Akhanlı yazar, cebine Alman kimliğini kor, kalkar yaşlı babasını son bir kez görme ümidiyle Türkiye denilen bir ülkeye gider, polisler havaalanında "Anaaa, biz de seni arıyorduk zaten" diyerek yakalarlar, savcıya götürürler.
Savcı "Ulan amma a...çık gözsün ha, sen bir insanın öldürülmesine neden olmuştun, sonra da kalkıp geliyorsun" der, mahkemeye gönderir. Hakim "Durum açık olmasa da bu kişi tüyebilir, zaten geçmişte de tüymüştü, on sekiz yıl sonra bulduk" diyerek tutuklama kararı verir.
Akhanlı işkenceleriyle ünlenmiş Tekirdağ damına gönderirler, bu arada babası yaşamını yitirir.
Akhanlı ve avukatları, Avrupa'da, Türkiye'de arkadaşları, dostları, insan hakları savunucuları "Olmaz böyle rezalet" diyerek bağırırlar, onunla dayanışma toplantıları yapılır, duruşmasına isimleri ünlenmiş insanlar destek için giderler, hakim tahliye kararı verir, yazar dört ay yatmıştır!
Akhanlı çıkar, köyüne gider, sağlığında yeterince göremediği insanları mezarlarında ziyaret eder, o arada yerliyabancı gazeteler, televizyonlar kendisiyle söyleşiler yaparlar. Acısını azıcık dindirdikten sonra biraz da özlemini çektiği yerlerde gezer. Hakkında "Yurt dışına çıkma yasağı" olmadığı için biletini alır, uçağa binmek için havaalanına gider.
Polisler "Sen yabancısın, izinsiz üç aydan fazla kalmışsın ülkemizde" diyerek önce para cezası keserler, para cezası anında ödenir. Ama polisler "Yok böyle olmaz, seninle daha işimiz bitmedi" der, ödenen parayı geri verirler. "En iyisi seni bir daha soralım" diyerek Akhanlı'yı bir sandalyenin üzerine oturturlar..."
Doğan Akhanlı'nın mesleği yazarlık.
Şu ana kadar gözaltında...
Yukarıda okuduğunuz öykü "Referandumlu demokrasi" sahibi Türkiye'de yaşanmıştır.
Orada "Demokrasi" olduğunu iddia edenlere ibrettir! (AKK/EÖ)