sevgili celalettin can babamın cenazesine geldiği sırada bana verdiği "merhaba başkaldırı" kitabına benim için yazdığı ithafın sonunda "hiçbir şey boşuna yaşanmadı" demiş!
evet "hiçbir şey boşuna yaşanmadı" yaşanmıyor, yaşanmayacak!
yeter ki o yaşananlar, o yaşantı sırasında yitirilenler ve kazanılanlar unutulmasın.
basitçe bir "anımsama ihtiyacı" ya da "nostalji olsun" diye değil.
sadece "övünmek için" de değil.
süre giden yaşamda, üzerinde durulacak, ileriye giderken basılacak, güç alınacak, ders olacak, bir kaynak olsun diye.
78'liler vakıf girişimini anlamak
aynı kuşaktan ve karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışan birisi olarak 78'liler vakfı girişiminin 2000 yılında başlayan ilk toplantılarına katılmıştım ben de birkaç kez. o toplantılarda söylenenlerin çoğu doğru gelmekle birlikte "vakıf" düşüncesini, bu tür kurumlarda yaşadığım kimi sıkıntılardan kaynaklanarak, olumsuz yanlarını düşünerek, çok işin içine girmemiş genellikle uzaktan izlemekle yetinmiştim.
o dönemden başlayarak bu çalışmaları koordine eden sevgili celalettin can'la sonra zaman zaman ikili konuşmalarımız oldu; 78'liler girişiminin gerçekleştirdiği çoğu sokaktaki çeşitli basın açıklamalarına, anma günlerine, toplantılarına elden geldiğince ve koşullarım oranında katıldım. 1 mayıs gösterilerinde de zaman zaman aynı grubun içinde yürüdüm, 12 eylül'lerde gerçekleştirilen etkinliklerde bulundum.
sonrasında içinde yer almakla övünç duyduğum, bu ülkenin halen sürdürülen yüz akı "sivil" çalışmalarından birisi olan "diyarbakır 5 no'lu cezaevi gerçeğini araştırma ve adalet komisyonu"nun çalışmalarına bir insan hakları, sağlık ve hasta hakları savunucusu ve aktivisti kimliğimle, yer aldığım yaklaşık 7-8 yıllık dönemde çok daha yakın bir işbirliğimiz oldu.
o dönemde 78'liler girişimini ve yaptıklarını da daha iyi anladığımı söyleyebilirim.
yazının başlığı altında yer alan ve kitabın hemen başlarında yer alan değerlendirmenin doğruluğunu da o süreçte fark ettiğimi söyleyebilirim. sonrasında girişimin içinde yer alanların çok iyi bildiği, ama onun dışında olanların yeterince bilmediği o süreci, "onbeş" yıla yaklaşan mücadeleyi, yapılanları daha iyi anladım.
tıpkı benim o zaman yaşadığım gibi, kamuoyu ve toplum da bu grubun öncülük, önderlik ettiği, ısrarcı ve mücadeleci tutumuyla, herkesin haberdar olduğu çalışma ve etkinlikleri dışarıdan göründüğü kadarıyla biliyor.
"politik mücadele"nin anlamı
oysa orada geçmişte benzer sıkıntıları çekmiş, solun farklı gruplarından insanların bir arada, birlikte, hem kendileri hem de tüm toplum için, özgürlük için, demokrasi için, insan hakları için, eşitlik ve adalet için hukukun üstünlüğü için, pek çok iş yapılıyor, emek harcanıyor.
hastalıklarda, ölümlerde gerçekleştirilen dayanışma amaçlı olanlar gibi en kişisel olanları da dahil aslında bunların her biri "politik" birer etkinlik. çünkü 78'liler yaşamayı ve o yaşam içindeki mücadeleyi her zaman toplumsal-politik bir faaliyet gibi görüyor ve ona göre davranıyorlar.
işte celalettin can'ın "19 yaşındaydı. her 78'li gibi çok gençti. her 78'li gibi erken büyümüştü. 16 mayıs 1980'de yaralı ele geçirildi. tedavi edilmesi arkadaşlarını ele vermesine bağlıydı. vermedi. işkence altında kan kaybından öldü. o öldü ya! bir tarafım hep toprağın altında oldu. sonra bu duyguyu her ölümde hisseder oldum. o kadar çok öldüler ki!.. 'acıyı bal eyleyemedik'... 'yaraya' dokunulsa ağlar olduk.. ah yürek!.. ah daye!.. kimbilir belki de böyle bir bilinçaltının dışavurumu 78'lilerin serüveni oldu. yol arkadaşımdı. adil can'dı adı. kardeşimdi. anısına..." diyerek ithaf ettiği "merhaba başkaldırı" kitabı hem 78'lileri, hem 78'liler vakfı girişimini, hem de tüm bunların yaşandığı 80'li yılları ve 12 eylül darbesini ele alan önemli bir yapıt.
