Bu bir utanç yazısıdır.
“Sevgili Osman,
Mesajın ve desteğin için sonsuz teşekkür. Gazze Şeridi’nin tamamında yaşananların insanın tahayyül edebileceğinin çok ötesinde. Masum aileler yıkılan evlerinin enkazı altında; ölenlerin çoğunluğu kadınlar ve çocuklardan oluşuyor; elektrik ve yakıtımız tamamen kesildi; 1.4 milyon kişiye evlerini terk etmeleri emri verildi, Nakba’dan bu yana yaşadığımız en büyük zorla yerinden edilme. Sivillere yönelik tüm bu uluslararası suçlar bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştiriliyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) savcısından tek bir kelime duymadık [ICC savcısı daha sonra Refah kapısından Gazze’ye girerek ekibinin çalışmalarına izin verilmesini talep etti. Ancak geçmiş sohbetlerimizden buradaki kastın bir açıklamadan, bir soruşturma yürütme talebinden daha fazlası olduğunu biliyorum]. Dünyanın geri kalanıyla bağımız neredeyse tamamen koptu; elektrik yok, telefon ve internet ise çok çok az çekiyor. Bu mektubum sana vakitlice ulaşır mı emin değilim. Ancak bizler güçlüyüz ve bu barbarlığın üstesinden geleceğiz. Sizin gibi kıymetli dostlarımızla daha da güçlüyüz. Desteğiniz ve dayanışmanızla daha da güçlüyüz.
Selamlar, saygılar.”
Bu satırları yazan arkadaşımın ismini güvenliği nedeniyle vermeyeceğim. Kendisi 2006’dan bu yana uluslararası insan hakları hareketinde birlikte mücadele ettiğimiz bir aktivist. Hala Gazze’de bulunuyor.
7 Ekim’de Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın İsrail sınırına geçerek 1400 kişinin öldürülmesi, 240 civarında da esirin alınmasıyla sonuçlanan saldırısı sırasında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlenen bir insan hakları toplantısındaydık. İlk anda detayları belli olmadığı için meselenin büyüklüğü henüz ortaya çıkmamıştı. Ne var ki, toplantıya Batı Şeria’dan katılan arkadaşımızın yaşanacakların ölçeği hakkında fikri vardı. İki gün sonra uçağı olmasına rağmen “Evime dönebilir miyim? Dönmek için Mısır’da ne kadar beklemem gerekir bilemiyorum” dedi. Bu gibi durumlarda hep yaptığımız önce tanıdıklarımıza ulaşmaya çalıştık. Gazze’de yaşayan insan hakları savunucusu dostlarıma durumlarını soran mesajlar attım. Durumunu sorduğum arkadaşlarımdan aldığım bir diğer yanıt şöyleydi:
“Sevgili Osman, mesajın için çok teşekkürler. Bildiğin gibi insan hakları alanındaki faaliyetlerim nedeniyle ben ve ailem ölümle tehdit edildiğimiz için Gazze’de yaşama imkânımız kalmadı. Birkaç zamandır ... (ülkenin ismini arkadaşımın güvenliği nedeniyle çıkardım) sürgündeyim. Geride kalan aile üyelerim için kaygılıyım. Yaşanan ve yaşanabilecek vahşetten hepimiz korkuyoruz. Lütfen kendine dikkat et.”
Maalesef, mesaj attığım bir diğer arkadaşımdan hala yanıt alamadım. Gazze’deki katliamla ilgili haberleri yüreğimde bir korkuyla izliyorum.
İnsan hakları hareketi olarak El-Kassam Tugayları’nın saldırılarını açık ve net bir biçimde kınıyoruz. Aynı şekilde, İsrail ordusunun Gazze’de operasyon adı altında gerçekleştirdiği katliam ve soykırımı kınıyoruz. Gazze’deki yaşananların uluslararası savaş hukuku ve insancıl hukuk bakımından analizini uzmanlar yapıyor. Çatışmaya taraf olan İsrail ordusu ve El-Kassam Tugayları mensuplarının yol açtığı hak ihlallerinin tamamı ilgili prensipler temelinde soruşturulmalı ve sorumlular, failler hesap vermelidir.
