Hiçbir şey beklemiyorum.
Hiçbir şey istemiyorum.
Hiçbir şeyden korkmuyorum.
Özgürüm ben.
Neval El Seddavi, bundan tam otuz beş sene önce yazdığı Sıfır Noktasındaki Kadın’da, hayat hikayesini kaleme aldığı Firdevs’in ağzından bu cümlelere yer veriyor. Bir teslimiyetin söze dökülmüş hali değil bu cümleler. Aksine Müslüman bir coğrafyada varoluş savaşı vermiş, erkek egemen sistemle mücadele etmiş, babası tarafından dövülmüş, satılmış, kocası tarafından eziyet edilmiş, yardım elini uzatanlar tarafından cinsel istismara uğramış, seks işçiliği yapmak zorunda kalmış, umudunu aşık olana kadar kaybetmemiş, umudunu kaybettikten sonra da hayatta korkacak hiçbir şeyi kalmamış bir kadının çığlığı, isyanı bu sözler…
Neval El Seddavi, kadın hakları için kalem oynatmış, toplumsal cinsiyet ve kadın meselesine dair verdiği mücadele nedeniyle işinden olmuş, Mısır hükümetinin baskılarına maruz kalmış, hapse atılmış bir yazar, aynı zamanda psikiyatristtir. Ortadoğu’nun en ünlü feministlerindendir. Kanatır Cezaevine bir araştırma için gittiği bir gün, aynı yerde idam mahkumu olarak cezasının infazını bekleyen Firdevs isimli bir kadının varlığından haberdar olur. Ziyaretçi kabul etmeyen, kimseyle konuşmayan, yemeğine dokunmayan, affedilmesi için gerekli mercilere af mektubu yazmayı reddeden bu kadının, diğer mahkumlardan bu başka hali El Seddavi’nin bir hayli ilgisini çeker ve ısrarla Firdevs ile görüşmek ister. Firdevs onun görüşme taleplerini defalarca reddettikten sonra cezasının infazına saatler kala görüşmeyi ve hikayesini yalnızca kendisine anlatmayı kabul eder.
Kadınlar için hayatın adeta cehenneme döndüğü bir coğrafyada, özgürlük mücadelesi veren bir kadının başkaldırışının hikayesidir Firdevs’inkisi. Üstelik yalnızca Ortadoğu’da değil, dünyanın her yerinden sayısız kadının anlatılmayan hikayesidir.
Firdevs, Mısır’da yoksul, eğitimsiz ve tutucu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesine çalıştıkları tarlada ve ev işlerinde yardım ederek, babasını, hayatının bütün sınırlarını çizen bir yarı tanrı gibi bilerek, eziyet çekerek büyür. Firdevs küçük bir kız çocuğundan genç bir kadına dönüşürken, ailesi ve yaşadığı toplum ondan yalnızca kişiliğini değil, cinselliğini de bastırmasını ister, akranı pek çok kız gibi o da sünnet edilir.
Cinselliğine ailesi tarafından adeta bir tehdit gözüyle bakılmasının sebebinin, etrafındaki erkeklerin sapkınlığından ileri geldiğini hikayenin ilerleyen kısımlarında görürüz. Zira Firdevs önce ailesinin evinde amcasının tacizine maruz kalır, daha sonra zorla, adeta satılarak evlendirildiği kendisinden bir hayli yaşlı olan kocasının evinde eziyete ve tecavüze uğrar.
Nihayetinde kocasının zulmüne dayanamayan Firdevs, günün birinde evden kaçar, bir süre sokaklarında dolaşır. Sokakları penah bildiği bu süre zarfında, nereye giderse gitsin üzerinde saldırgan erkek bakışlarını hisseder, türlü tekliflere maruz kalır. Mısır sokaklarının kaderini kendisi çizmek isteyen bir kadın için hazırladığı kötülüklerden kaçarak sığındığı kişinin evinde de makus talihi onu rahat bırakmaz, hem tecavüze uğrar, hem de kendisine zorla seks işçiliği yaptırılır. Tez vakitte oradan da kurtulur ancak bu sırada yardım istediği kim varsa, başta polis olmak üzere tehdit ederek onu istismar eder.
