"Hiroşima Sevgilim", anlat bana, anlat ki bileyim "sevgi" sadece imkânsız bir sözcük müdür? İmkânsızlık için verilen çaba mıdır? Çekilen sıkıntılar mıdır? Bitmek bilmeyen acılar mıdır? Beynin unutması mı yoksa her defasında biraz daha biraz daha hatırlaması mıdır?
"Hiroşima Sevgilim", hiç sana ait olmayan bir hayatı yaşamak istedin mi? Yeryüzü toprağının herhangi bir yerinde hiç tanımadığın ve belki de hiç tanıyamayacağın bir insanı özledin mi, özleyip de arada bir olsa da aklına düştü mü?
"Hiroşima Sevgilim", unutmanın ne olduğunu bilir misin? Var gücünle unutmamak için çırpınmak nedir bilir misin?
"Hiroşima Sevgilim", unutamadığı için mi delirir insan, yoksa unuttuğu için mi? Unutmak insan için bütün bir zamanı unutmakla olanaklı mıdır? Bir bakışı unutmak istediğimizde büyük bir yitimi göze alabilir miyiz?
"Hiroşima Sevgilim", insan hiç kimseye, kendisine bile anlatamadığı hikâyesini sadece bir gün beraber olduğu ve belki de bir daha hiç göremeyeceği bir insana neden anlatır ki?
"Hiroşima Sevgilim", mutlu insanların ülkesi nasıldır? Neresidir mutlu insanların ülkesi? Bana mutlu insanların ülkesini anlat, anlat ki bileyim… Bileyim ki özlem duyayım oralara.
"Hiroşima Sevgilim", bir bilebilsen her şey o kadar büyük bir hızla değişiyor ve yok oluyor ki zamanın bu olağanüstü geçişinde bir de bakıyorsun yok olmayan tek şey özlemi duyulanlar.
"Hiroşima Sevgilim", “ben hep ağlamışımdır Hiroşima’nın alınyazısını düşündükçe, hep…”
"Hiroşima Sevgilim", anlat dedim, anlat hele bana Hiroşima nasıl olunurun hikâyesini.
Erkek: “Sen hiçbir şey görmedin Hiroşima’da, hiç!”
Kadın: “Her şeyi gördüm, her şeyi!”
Adı bilinmeyen kadının ve adı bilinmeyen erkeğin hikâyesi böyle başlar bir sevişmenin ardından.
Fransız Yeni Dalga Sineması'nın yönetmenlerinden Alain Resnais 2 Mart günü 92 yaşında yaşamını yitirdiğinde sinema da o gün en yaşlı belleğini yitirmiş oldu.
Gece ve Sis, Amerikalı Amcam, Acı Hatıralar ve Geçen Yıl Marienbad gibi filmleriyle dünya tarihine yön veren yönetmenler arasına giren Resnais'in en önemli filmlerinden biri de "Hiroşima Sevgilim" adlı filmdir.
Film gerek ele aldığı konu açısından gerekse anlatım biçimi açısından sinema tarihinde farklı bir yer edinmiştir. Emmanuelle Riva ve Japon aktör Eijî Okada'nın oynadığı 1959 yapımı filmin senaryosunun da dünya edebiyatının önemli kadın yazarlarından Marguerite Duras’ın elinden çıkmış olması da filmin kıymetinin doruk noktasıdır.
Film ismini bilmediğimiz Japon bir mimarla, teması barış olan filmin çekimi için Japonya’ya gelen yine ismini bilmediğimiz Fransız kadının geçmiş, hafıza, toplumsal bellek, yaşam, ölüm, savaş, acı gibi hatırlamalar içinde birbirlerine tutku ile âşık olmalarını anlatır.
Film kişisel bellek hatırlatması olduğu kadar 6 Ağustos 1945’te sadece dokuz saniye süren bir anın ardından yeryüzü toprağına düşen binlerce Hiroşimalı’ya bir saygı duruşunun toplumsal bellek hatırlatmasıdır da.
İki farklı kent, iki farklı geçmiş, iki farklı yaşanmışlık, iki farklı bakış olsa da tek bir ünün gecesinde aşka ulaşmak isterler; unutmanın, unutamamanın, hatırlamanın, özlemin, savaşın, ölümlerin ve acının eşliğinde.
Geçmişinde bir savaşı ve bir aşkı yaşamış olan kadın, bir başka ülkenin kentinde aynı savaşı yaşamış hiç tanımadığı bir erkeğe âşık olur.
Alain Resnais tutku ile sevişen kadının ve erkeğin birbirine sarılı çıplak bedenlerinden zamanın tozunu kaldırırken anlamını kaybetmiş sözcükler dökülür kadının ve erkeğin bedeninden, en çok da kadından. Çünkü kadının ve erkeğin kentlerinde binlerce insanın soğumuş ölü bedeni toprağa düşmüştür.
