Meslek örgütleri, sosyalist hareketin topluma sesini duyurabileceği birer kürsü olarak önemli işlevler gördü.
Okumuş insanların; emekçi yığınların yanında tutum almasında sosyalist hareketin politik örgütlenmelerinin yanında, kimi zaman da politik örgütlenmelerin çok ötesinde işlevleri oldu.
Eşitlik ve özgürlük mücadelesinin toplumsal düzeyde edindiği meşruiyet zeminlerinde meslek örgütlerinin de önemli katkıları oldu.
Türkiye’de siyaset yapma kanalları bizim için daraldığında ise meslek örgütleri, diğer toplumsal örgütlerin ötesinde bir işlevselsellikle kullanılabildi.
Öteye gitmeye gerek yok, 19 Aralık öncesinde de sonrasında da tüm politik örgütlerimizin sesi duyulmaz olduğunda Türk Tabipler Birliği ve İstanbul Barosu karanlıkta parlayan yalın bir kılıç gibiydi….
1975’ten bugüne Çağdaş Avukatlar
Çağdaş Avukatlar Grubu’nun tarihini aktaranlar 1975 yılının bir milat olduğunu belirtirler. ‘60’ların öğrenci hareketi içinden süzülüp gelen birikim, kendi öncülleri ile buluşarak dar anlamda meslekçi/loncacı zihniyetten baroyu teslim almışlar.
12 Eylül’e kadar esasen sosyalistlerin belirleyici olduğu ancak CHP’li avukatların da kapsandığı bir “Çağdaş Avukatlar Yönetimi” dönemi yaşanmıştır.
Baro, kendi tarihinde ilk defa yığınların hak mücadelesinin yanında saf tutmuş, bir meslek örgütü olmanın çok ötesinde bir işlev kazanmıştır.
İstanbul Barosu, siyaseti hukukun içinden konuşmanın güzel örneklerini vermiştir.
İstanbul Barosu, Başkanı Orhan Adli Apaydın’da tecessüm etmiş hali ile Cunta döneminde dahi toplumsal muhalefetin sesi, direnç noktalarından biri olmuştur.
Dönemin bakiye etkisi öyledir ki, 12 Eylül’den sonra Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan yönetimi devralan “sağcı” baro yönetimi dahi Özal hükümetinin baskılarına karşı direnerek (cezası kesinleşen) Av. Alp Selek’i meslekten atmamıştır.
Çağdaş Avukatlar Grubu, 1990’lara gelindiğinde yönetimi geri almış toplumsal etkisini önemli oranda geri kazanmıştır.
Bugün açısından politik bir anlamı olmayan kendi seçtirdikleri baro başkanına “tek adam” eleştirisi yönelten Çağdaş Avukatlar Grubu yönetimi emaneti (bir genel kurul aradan sonra) eski başkanlarından devralmayı başarmıştır.
Politik bir anlam taşıyan ve İstanbul Barosu genel kurula giderken tutum alınmasında belirleyici olan ayrışma ise 28 Şubat’tan sonra yaşanandır.
28 Şubat’ın niteliği konusunda memleketin her yerinde ortaya çıkan “zinde kuvvetlerci” kabarma İstanbul Barosu’nda da karşılığını bulmuş, Çağdaş Avukatlar Grubu’nun yönetimindeki İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nda yaşanan istifalarla “ordu kılıcını attı” diyenlerle yollar ayrılmıştır.
2002 genel kuruluna kadar elde tutulabilen baro yönetimi, Çağdaş Avukatlar Grubu’nun (korkmadan söyleyelim) yanlış taktiği ve rehaveti ile ilkesini “Liberal bir Kemalizm” olarak belirleyen “Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu”na teslim edilmiştir.
O andan sonra, İstanbul Barosu’nda toplumsal muhalefetin Ceza Muhakemesi Kanunu uygulama servisi ciddi biçimde gerilemiş, kadın hakları mücadelesinde önemli işlevler gören Kadın Hakları Merkezi göstere göstere tasfiye edilmiş, Fikri Haklar komisyonu “marka-patent vekilliği” merkezli kurgulanmış, İş hukuku komisyonu meslekçi bir yaklaşıma hapsedilmiş, Staj Eğitim Merkezi bambaşka bir hale getirilmiş, uzun lafın kısası İstanbul Barosu toplumsal muhalefetin önemli bir müttefiki ve parçası olmaktan hızla uzaklaştırılmıştır.