unutulanları, belleklerden silinenleri, hep anımsatmak, göz önünde tutmak için yazılmış bir el kitabı, hatta bir rehber niteliğinde.
hesap vermek değil, hesap sormak
kitabın başına bir sunuş yazısı yazan, 78'lilerin toplantılarında ve diyarbakır cezaevi komisyonunun dışa dönük çalışmalarının tümünde yer alan sevgili nuray mert'in "bir kuşak adına 'hesap vermeyi' değil, 'hesap sormayı' seçenlerin kitabı" şeklindeki değerlendirmesi ve bunu yaparken dile getirdiği "bir kuşağı sürekli hesap vermeye davet ederek sürüp giden, itibarsızlaştırma ve mahkum etmeye karşı, kendi kuşağı ve gelecek kuşaklar adına hesap soruyor" şeklindeki sözleri belki de kitabın içeriğini en iyi anlatan sözler.
üstelik sevgili celalettin'in bunları açıkça tartışan, olan bitenle yüzleşmekten çekinmeyen, açık sözlü, içten bir yaklaşım sergileyen, tumturaklı ve hamasi bir dil kullanmadan, dostça, arkadaşça bir söyleşi gibi sunması da onun her zaman tanık olduğum tutum ve yaklaşımının önemli unsurlarından birisi olarak dikkât çekiyor.
bu ülkedeki herkesin bence kabul etmek zorunda kaldığı "yüz akı" insanlarından birisi olduğunu düşündüğüm celalettin can'ı belirleyen belki de en önemli özelliği olan "yaptığını söyleyen, söylediğini yapan" tutumu kitaba da yansımış durumda.
bu da kitabın içinde söylenenlerin herkes için "gerçek ve doğru" kılmasını sağlıyor.
30 yıllık bir dönem ve yapılanların tartışılması
yayıncılık hayatı 25 yılını tamamlamış, kurduğu ve halen ayakta duran hep ötekilerin sesi olmuş sevgili özcan sapan'ın yönettiği "çiviyazıları yayınevi" tarafından ocak 2013'de yayınladığı 255 sayfalık bu kitabın asıl olarak "dört" bölümü var.
ilk bölümde 78'liler ve 78'liler vakfı ile başlangıcından bu yana yaşananlar ve süreç, dünyadaki benzer örnekler de ele alınıp tartışılarak, "78 kuşağı: robin hoodlar mı, bir toplumun gerçeği mi", "kitlesel devricilik, kitlesel bireycilik", "hem 'kaba ve ilkel', hem 'ütopik'", "'akla' yakın ama yanlış tez: tarafsızlık", "darbe ve aydınlar", "'sosyalist' ülkeler ve vatanseverlik", "genç kuşakların cevabı ne olacak" gibi çok önemli alt başlıklar halinde ortaya konuluyor. bu bölümün kamuoyunda daha geniş ölçüde tartışılmasının içinde bulunduğumuz bugünü de doğru anlamaya yol açacak bir perspektif sağlayacağı açık.
ikinci bölümde ise dönemin bir genel panoraması çiziliyor. tüm boyutlarıyla 1980 öncesi, 80 darbesi ve sonrasının ele alındığı, önemli saptamaların yapıldığı, politik bir değerlendirme niteliğindeki bu bölümün ardından gelen üçüncü bölümde birbirini bütünleyen iki konuşma metni de bu bölümü tamamlıyor ve 78'liler girişiminin bu dönemdeki yapacaklarını tarif ediyor.
üçüncü bölümdeki iki yazıdan ilki 20 ağustos 200 tarihinde toplumsal araştırmalar vakfı(tav) toplantı salonunda, 78'liler kuruluş toplantısı 1. kurucu adaylar toplantısı'nda yapılan konuşmanın çözümü. celaletin can bu konuşmada "vakıflaşma iradesi" çerçevesinde bu bir araya gelişin dinamikleri ve gerekçesi ortaya koymuş.
ikinci metin ise ondan yaklaşık üç ay sonra 19 kasım 2000 tarihinde bu kez disk toplantı salonunda gerçekleştirilen 2. kurucu adaylar toplantısında yapılan konuşma. bunda ise ikinci bölümdeki politik değerlendirmeyi tamamlayan saptamalarda bulunuluyor ve gelinen noktada yapılması gerekenler ortaya konuluyor.