Kadının tıpkı sevgide olduğu gibi Hiroşima’da gördüğü görüntüler beynine kazınır: Hiroşima müzesini, müzedeki maketleri, orada dolaşan yüzleri düşünceli insanları, atom bombasının kurbanlarını, onların parçalanmış gövdelerini, kesik kolları ve bacaklarını, fotoğrafları, et ve kemik gibi yara alabilen biçimleri bozulmuş demirleri, taşları, hala o ilk acıyı taşıyan derileri, uyuyan kadınların kafalarından dökülen saçları görürüz.
Kadın: Ben hep ağlamışımdır Hiroşima’nın alınyazısını düşündükçe, hep…
Erkek: Hayır! Niye ağlamış olasın ki?
Birbirlerinin adlarını dahi bilmeden birlikte geçirilen gecenin sabahında kadın ve erkek Hiroşima'nın sokaklarında dolaşmaya başlarlar... Hiroşima'nın sokakları, geçmişi, acısı, ölümleri ve aşkı o an bir başka kentin sokakları, geçmişi, acısı, ölümleri ve aşkı olur... Hiroşima Nevers olur, Nevers de Hiroşima olur... İki kentin, iki geçmişin belleği tek bir kentin belleği olur kadında.
Bunun için kadın durmadan “Hiroşima'da her şeyi gördüm” der. Kadın Hiroşima'da gördüğünün ama azını ama çoğunu Nevers'te yaşamıştır. Ve kadın bir başlangıcı ve sonu olmayan hikâyesini anlatmaya başlar bir yabancı olan erkeğe.
Neverste doğmuştur kadın… Nevers evidir... Nevers gençliğini yaşadığı yerdir… Nevers ilk aşkı bulduğu yerdir... Nevers aşkını ve aklını yitirdiği yerdir aynı zamanda.
Kadın İkinci Dünya Savaşı'nda bir Alman subaya âşık olur... Samanlıkta buluşurlar önce, sonra yıkıntılarda, çok sonra odalarda... Aşkları öğrenilince toplum tarafından dışlanır, yalnızlaştırılır, aşağılanır, saçları kazıtılıp (saçları kazıtılırken Hiroşima'da atom bombasından dolayı saçları kazıtılmak zorunda kalan insanları da görürüz) mahzene atılır. Çünkü o ulusuna ihanet edip ulusunun asil ruhunu kirletmiştir! Sevdiği adam öldürülür... Ve kadın o vakit aklı bırakıp deliliği seçer.
“Akıl gibi bir şey delilik de... Açıklanmıyor... Tıpkı akıl gibi... Geliyor, iyice sarıyor seni, o zaman anlıyorsun... Ama geçip gidince de, bir türlü anlayamıyorsun ne olduğunu...”
Kadın Nevers'te 14 yıl boyunca unutamadığı aşkını bir yabancıya anlattığında, anlatılan hikâyenin anlatılabilir bir hikâye olduğunu; bedeni ürperse de acıyı daha az hissetse de sevdiği adamı daha az hatırladığını, gözlerinden başlayıp ellerine doğru yavaş yavaş onun soğumuş ölü bedenini unutmaya başladığını anladığı anda deliliği azalır ve Hiroşima'daki yeni aşkı başlar.
“Seni daha az hatırlamaya başlıyorum!.. Unutmaya başlıyorum seni... Ürperiyorum bunca sevgiyi unuttuğumu düşündükçe... Ellerini bile doğru dürüst hatırlamıyorum... Acıyı hala hatırlıyorum biraz... Bu gece hatırlıyorum... Ama bir gün hatırlamayacağım... Hiçbir şeyi...”
Kadının Nevers’teki hikâyesinin bittiği yerde Hiroşima'daki hikâyesi başlar.
Erkek kadının hiç kimseye anlatamadığı hikâyesini kocasının bile bilmediğini duyunca sımsıkı sarılır kadına ve der:
“Ancak Nevers yoluyla anlayabilirim seni, seninle ilgili binlerce, binlerce şey arasından... O günler, bu gün olduğun insan olmaya başladığını anladım çünkü...”
Ve erkek “Kal benimle, Hiroşima’da” der.
“Seninle karşılaşıyorum, seni hatırlıyorum, kimsin sen?.. Öldürüyorsun beni... Öyle iyisin ki bana... Nasıl bilebilirdim, bu kentin, aşkın boyutlarına göre kurulduğunu?.. Nasıl bilebilirdim, senin bana göre olduğunu?.. Bayılıyorum sana... Ne güzel... Bayılıyorum sana... Ne yavaş her şey birdenbire, sonra ne güzel bilemezsin... Öldürüyorsun beni... Öyle iyisin ki bana...“
Zamanın ve mekânın önemi kalmadığında adı olmayan kadının ve erkeğin bir adı olur.
Kadın: “Hiroşima, senin adın bu.”
Erkek: “Seninki de Nevers.” (KT/YY)