Böyle bir durumda yapılması gereken sanırız açıktır: İstanbul Barosu’nu yeniden yığınların hak mücadelesinin yanında saf tutmasını sağlamak; bunun vazgeçilmez koşulu olan İstanbul Barosu yönetimini geri kazanmak!
Ayrılık zamanı mı? Bir anlaşılmazlığın hikayesi mi?
Çağdaş Avukatlar Grubu’nun yönetimi geri almak için girdiği ilk genel kurulda (önseçimle belirlenen) başkan adayımız ve yakın çevresi 2004 genel kurulunun kaybedilmesinden hemen sonra önce mahçup bir biçimde Çağdaş Avukatlar Grubu’nun varolan bileşimi, önseçim sistemi ve programatik yaklaşımı ile artık yürünmesinin olanaklı olmadığını söylemeye; farklı ne söylediklerini (en azından yazarın) anlatmadan “başka türlü bişey” istediklerini dile getirmeye başladılar.
2004 genel kurulunda Çağdaş Avukatlar Grubu’nun Baro Başkan Adayı 2006 genel kurulunda (karşısına liste çıkarmasa da) Çağdaş Avukatlar Grubu’nu desteklemeyerek halen yanıtlanması gereken bir soruyu orta yere bırakıverdi…
Açık bir tartışma ve sonrasında yaşanabilecek bir ayrışma makul olabilirdi. Ancak bütün çağrılara, ricalara (örneğin bu satırların yazarının ısrarına) karşın kimi belli belirsiz eleştirilerin dillendirilmesinden sonra yolların ayrılmasında tarihsel olarak –taşınması gereken- sorumluluğun hakkının verildiğinden söz edilemez.
Kadın sorunundan Kürt meselesine, demokratik hak mücadelesinden sosyal haklara kadar bir dizi başlıkta anlamlı bir birikimin uzun bir süredir kesintiye uğramadan örgütlü ifadesi olan Çağdaş Avukatlar Grubu ile yolların bu denli kolay, meşkuk bir dizi kelam dışında bütünlüklü bir eleştiri dahi ifade edilmeden ayrılması siyaseten ve “hukuken” kabul edilemez.
“Yurttaş Girişiminden Baro’ya Başkan Adayı” tanımlamasını basın çok sevdi. Arkadaşlarımız da bu tanımlamayı çok sevdiler ki itiraz etmediler…
Bu durumda bize de soru sormak hak oldu: Susurluk eylemlerinden bu yana eylem yapmayı göze alan yurttaşların eylemli etkisinden uzak kalarak, seçkinler/aydınlar katından siyaseti kurarak elinden yitip gidenler görülmeden sürdürülen siyaset daha ne kadar “medya” mecrasında kendisine yer açabilir?
Böylesi bir siyasi yöntemin uç verebileceği, eşitlik ve özgürlük davasının yanında saf tutan avukatların bir likidasyon dalgası ile tarumar olmasının sorumluluğunu kim alabilir? Bu dar zamanlarda kim böyle bir sorumluğu tarih önünde üstlenebilir?
Son olarak bir fıkra aktaralım ve bir soru soralım….
Fıkra bu ya; bizim Temel ile Dursun Afrika’ya safariye gitmişler. Balta girmemiş bir ormanda yürürken arkalarında bir aslan olduğunu ve kendilerinde ise hiç cephane kalmadığını fark etmişler. İkisi birden başlamışlar koşmaya.
Uzun bir süre koştuktan sonra artık yorulmaya başlayan İdris Temel’e sormuş:”Ula Temel koş koş nereye kadar? Bu koşmanın sonu neye varacak?”
Bizim Temel, durumuzu özetlemeye çalışırmış gibi bir yanıt vermiş İdris’e :”Ben bir yere koşmuyorum, sadece senden hızlı koşmaya çalışıyorum”
Ayrılık aşka dahil mi?(CA/EZÖ)