ankara’da bir üniversitede görev yapan arkadaşım, halk sağlığı öğretim üyesi sevgili dr. tuğrul erbaydar “halk sağlığı” konusunda oluşturulmuş iletişim grubunda tbmm anayasa uzlaşma komisyonu’nda, dört partinin üzerinde uzlaşma sağladığı sağlıkla ilgili maddeleri bir metin olarak iletti.
meclisin internet sitesine bağlı olarak oluşturulmuş olan yeni anayasa çalışmaları ile ilgili özel siteyi inceledim. bu konuda bir dokümana ulaşamadım.
oysa, en azından tüm partilerin şimdiye kadar üzerinde uzlaştıkları maddelerin topluma duyurulması, dahası bunların kamuoyunca tartışılması toplumun tabi olacağı anayasa üzerinde gerçekten söz sahibi olması için bir zorunluluk olarak görülmeli, bu siteden bu amaçla da yararlanılmalıydı.
muhalefet partilerinin böyle bir uygulama konusunda bir çekinceleri olduğunu sanmıyorum. uzlaşılan maddeler sitede olmadığına göre iktidarda olan ve çoğunluğu elde olan akp’nin yaşamın başka alanlarında olduğu gibi “ben bilirim”, “ben ne istersem onu yaparım”, “benim izin verdiğim yere kadar açıklık yeter” düşüncelerinin bu çalışmada da egemen yaklaşım olma olasılığını ne yazık ki göz ardı edemiyorum.
keşke öyle olmasa!
sevgili tuğrul erbaydar beş başlık altında toplamış söz konusu uzlaşılan maddeleri:
bunların arasında “sağlık hakkı”, “sosyal güvenlik hakkı”, “konut ve barınma hakkı”, “çevre hakkı” ve “devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı” başlıkları yer alıyor.
“çalışma hakkı” da aslında günümüzde sağlıkla doğrudan ilgili bir alan ama bu konuda ya bir uzlaşma söz konusu değil, ya da sağlıkla uzak olduğu düşünülmüş.
sağlık hakkı
bu konuda üzerinde uzlaşıldığı ifade edilen “altı” madde şöyle:
- herkes sağlık hakkına sahiptir.
- hiç kimse temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamaz.
- hasta hakları dahil sağlık hakkının esasları, yaşam hakkı ile sağlığın korunması da gözetilerek, kanunla düzenlenir.
- her kadın üreme sağlığı ve doğurganlık hakları konusunda ücretsiz hizmet alma hakkına sahiptir.
- devlet sağlık hakkının gerçekleşmesi için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlüdür.
- devlet, sağlık alanındaki görevini, kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kuruluşlardan yararlanmak suretiyle etkili bir sağlık hizmeti ağı kurarak, onları denetleyerek yerine getirir.”
“1.” maddede belirtilen “sağlık hakkı”nın içeriği 1961 anayasasında “sağlığın tanımının yapıldığı” gibi anayasa düzleminde tanımlanmaz ise kapsam, içeriği dolayısıyla neyin garanti alındığı muğlak kalacaktır.
dolayısıyla burada muğlaklığı aşmak için kabul edilecek “norm”un öncelikle bu alanın tarafları tarafından tanımlanması ve üzerinde uzlaşılması gereklidir.
“2.” maddede sağlık hizmetinin tümünün değil de bir ayrım yapılarak yalnızca “temel sağlık hizmetleri” biçiminde bir ifadeyle hizmetten yoksun kalınmaması biçimindeki tanımlama da sağlığa “hak temelli olmayan” bir yaklaşımın sonucudur. özellikle daima haklardan yana olmuş olan bdp’li milletvekilleri ile, görece haklar ve özgürlükler penceresinden bakan chp’nin bu noktada bir uzlaşma içinde olması doğrusu şaşırtıcı.
“3.” maddede ifade edildiği gibi, bu konuya açıklığın getirilmesinin bir kanuna atıf yapılarak oraya bırakılası da doğru bir yaklaşım değildir. çünkü kanunlar uygulamayı tanımlar ama genellikle “temel”i ortaya koy(a)mazlar.
diğer yandan net olarak belirlenmesi gereken temel “flû” bırakılırsa, şimdiye kadar olduğu iktidarlar bunları kendi politikalarına göre düzenleyebilirler.
bu ise söz konusu hakkın özünün ortadan kalkma olasılığını kuvvetlendirir.
kadınların sağlık hakkı nasıl sağlanır?