Firdevs daha sonra Şerife diye bir kadınla tanışır. Şerife, etrafındaki kadınlara seks işçiliği yaptırarak para kazanan adeta “erkekleşmiş” bir kadındır. Şerife’nin evinde Firdevs seks işçiliği yapmaya başlar. Bu defa müşterileri toplumda “saygın” olarak nitelendirilen zengin erkekleridir. Şerife’nin evinde kaldığı sırada biz Firdevs’in ağzından, toplumsal düzene dair çeşitli göndermeler de işitiriz. Keza Firdevs Mısır toplumundaki evliliğin kadınlar için gönüllü bir seks işçiliği olduğunu düşünür. Zira bu düşüncesini şu sözlerle dile getirir:
“Erkeklerin, kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün kadınlar öyle ya da böyle fahişeydiler. Ben akıllı olduğum için köle bir eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim…”
Bir gün bir müşterisinin telkini neticesinde seks işçiliğini bırakmaya karar veren Firdevs, uzun uğraşlar sonucunda bir şirkette kendine iş bulur. Ne var ki dış dünyada ona yönelen saldırgan erkek bakışlarının ve kadınları yalnızca cinsel obje olarak gören erkek egemen düzenin burada da hüküm sürdüğünü görür. Bir müddet umutla, azimle bu düzende ayakta kalmak için mücadele eder. Bu sırada bir devrimci olarak tanıdığı ve saygı duyduğu İbrahim’e aşık olur. Ancak daha sonra onun da şimdiye dek rastladığı erkeklerden farklı olmadığını görmek, Firdevs için doğru bildiklerini sorgulatan bir merhale olur. İbrahim’in onu kandırması, yalnızca cinsel bir obje olarak görmesi ve sonunda da ihanet etmesi kendi deyimiyle o güne dek çektiği acıların en büyüğüdür.
Firdevs aşkta hayal kırıklığı yaşadıktan ve dünyada güvenilecek kimse olduğuna hükmettikten sonra yeniden seks işçiliği yapmaya başlar. Üstelik bu defa aşk yüzünden düştüğü bu “zavallı durum” karşısında hayata karşı daha karamsar ve öfkelidir. Kendi deyimiyle “zavallı bir azize olmaktansa başarılı bir fahişe olarak” kendi özgürlüğünü ve iktidar alanını koruyabileceğini düşünür. Kaybedeceği bir şey kalmamış, tüm bağlılıklarından kurtulmuş, hiçbir şeye veya kimseye inancı kalmamış, bütün korkularından ve arzularından arınmıştır.
Firdevs hikayenin sonunda erkek egemen sisteme direnerek kazanmaya çalıştığı özgürlüğünü yine yaşayamaz. Zira muhabbet tellallığı yaparak onun üzerinden para kazanmaya çalışan, onun iktidar alanına saldıran bir adamı öldürmek zorunda kalır ve bu yüzden idama hüküm giyer.
Neval El Seddavi, Firdevs’in hikayesi bağlamında başta Mısır olmak üzere kadını ötekileştiren toplumlarda, kadınların tanıklıklarını, sıkıntılarını, yok sayılışlarını ve kimi zaman kimlik arayış mücadelelerini anlatıyor. Hikayenin anlatıcısı olan Firdevs’in sesinin arkasından işittiğimiz, feminizme dair net duruşunu bildiğimiz Neval El Seddavi ise kadınların yaşadıkları sıkıntıların sorumlusu olarak gördüğü erkekleri de kimi zaman sert bir şekilde Firdevs’in ağzından şu sözlerle yeriyor:
“Ama tanıdığım bütün erkekler bende tek bir istek uyandırdı: Elimi kaldırıp yüzlerine okkalı bir şamar indirmek.”
“…Bütün hükümdarların erkek olduğunu keşfettim. Ortak yanları hırslı ve çarpık bir kişilik, paraya ve cinselliğe ve sınırsız güce doymak bilmez bir iştahtı. Dünyaya kötülük tohumlarını eken, halklarını talan eden erkeklerdi bunlar; kalın sesli, ikna yeteneğine sahip, tatlı sözler seçip söyleyen, zehirli oklar atan erkeklerdi. Gerçek yüzleri ancak ölümlerinden sonra ortaya çıkıyordu. Böylece tarihin aptalca bir inatçılıkla kendini tekrarladığını keşfettim.”
Ataerkil bir toplumda bir kadının direnişinin, varoluş mücadelesinin hikayesi olan Sıfır Noktasındaki Kadın, içerdiği toplumsal gerçeklik sebebiyle yazıldıktan sonra bugün dahi geçerliliğini koruyan, yalnızca Mısır’daki değil, dünyanın çeşitli yerlerindeki kadınların attıkları çığlıklara kulak veren, oldukça etkileyici, moda deyişle, ölmeden önce okunması gereken kitaplardan biridir. (MK/HK)
Künye:
Sıfır Noktasındaki Kadın
Yazan: Neval El Seddavi
Çeviri: Selma Demiröz
Metis (1. basım Eylül 1987, 8. basım Nisan 2018)