İnternet, yüzyılımızın kitle iletişim aracıdır ve herkes içindir. İfade özgürlüğünün en özgür kullanım alanıdır. Bilginin serbestçe yayılması, herkesin haberi ve bilgiyi paylaşması özgürlüğünün en etkin aracıdır. Kitleleri etkiler ve kitle iletişim araçları içinde İnternet; doğası gereği sınır tanımaz. Ulusal sınırları yoktur. Dünyanın ve uzayın neresinde iseniz; bilgiye ve habere ulaşmanız ve kendinizi ifade etmeniz için en etkin ve en gelişmiş teknolojidir.
Ülkemizde İnternet, bütün özelliklerinin aksine artık siyasal iktidarların “sansür” aracıdır.
İnternet ortamında yayıncılık kavramıyla birlikte temel insan hak ve özgürlüklerinin başında gelen ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin korunması, iletişimin gizliliği veya bilgiye ulaşmanın serbestliği gibi kavramların birlikte ele alınıp yorumlanması hak ve sorumlulukların bu temel ilkeler doğrultusunda düzenlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Demokratik hukuk devletinde hak ve özgürlükler sorumluluk gerektirir. Çünkü kullanılması görev sorumluluk yükleyen bu özgürlükler demokratik toplumda zorunlu olmadıkça sınırlandırılamaz; İnternette sınırlandırma istisna, özgürlük esastır.
Ülkemizde İnternette sınırlandırma yerine artık sansür esas, özgürlük ise istisnadır.
İnternet 28 Mayıs 2003 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 840. toplantısında kabul edilen “İnternette İletişim Özgürlüğü Deklarasyonu” her üye devletin dikkate alması gereken yol haritasıdır.
Bu Deklarasyona göre; İnternet ortamındaki yayınlar bakımından İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin (AİHS) 10 uncu maddesinin 2 inci paragrafında yer alan tedbirlere bağlı kalmak kaydıyla, devletler kendi iç hukuk düzenlemelerinde İnternet ortamındaki yayınlar için yasal düzenleme yapabilirler. Hatta İnternet ortamındaki yayın “içeriğine” erişimin engellenmesi veya içerin yayından “kaldırılmasını” sağlamak yönünde yasal sınırlandırmalar veya önlemler bile alabilirler.
Yeter ki; İnternet ortamındaki yayınlara getirilecek her sınırlandırma ifade özgürlüğünün korunması amacıyla getirilsin. Yasal sınırlandırmalar sansüre yol açmamalı ve oto sansür yaratmamalıdır… Yasal önlemler; demokratik hukuk devleti ilkelerinin, demokrasinin emrettiği yasal, hukuki ve uygulanabilir nitelikte olmalıdır. Bu dahi yeterli değildir, kanun uygulayıcılarının tümünün denetlenebilir ve hesap verebilir bir kanuni düzende görev yapmaları sağlanmalıdır.
Ülkemizde İnternet, yasal hukuki ve uygulanabilir bir kanuni düzene sahip değildir.
Ülkemizde herkesin temel hak ve özgürlüklerini korumak adına görev yapması gereken kamu görevlilerinin İnterneti sınırlandırma işlemlerinin “denetimini” ve “hesap sorulabilirliğini” sağlayan kanuni düzenleme yoktur. Sansür, “ben yaptım oldu” biçiminde uygulanmaktadır.
Deklarasyonun ilk prensibinde yer alan İnternet için içerik kurallarına göre; “Üye devletler, internet üzerindeki içeriği diğer içerik dağıtım araçlarına uygulanandan daha fazla bir sınırlamaya tabi tutmamalıdırlar.”
Ayrıca servis sağlayıcıların internet içeriğinden “sınırlı sorumluluğu” dokuz yıl önce kabul edilmiştir. Aslında servis sağlayıcıları İnternette “kullanıcıların” ifade özgürlüklerini, habere ve bilgiye ulaşma haklarını sağlamaktadırlar. Bu işlev Devletin görevidir.
Ülkemizde ise, İnternet kullanıcılarının erişimini engelleyen Devlet, servis sağlayıcılar eliyle sansür uygulamaktadır.
Deklarasyonda yer alan “Prensip 6” ise; İnternet yoluyla hizmetlerin sağlanması özgürlüğünün teminiiçin, İnternete erişimde servislerin sağlanması özel izin rejimlerine tabi tutulmamalıdır. Yani “iletim araçları” niteliğinden veya teknolojik hızından ya da özelliklerinden dolayı özel sınırlandırmalar yapılmamalıdır.
İfade özgürlüğünün iletişim ve bilgi teknolojilerinde neden ve nasıl korunması gerektiğini en iyi açıklayan 13 Mayıs 2005 tarihli Bilgi Toplumunda İnsan Hakları ve Hukukun üstünlüğü hakkındaki Bakanlar Komitesi Bildirgesi’ne göre;
“İletişim ve bilgi teknolojileri herkese ifade özgürlüğünü kullanabileceği emsalsiz olanaklar sağlamaktadır. İletişim ve bilgi teknolojileri aynı zamanda bu özgürlüğe devlet ve özel sansür gibi birçok ciddi meydan okuma vaziyetindedir. İfade, bilgi ve iletişim özgürlüğüne elektronik ortamda elektronik olmayan ortamda olduğu gibi saygı gösterilmelidir ve AİHS madde 10’da belirtilen sınırlama nedenlerinden başka bir sınırlandırmanın konusu olmamalıdır.
Bunun basit açıklaması iletişimin elektronik biçime taşınmasıdır. İfade özgürlüğünün temini için, üye devletler, ırkçılık, ırk ayrımcılığı ve çocuk pornografisi gibi yasal olmayan içerikle mücadele için iletişim ve bilgi teknoloji yolu ile ona bağlı olarak işlenen suçlara eşit olarak uygulanabilecek ulusal düzenlemeleri sağlamalıdır. Üye devletler, devlet ve özel sansüre engel olmak için yasal ve uygulanabilir önlemleri sağlamalı ve geliştirmelidir.”
Türkiye’de internet ortamında yapılan ve içerikleri suç teşkil eden yayınlar bakımından 5651 sayılı kanunun kabul ediliş amacı; çocukları, gençleri ve aileleri internet ortamındaki zararlı yayınlardan korumak amacı ile hazırlanmıştı. Bu kanun İnternet özellikleri ve bu ortamındaki yayınlar temel alınarak hazırlanmamıştır. Diğer temel yasalar üzerine “internet ortamındaki yayınlar” olarak sınıflandırılan “yamalar” yapılmaktadır.
6.2.2014 kabul tarihli 6518 sayılı ve 26.02.2014 kabul tarihli 6527 sayılı Kanun ile değiştirilen 4.5.2007 kabul tarihli 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” artık temel kanunlar üzerinde kocaman bir yamadır. Amacı sansür olduğu hiç dikiş tutmayacak ve uygulandıkça patlayacaktır.
Ülkemizde artık İnternet; ifade özgürlüğünü hiçe sayan bir “sansür” mekanizmasıdır.
İnternete bağlandığınızda sakın şaşırmayın; sansürü göreceksiniz. (Fİ/HK)