Marksist teoride, sınıflı toplumun insanın insan üzerinde kurmuş olduğu tahakküm ilişkisi ve paralelinde insanın doğa üzerinde geliştirdiği sömürü itkisinin çıkış noktasıdır. Anarşist teori ise bunun tam tersini savunmaktadır. Anarşizmin ekoloji sorunu olarak tanımladığı nosyon Marksist ideoloji ile çevre sorununa evrilir. Marksist ideoloji ve kapitalist modernitenin yaklaşım bütünü bizi kentin teknik araçsallarla rasyonelleştirildiği iktisadi bir düzene götürür.
Yine Marksizm’in proletarya çözümlemeleri iktisadi ve rasyonel tekniklere dayanıyordu. Sınıflı toplumun mekânsal yansıması olan kent sorunu göz ardı edilmiş ve kent iktisadi bir sorun olarak çözümlenmiştir. Bu yaklaşım biçimi toplumsal tüm değerler gibi kent olgusunu da bir “meta”ya dönüştürmüş oldu.
İlkel komünal toplumlardan, klan ve kabile birlikleri sonrası kır ve kasaba yaşamının evrim süreci izlendiğinde diyalektik olarak “kent” olgusu, liberalizmin ve kapitalizmin sistem formları ise “kentleşme”yi var eder. Toplumsal, doğal ve evrensel değerleri altüst eden kentleşme, ticari kaygıların estetik kaygıların önüne geçtiği bir “açık Pazar” düzenine denk düşmektedir.
Tarihsel olarak öğretilmiş “iktisadi aklın” kent yargıları doğal toplum ve komünal değerlerin çok dışında durur. Nasıl bir kent sorunsuna; parasal anlamda sorunu olup olmadığına, suç oranına, emlak piyasasına, caddelerin genişliğine, AVM ve apartmanların çekiciliğine göre cevap aranmaktadır. Bireysel ve toplumsal tercihler genellikle bu önsel bilgi ile yapılır hale gelmiştir. Zira kentsel planlama ve tasarımlar ticari akslar üzerinde yükselen endüstriyel yapılar inşa etmektedir.
Buna alternatif bir sistem savunacaksak eğer; merkezi yönetimi tersyüz edip, yerel yönetim esaslı ademimerkezi topluluklar yaratılmalıdır. Ademi merkezi sisteme dayalı yerinden yönetim organizasyonu, yerelin sorunlarını iyi bilen ve doğrudan demokrasi ile toplumsal kararlar alıp kentsel tasarım yoluna gidebilir. Sokak ve kent meclislerinin inşası ve işleyişi bu açıdan çok önemlidir. Bu aynı zamanda özgür komünlerin özerk inşası anlamına gelir.
1970'lerde California üniversitesine ait bir çöp sahasının kimi anarşist ekolojistler tarafından spor sahası, yeşil alan, oyun ve gezi parkına ve dönüştürülmesi girişimi konuyla ilgili önemli bir örnek olacaktır. Öğrencilerin ve gönüllülerin içinde yer aldığı ekolojik peyzaj çalışması gittikçe büyüyen gönüllülük esaslı bir harekete dönüşmüştür. Fakat determinist devlet yönetimi bu tasarıma karşı çıkıp, müdahale eder. Bir haftadan uzun süren olaylarda, bir genç öldürülür, onlarcası yaralanır ve tutuklanır. Mücadelenin kazanan tarafı elbette ki direnişçiler olur. Hükümet yetkilileri, mevcut alanı yeşil alan ve spor sahası ilan edilmek zorunda kalır.
Gezi parkı süreci ile Berkeley’de yaşanan bu örneklem benzerlik gösterir. Gelişmiş ülkeler artık AVM’leri inşa etmekten vazgeçmiş durumda. Eski AVM’leri ise otel, ofis, iş merkezi yada plazalara dönüştürmek zorunda kalıyor. Dönüştürülemeyen AVM’ler ise çürümeye terk edilmiş, hayalet binalar halindeler. Kullanım ömrü ortama yirmi yıl olan bu “ticaret mabetleri”, toplum tarafından hızlıca tüketiliyor.
Merkezi hükümetin, ticari mantık ile ülkenin her metrekaresini pazara çıkardığı görülmektedir. Yapılacak olan, yollar, AVM’ler, resmi kurum binaları, toplu konutlar, barajlar, HES’ler, ‘3.köprüler’, kum ve taş ocakları ilerleme adına halkın vergileri ile sermayedar güruha ihale ediliyor. Böylelikle başta doğal yaşam alanları olmak üzere köy ve kentler yapılan imar planları ve inşai faaliyetler sebebiyle mekânsal bir asimilasyona tabi tutuluyor.
Akademisyenler, anarşistler, ekolojistler, sivil toplum kurumları, ötekiler, muhalifler, azınlıklar ve alternatif fikri olan birey, grup ve topluluklar bir araya gelmeli ve özgür komünlerimizi inşa etmeliyiz. Kendi yaşam alanımızı ve koşullarımızı yaratabileceğimiz yaşanabilir bir dünya yaratabiliriz. Ademi merkezi yapılarla yerinden yönetim ilkesi ile ekolojik toplum ve kentleri, merkezi devlet yönetimine karşı alternatif planlama ve girişimlerle inşa edebiliriz.
Birey bugün belli bir güce sahip yurttaş olarak tanımlanabiliyorsa eğer politikada, kentsel tasarımda ve yaşam kriterlerini belirlemede toplumsal açıdan işlerlik kazanacak şekilde kendini ve toplumu yeniden yapılandırabilmelidir. Yurttaşın politik güce kavuşması yalnızca kişisel değil, aynı zamanda toplumsal bir nitelik taşır. Bu, insanın özel ve kamusal benliğini, kişiliğini ve yurttaşlığını yeniden kazanması anlamına gelir. Özelikle buna ihtiyacımız var. (HA/EKN)
----------------------------------------------------------------
Kaynak: Çevre Sorunları (İrfan Erdoğan&Nazmiye Ejder), Ekolojik Bir Topluma Doğru (Murray Bookchin), Kentsiz Kentleşme (Murray Bookchin)