kamuoyuna yansıyanlar
kitabın son bölümünde ise basının önde gelen kalemlerinin 78'lilere dair yazdıkları bulunuyor.
aralarında celal başlangıç, ahmet tulgar, hatice tuncer, can dündar, sezai sarıoğlu, mustafa balbay, gibi 78'lilerle birlikte, yaşama ve olaylara "soldan bakan" daha eski kuşaktan ragıp zarakolu, veysi sarısözen ile enis berberoğlu, yalçın bayer, dudu kahraman gibi medyanın yazar ve habercilerin 2000 ve 2001 yıllarında kaleme aldıkları ve çalıştıkları yayın organlarında yayınlanan yazılar bulunuyor.
bu bölümün son yazısı ise the newyork times'de yer alan bir haberden alıntılanmış.
dört hedef, dört görev
vakıf bugün bir tüzel kişilik haline gelmemiş olsa da, neredeyse türkiye'nin her yerine ulaşmış, buralardaki 78'lilerin buluşmalarını, yaşama birlikte müdahalelerini ve mücadelelerini sağlayan ve zemin oluşturan bir platform durumunda. bu çerçevede kuruşmuş çok sayıda dernek örgütlenmesi var.
kuruluş toplantıları sırasında önüne koyduğu "dört görevi" süreç içinde belirli ölçüde ve bağlamlarda gerçekleştiren bir birliktelikten söz ediyor celalettin can.
bunlardan ilki 78'lilerin "gasp edilen yurttaşlık haklarını", konulan yasakları kamuoyunun ve toplumun gündemine taşımak ve sonucunda hakların yeniden kazanılmasını, yasakların kaldırılmasını sağlamak. bu görev geçen süreç içinde başarılan bir hedef olmuştur.
ikincisi ise 12 eylül'ün sorgulanması ve 12 eylülü gerçekleştirenler ve destekleyenlerle hesaplaşılmasıdır ki, gelinen aşamada, bunun da en azından bir başlangıç olarak başarıldığı söylenebilir.
bu sorgulama ve hesaplaşmadan yola çıkılarak tanımlanan üçüncü görev yani "tarihin güncelleştirilmesi ve yeniden yazılması" ise diyarbakır cezaevi gerçeğini araştırma ve adalet komisyonu, kahramanmaraş, çorum olayları gibi çeşitli olayların gerçek yüzlerini ortaya koyan "yüzleşme çalışmaları" ve oluşturulan dosyalarla gerçekleştirilmekte.
dördüncü görev, dolayısıyla hedef olan "78'lilerden başlayarak, topluma dğru genişleyen bir perspektifle dayanışmacı bir toplum yaratma ve bunun ilişkilerini kurma konusunda ise yine önemli bir ilerleme kaydedilmiş olması, bu faaliyetin gücünü, büyüklüğünü ve anlamını yaşamın içinde gösteren en önemli kanıt durumunda.
anlatılan hepimizin gerçeği
kitabın tümü ise asıl olarak bir gerçekliği anlatıyor: bu gerçek celalettin can'ın kitabın sonunda yer alan bir mütevaziliğin ötesinde bir somut gerçeği ortaya koyan şu sözlerinde en güzel biçimde ifadesini buluyor.
"büyük bir kuşak (78'liler), ezici çoğunluğuyla yarattığı tarihin derin düş uykusundan uyanmaya, yeniden düşünmeye, ne yapacağına kendi karar vermeye ve açtığı yeni bir mecra üzerinden düşüncelerini toplumsallaştırmaya başlamıştır. bugün için 78'li olmanın en heyecan verici yanı bul olmalıdır."
sevgili celalettin can'a bu aktif mücadele sürecinde bir de böyle bir yapıtı, hepimiz için ve hepimiz adına, bize kazandırdığı için "emeğine, aklına, yüreğine sağlık" diyorum. bu süreçte onun kadar yorulduğundan emin olduğum ama herkesten çok ona destek olan, insan hakları, kadın hakları savunucusu mücadele ve yaşam arkadaşı sevgili nimet tanrıkulu'nu da anıp, ona teşekkür etmek gerekir.
kitabın 78'liler girişimi içinde yer alan insanlar tarafından alınıp okunacağı çok açık ama henüz piyasada bulunurken onların dışındaki kişilerin de bunlardan haberdar olmak için okumaları önemli. bunu sağlamak ise sanırım sevgili özcan sapan'a düşüyor...
ona da kolay gelsin! (ms/as)
* künye: merhaba başkaldırı, celalettin can, çiviyazıları yayınevi, 2013, 255 sayfa, isbn: 978-605-5708-63-4