İran'daki durum giderek ağırlaşıyor. İfade, basın özgürlüğünün sınırları iyice daraltılıyor, baskı artıyor. Ancak, İran'da yaşanlar kolay durulacağa da benzemiyor. Hemen her gün onlarca yorum okuyoruz. Herkes durumu kendi meşrebince değerlendirmeye çalışırken, bu çok boyutlu krizin birçok noktası gözden kaçıyor.
İran'a çok kez gitmiş, seçim izlemiş ve hatta geçen yıl devlet başkanı Ahmedinejat'la görüşmüş bir gazeteci olarak tüm protestoların ve karşı çıkışların rejime yönelik olmadığını ilk günden söylemiştik. Muhammed Hatemi'nin 2. kez devlet başkanı seçildiği dönemde kendilerine Simurg kuşunu simge olarak seçen gençler Şah dönemine ait "devrim şarkıları" söylerken bile "mücadelenin rejime değil rejimin işleyişine yönelik olduğunu, kızların kadınların özgürlük mücadelesinin başlarını açmaya indirgenemeyeceğini anlatmışlardı".
Şimdi de benzer bir durum var. Şimdinin farklılığı sistemin aksayan yanlarının daha net ortaya çıkması ve adalet, eşitlik ve özgürlük gibi sistemin temelini oluşturan unsurların daha fazla aksaması; insanları sokaklara döken neden de bu. Yani rejimin ilk çıkış amacı ve iddiasını yeniden hakim kılmak. Ama, Azer Nefisi'nin Tahran'da Lolita Okumak kitabındaki gibi İranlı kadınları çarşaflarının altında şehvetten çıldıran insanlar gibi tanımlandığı oryantalist fantezilerle İran'ı, İranlı kadınları ve şu anda olan biteni anlamak mümkün değil.
Gücünü kendinden alan hareket
Tahran sokaklarındaki hareket kendine özgü; iddia edildiği gibi "batı provokasyonu, emperyalist kışkırtmalar olmadan" gücünü kendinden alan bir hareket. Bu hareket Musavi ile sınırlı değil hatta onu aşmış durumda. Zaten Musavi'de bu anlamda kitleleri sürükleyecek bir lider değil, böyle bir amacı ve programı da yok. Ama İran halkı (beğenelim, beğenmeyelim) devrim yaşamış ve devrimin nasıl yapılacağını da iyi bilen bir halk.
Bu protesto hareketini gerçekleştirenler, devrim yapanların, devrimi anne babalarından dinleyerek büyüyenlerin isyanı. Bu isyan önümüzdeki döneme sadece imzasını atmayacak belki 2013 seçimlerinin sonuçlarını da şimdiden belirleyecek. Zaten, seçime hazırlıklısız ve geç giren Reformist kanat eğer bu süreci iyi değerlendirir, ülkede bir iç savaş çıkmaz, dış konjonktür de aleyhlerine işlemezse 2013'de iktidara gelebilir.
Seçkinlerin iktidar savaşı
Ancak, bugün yaşananlar sadece Tahran sokaklarındaki protestolarla açıklanamaz. Bu madalyonun bir yüzü. Diğer yüzünde ise seçkinlerin kendi aralarındaki çekişme ya da Hamaney, Ahmedinecad ile Rafsancani, Musavi klikleri arasındaki iktidar savaşı var. İran'ın yönetim sistemi oldukça karmaşık Her kademe bir önceki ve sonrakini denetleyerek rejimin devamını sağlıyor. İran rejimi iki ayak üzerinde oturur. Kendine has "halk demokrasisi" ile Velayet-i fakih denilen "dini önderin ya da önderlerin" oluşturduğu sistem.
Halk seçimlerde adaylarına oy vererek sandıkta söz söylerken sistemin belirleyicisi olan Velayet-i üst makam olarak hem tüm siyasi sistemi belirliyor he m de son sözü söylüyor: Ama asıl işlevi adil olmak, adaleti sağlamak En azından kağıt üzerinde öyle görünüyor. Ama Dini Lider Hamaney'in çok açık olarak Ahmedinecad'tan yana tavır koyması insanlardaki adalet duygusunu sarsmış; kurumun varoluş nedenini zedelemiş durumda. Rafsancani de Şii dünyasının Necef'le birlikte en önemli merkezi olan Kum'u ziyaret ederek Ayetullahları, danışmanlar meclisi ve Hamaney'in tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle kulisleri sürdürüyor. Ama Ayetullahları henüz ikna edebilmiş değil.
