Öcalan 27 Temmuz'dan beri avukatlarıyla görüşemiyor. Gerekçe: "Hava muhalefeti".
Şu çekilmez ağustos sıcaklarında bir devletin ciddiyetine yakışmayan, üstelik "bağımsız" yargı kararıyla bildirilen bu bahane bize yaşananları açıklamak için son derece yerinde bir metafor da sunuyor: İmralı açıklarına rüzgar ekenler, Hakkari dağlarında fırtına biçiyorlar.
Olayların üzerinden gidelim: 15 Temmuz'da Silvan'da yaşananları dışarıda bırakmakta fayda var. Orada PKK saldırmamıştı ve (hâlâ sır perdesi aralanmayan) başka bir hikâyenin parçası gibi görünüyor.
Son PKK saldırıları 27 Temmuz'dan sonra başladı. Bu tarihten sonra gelen asker ve polislerin ölüm haberleri basında yer buldu ama büyük tepkiler uyandırmadı. Bu vurdumduymaz tavra karşı yükselen tepkiler üzerine 14 Ağustos'taki saldırının ardından Başbakan "Ramazan'ın bitmesini bekliyoruz" dedi.
Bu PKK şiddetini Türkçeye çevirirsek: "Öcalan'ı gösterin. Avukatlarıyla görüşmesine izin verin" manasına gelir.
Ve üç gün sonra, 17 Ağustos'ta öncekilerden çok daha sert olan Çukurca saldırısı gerçekleşti: Bu açıkça "Ramazan sonunu bekleme: Ya Öcalan'ın tecridine son ver ya da ne yapacaksan şimdi yap" demekti.
Bunun üzerine devlet de, ne yapacaksa şimdi yapmaya karar verdi. Uçaklar havalandı. Kandil, Zap bombalandı. Hâlâ da bombalanıyor. Sınırlara yığınaklar yapılmıştı, yapılıyor.
Çukurca saldırısının ardından öfkeyle girişilmiş bir harekata benzemiyor yaşananlar. Zaten benzeyemez de: Öyle öfkeye kapılıp o dakika sınırdışı harekat düzenleyemezsin. Aynı günün akşamı İran'ın hava sahasını kullanamazsın.
Basına sızan diğer yeni icraatlar da uygulamaya geçiriliyor: "Özel" harekatçılar gelmeye başladı. "Özel yetkili" valiler gelecek. "Özel" bir halka "özel" bir dönem hazırlanıyor.
Bildiğimiz medya
Ve güzide basınımızda zuhur eden özellikle hazırlandığı belli bazı provokatif haberlere ve bölgedeki (Özel harekatçıların Yüksekova'daki ilk icraatları ve İçişleri Bakanı talimatıyla Hakkari Belediyesi hakkında inceleme başlatılması gibi) son gelişmelere bakılırsa, Hakkari için bilhassa "özel" bir muamele düşünülüyor. Bu yeni "özel" politika için Hakkari pilot bölge olarak seçilmiş gibi görünüyor.
Ama biz konumuza dönelim. Devlet İmralı açıklarına "hava muhalefeti" ekerken, Kürt illerinde "saldırılar ve pusular" biçeceğini bilmiyor muydu? Bilmemesi imkansız gibi. 30 yıllık deneyimin, konunun uzmanı onca kurumun, büronun, masanın, sayısız uzmanın ve analistin bunu bilmemesi mümkün değil.
Görünüşe göre; belki tacizler, küçük çaplı pusular olabilir diye düşünülmüştü ama Çukurca gibi büyük bir saldırı, bunca zayiat beklenmiyordu. Ama 30 yıllık tecrübenin bunu beklemesi gerekirdi; onca can kaybına müsaade etmemesi gerekirdi.
Sonuçta yeni bir şiddet dönemi başlıyor ama bu tasarlanmış bir şiddet dönemi: Ayar düğmesi İmralı'da olan, işler sarpa saracak olursa Gemlik'ten kalkan bir kosterle gevşetilebilecek devlet tarafından tasarlanmış kontrollü bir şiddet dönemi.
Peki neden? Başbakan'ın tabiriyle gerçekte "Ramazan sonrası" için düşünülen böyle bir dönem hangi amaçla tasarlanmış olabilir?
Pek çok nedeni olabilir. Buradan bakınca ufukta yalnızca bir tanesi net olarak görünüyor.
Eylülden sonra Anayasa görüşmeleri başlayacak ve yeniden dizayn edilmiş bir MGK'dan "otoritenin hissettirilmesi" kararlılığı ve "Tek Bayrak, Tek Millet, Tek vatan ,Tek Devlet" şiarıyla çıkan iktidar, kendi anayasa projesiyle uzlaşmayacağı kesin olan Kürt muhalefetinin sesini duyurabileceği sivil sokak hareketlerine müsaade etmeyecek bir zapturapt sistemi kurmak niyetinde.
Bunu yapamazlar, bu suçtur mu, dediniz? Yeni dünya düzeninde suç, eğer duyulursa suçtur.
Size 90'lı yıllara dönmemek için 90'lı yılları yargılamak gerektiğini unutan, son model bombalara güzellemeler yazan, Kürt halkının temsilcilerini hedef gösteren, varlık sebebini unutup "varlığını Türk varlığına armağan etmiş" bir basınımız olduğunu hatırlatmak isterim. (BK/GY/YY)