Kamuoyuna açıklanan verilere göre; İsrail ordusunun Gazze’deki saldırılarında yaşamını yitirenlerin sayısı 10.000 civarında, daha fazla insan yaralı. İsrail ordusu bu saldırılarında hastaneleri, ambulansları hedef almaktan çekinmiyor. Hiçbir silahlı çatışma veya savaş ortamı yaşam hakkının korunması için hizmet sunan hastanelere, ambulanslara saldırıya gerekçe olamaz. Saldırıların yıkıcı etkisini arttırmak için Gazze’ye tam abluka uygulayan İsrail hükümeti yaşamı bir bütün felç ediyor. Elektriğin olmadığı Gazze karanlığa gömülüyor zira karanlık suç işlemek, hakları ihlal etmek için daha uygun bir ortam yaratıyor. Gazze’de karanlık, kentin üstüne çöken karanlığın ötesinde ihlaller ve hakikatler üzerine çekilmek istenen bir perdedir. Benzer şekilde, iletişim hizmetlerinin kesilmesi Gazze’de yaşanan ihlallerin gazeteciler tarafından tüm kamuoyuna duyurulmasını engellemeye dönüktür. Gazze’de yaşayanlar bu karanlıkta kendisini güvende hissedemez. Devlet ve bilhassa da güvenlik aygıtları istediklerini yapabildikleri, ihlaller gerçekleştirebildikleri keyfiyet ortamından yanadır. İnsan hakları hareketi keyfiyet karşısında denetimi, hesap verebilirliği savunur.
Başta Başbakan Binyamin Netanyahu ve İsrail’deki diğer yetkililerin siyasi iradesi sonucunda İsrail ordusunun gerçekleştirdiği ihlaller Gazze’deki sivilleri hedeflediği kadar yaşam hakkı ilkesi başta olmak üzere temel insan hakları prensiplerine yöneliktir. Netanyahu’nun bu keyfi ve umursamaz tutumunun diğer çatışmalı ortamlarda da yaşanma riski her an artıyor. İnsan hakları hareketi ve mekanizmaları ilk andan itibaren yaşananların durdurulması çağrısında bulundu ve bu yönlü çabalar devam ediyor. Ne var ki savaştan ve yıkımdan beslenen kapitalist sistem, farklılıkları yok sayan baskıcı rejimler ve de silah tüccarlarının etkisinde bulunan siyasi liderler bu çağrıları görmezden geliyor. Çıkarları ve kârlarını sürekli gözeten bu kesimlerin yol açtıkları yıkımdan haberdar olmamaları mümkün değil. İnsan hakları hareketi olarak bu çağrılarımızı nasıl daha etkili hale getireceğimizi daha fazla düşünmemiz gerekiyor. Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları mekanizmalarının (an itibariyle katliamın durdurulmaması nedeniyle) karar alıcılar üzerindeki etkisizliğini nasıl aşabileceğimize dair yeni yol ve yöntemler bulma çabasında olmalıyız.
An itibariyle, Gazze’deki katliamı ve yıkımı durduramadık. Yaşanan katliamlar karşısında yetememenin utancını örtecek büyüklükte bir gerekçe yok. Olsa olsa bahane olabilir. Gazze’de katledilenlere yetecek mezarlık bulamayız. Ancak, bir aydır gözlerimizin önünde yaşananlara çare olamayarak tüm Gazze’yi mezarlığa çevirdik. Çözüm bulamadığımız her an insanlığımızı Gazze’de gömmeye devam ediyoruz. Utancımızdan kurtulmak için Gazze’de yaşananlara ses olmak, çözüm için harekete geçmek gerekir. Gazze’de inşa edilecek barış, dünyanın diğer çatışma yerlerinde de barışı inşa etmemize katkı sunacaktır.
İnsanlığın Gazze’ye gömülmesini önlemenin tek yolu, Gazze’deki katliam karşısında barışı daha güçlü dillendirmek ve inşa etmektir.
(Oİ/VC)