Kavganın sınıfsal boyutu
İşin bir de sınıfsal boyutu var; yani mücadelenin bir başka dinamiği adil gelir dağılımı ve gündelik hayatın devamının sağlanmasında yatıyor. Burada da adayların seçimlerdeki ekonomik vaatleri ve projeleri öne çıkmıştı. Bu noktada Ahmedinecad başarılı oldu. Popüler ve popülist bir politikacı olmaktan öte, sistemin dinamiğini oluşturan Devrim Muhafızları ve Besiçlerin ekonomik alandaki çarklarına dokunmadı. Klasik devletçilikten yana, halka devlet nimetlerinden yararlanmaya devam edeceklerini vaat etti; özelleştirmeye karşı çıktı, özellikle petrol işçileri ve ailelerinden destek aldı.
Musavi ise özelleştirmeye ağırlıklı bir politikayı savundu. Financial Times 15 Haziran tarihinde "Yoksullar açısından değişim ekmek, aş ve iş demektir. Yoksa dekolte giysiler ve kadınlarla erkeklerin birlikte hoşça vakit geçirmeleri değildir. İran'daki mücadele, dini olmaktan çok sınıfsal bir kavgadır" yorumu yaptı. Çalışan kitleler ve yoksullar, yanlış bilinçle dahi olsa, özelleştirmeci ve reformcu zengin zümreye karşı, KİT'çi Ahmedinecad gibilerini kendi hamileri ve temsilcileri olarak görmeye başladılar.
Araştırmacı Faik Bulut İran'daki sınıfsal çelişkiyi şöyle özetliyor: " İran'daki dönemsel her gelişme kendi temsilcisini ortaya çıkarmıştır. İran'ın devrim ihracı döneminde, başta Ayetullah Humeyni olmak üzere Mir Hüseyin Musavi gibi radikal ve popülist yöneticilere gereksinim vardı. 8 yıllık İran-Irak savaşının yarattığı insan ve altyapı tahribatı, ülkenin yeniden inşasını gündeme getirdi. Haşimi Rafsancani, 1989'da bu ihtiyacı karşılayacak reformcu/liberal bir politikanın temsilcisi olarak başa geldi. Ekonomiyi düzeltmek ve ülkeyi kalkındırmak için kolları sıvadı; bu arada reformcu/liberal politikaları nedeniyle yeni bir zengin sınıf yaratmış oldu. Sınıflar arasındaki uçurum büyüyünce, orta yolu bulmak ihtiyacı doğdu.
Refaha erişen kesimler, bu kez özgürlük istediler. 1997'de ılımlı ve özgürlükçü Hatemi bu ihtiyacın sonucu olarak cumhurbaşkanı oldu. 2000'li yıllarda ABD'nin bölgeye tehdidi artınca, özellikle Irak işgal edilince, milli güvenlik ihtiyacı acilen gündeme geldi. Hatemi ile Rafsancani'nin yumuşak politikaları, dış tehdidi karşılayamazdı. Sertlik yanlısı şahinler için biricik aday Ahmedinecad oldu."
Reformcu kanat henüz köprüleri atmış değil. Musavi geri adım atmıyor ama yeni bri strateji de belirlemiş değil. Şimdilik, baskıların azalması, tutuklananların serbest bırakılması gibi güncel gelişmelerle ilgili taleplerde bulunuyor. Ancak olayların gelişme yönüne göre yönetimden yeni tavizler kapma, belki bir ulusal uzlaşı hükümeti kurma, bürokrasiye reformcuları yerleştirme pazarlıkları yapabilirler. Hamaney-Ahmedinecad kliğinin ise gelişmeler karşısında geleneksel baskı yöntemlerini arttırarak, sokakları şiddetle bastırma, içe kapanma, gözaltı ve hapsetme dışında alternatif bir politikası görülmüyor. İran'da yeni bir dönemin ayak izleri söz konusu. Ancak baskı daha da artarsa işlerin uzun vadede rejimin aleyhine dönmesi işten bile değil. Çünkü İran halkı devrim yapmayı bilir.(MÇ/EÜ)