz ardı ederek, yılbaşı kutlaması için ne tür mekanlara gidilebileceği yazıları ve albenili fotoğraflarıyla dolup taşıyor. Bu haberlerde de yine bir gecelik hesabı ödeyebilmek için dürüstçe ve emeğinin karşılığıyla yaşayanların aylarca çalışmak zorunda olduğu konu dışı bırakılıyor. Köşe yazarları kime ne aldıkları ya da alacakları; ne tür yılbaşı hediyesinin onlar için daha makbul olduğu zırvalıklarıyla geçinip gidiyorlar .
Asgari hayatların dramı
Yılbaşında tek eğlencenin ya da Potsman'ın tanımlamasını hatırlayarak öldüren eğlencenin televizyon olduğu ve artık ülke nüfusunun önemli bir dilimini temsil eden asgari ücretle kurulan asgari hayatların dramı iyi bir reyting potansiyeli taşımadığı sürece asla gazetecilerin önemli bir bölümünün gündemine giremiyor.
Kuşkusuz ticari işletmeler için yılbaşı, hafta sonu ya da herhangi bir gerekçeyle olumlu bir bağlam içinde haber olabilmek söz konusu işletme ve halkla ilişkileri adına önemli ve hayli işlevseldir. Ancak gazetecilerin burada gönüllü olarak bu reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarına alet olması ne bireysel ahlakla ne de basın ahlak ilkeleriyle bağdaşmıyor.
Nasıl ki resmi kişi ve kurumlara belirli bir mesafe konulmadığında salt resmi kurum ve kişilerin çizdiği bağlam dışına çıkamayan, tek taraflı bir habercilik yapılıyorsa her ne nedenle olursa olsun ticari işletmelerle de gerekli mesafeler korunamayınca yüksek tirajlı yani halkın okuduğu kabul edilen gazetelerde de bir grup burjuvaziyi yeme-içme ve gezme-eğlenme mekanlarından haberdar etmenin ötesine geçilemiyor.
Sevgiliyle romantik tatiller
Burada amacımız ticari işletmelerin halkla ilişkiler etkinliğine eleştiri geliştirmek değil, asıl vurgulamak istediğimiz her işin kendi etiği vardır ve bu etik kurallardan kimi çıkarlar adına taviz vermemek. Hele ki insanların soğuklarda ısınmak için artık evindeki mobilyaları yakmaya başladığı günlerde boğaz manzaralı terasta mı yoksa ambiyansı mükemmel iç salonda mı yemek yemeli gibi bir sorunu temel almak hiçbir mazereti haklı gösteremiyor.
Sokaklarında insanların soğuktan donarak öldüğü bir ülkede Ayşe Arman'ın doğum günü kutlaması için gittiği Vabbenfaru'yu uzaktan görünce nefessiz kalıp, aklının başından uçmasını, sevgilisiyle romantik tatilini okurlarıyla paylaşma arzusu pek anlamlı olamıyor.
Ayrıca, amaç sınırlı sayıdaki "elitler" hizmet için gurmelik yapmak ya da alışveriş konusunda uzmanlaşmaksa bu "birikim" ve "gözlemlerin" ulusal ve kitlesel yayıncılık yapan gazetelerde değerlendirilmesinin yanlış bir politika olduğu kanaatindeyim. İstanbul'un belirli semtlerinin dışına çıkmayan bir dağıtım şebekesiyle farklı yayınlarda bu yazılara yer verilmesi çok daha işlevsel ve rasyonel olur.
Birbirlerini tamamlıyorlar
Belki, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla 20-25 bin dolarları bulur da o zaman şu halka biraz da yaşam kültürü öğretelim; şarap kadehlerini şarabın kalitesine göre seçmesini de bilsinler artık ya da romantizm olmadan da aşkın ne anlamı olur tarzı yazılar yazmak bir anlam taşır.
Oysa, artık sokaklardaki can güvenliğini açlık ve sefalete terk etmiş bir ülkede bir gazetecinin halkın, kendi gezdiği yerleri ya da nerede ne yiyip-içtiğini meraktan öldüğü gibi bir ön kabulle, ticari işletmelerin belirli lütuflarını meslek ve bireysel ahlak gereği geri çevirebilme basiretini gösteremeden, tanrıların tanrısı Zeus'la kendini özdeş kılma gibi çok zavallı bir anlayışın dışa vurumu gibi değerlendirmekten başka nasıl yorumlanır.
Ankara basını siyasi iktidarla dirsek temasını güçlendirme çabalarının ötesine geçemezken İstanbul basını da eğlence, tatil ve yeme-içme sektörüyle iyi ilişkiler kurma dışına telaşının dışına çıkamıyor. (*) (İC/NM)
* Sayıları çok az da olsa ülkede ki ekonomik, politik ve toplumsal gelişmeleri duyarlılıkla izleyen; her çeşit haksızlığa, eşitsizliğe ve yasa dışı uygulamaya karşı çıkan gazetecileri elbette bu yazımda tenzih ediyorum. Kim neyi niye yaptığını gayet iyi bilir gerçekte...
* İncilay Cangöz, Anadolu Üniversitesi, İletişim Fakültesi öğretim üyesi.