“4.” Maddede yer alan düzenlemelerin de öncelikle akp hükümetinin şu andaki politikaları ve düşünceleri bağlamında değerlendirilmesi gerekir. bu bir niyet okuma değil, tersine bu konuda “evlilik kurumu”nun cinsel özgürlüğü ortadan kaldıran dayatmaları ile mahremiyet hakkını ihlâl eden uygulamalardan çıkarılan bir sonuçtur. dolayısıyla böyle bir düzenleme yapılırken, evlilik kurumu dışındaki kadının durumu ve her koşulda kadının özgürlüğü ve mahremiyeti özellikle ve mutlaka göz önüne alınmalıdır.
öncelikle bu maddede iyi niyetle söz edilen “ücretsiz” hizmet “kamu tarafından” sunulan hizmet olarak algılanacaktır. bu ise iktidarda olan akp’nin politikaları ve benzerlerini önceleyen hükümetlerin kadın bedeni üzerinde gerçekleştirdikleri dayatmalara kapı açacak niteliktedir. o yüzden madde içeriğinde “özgürlük” ve “mahremiyet” boyutlarına vurgu yapılarak bir anayasal düzenlemenin gerçekleştirilmesi bu hakkın gereği bakımından “olmazsa olmaz” bir temel bir koşuldur.
gereğini yerine getirmek
“5.” maddede de konu “tedbir almakla” sınırlı tutulmuş. burada ‘tedbir’den daha çok sosyal devletin gerçekleştireceği somut hizmet uygulamaları öncelikli olmalıdır.
bu bağlamda “yoksulluk, yoksunluk ve ötekileştirme” temelinde bir öngörü ve buna bağlı kurgulamanın yapılması yerinde olacaktır.
“6” madde yapılmakta olan yeni anayasanın da ne yazık ki, kapitalist-liberal politikalar doğrultusunda düzenlenmeye çalışıldığını göstermektedir. sağlık alanında özel sektörün hizmet gören olarak varlığı hiçbir zaman bireyin ve toplumun sağlığını yükseltme amacıyla olmamıştır.
söz ile ifade edilmiş olsa da özel sektör piyasa kuralları çerçevesinde çalışan bir aktör olarak sağlığın değil piyasanın kurallarını gözeterek bu alanda varolacaktır. bu ise hem maliyeti, hem de bu alandan elde edilecek kısa erimli kazancı büyütecektir.
dolayısıyla ekonomik anlamda bile “akli”, “bilimsel” ve “doğru” değildir. akp hükümetinin 10 yıllık icraatına yalnız bu açıdan bakılınca bile ortaya çıkan durumu görmek mümkündür. yeni anayasa eğer toplum ve bireyin tüm haklarıyla birlikte varolmasını garanti altına alan bir niteliğe sahip olacaksa, bu hizmetin herkes için istisnasız olarak “kamu eliyle” sunulan bir “ödev” olarak tanımlanması gerekli ve yeterlidir.
bunun ötesinde koşul ve olanağı olanın, sağlığın temel unsurları dışındaki unsurlara yönelik taleplerini yerine getirmek için özgür olarak seçtiği, kişi, kurum ve yerlerden o olanakları sağlamasının da yolu açık olmalıdır.
ancak kamusal olarak sunulanın, o ek unsurların dışında ne erişim, ne de yararlanma açısından hiçbir eksikliği olmamalıdır. sağlık hizmetiyle, sağlığın ticari yanı birbirinden net olarak ayrılmalıdır.
dolayısıyla “özel sağlık hizmeti”yle ilgili düzenleme anayasa metninde değil, eskiden olduğu gibi konuyla ilgili özel yasalarda tanımlanmalıdır.
sosyal güvenlik hakkı
bu başlık altında yer alan “dört” madde de şöyledir:
- herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
- hiç kimse sosyal güvenlik sistemiyle bağlantısı olmaksızın çalıştırılamaz.
- devlet, sosyal güvenlik hakkının kullanılmasını sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve buna uygun sosyal güvenlik sistemini kurar.
- devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimlerinin, malûl ve gazilerin, engellilerin, yaşlıların, korunmaya muhtaç çocuklar gibi toplumsal anlamda güçsüz kesimlerin sosyal güvenlik hakkından yararlanmaları için gerekli özel önlemleri alır."
sağlık başlığı için söylediğimizi bu bölümün “1.” maddesi içinde yinelemek durumundayız; “sosyal güvenlik hakkı”nın tanımı, kapsam ve içeriği net olarak anayasa çerçevesinde ortaya konulmalıdır. bu yapılmadığı sürece, “muğlaklıklar” kaçınılmaz olarak ihlâllere yol açacaktır.
“2.” madde bir yasaklamayı ortaya koymakla birlikte maddede belirtilen “bağlantı” sözcüğü bu hakkın eşit biçimde kullanılacağı zorunluluğunu ortaya koymamaktadır. “bağlantı” sadece bir ilişkini kurulmuş olmasını ifade etmektedir. bu ilişkinin kurulmuş olması onun tanımladığı hakların varolduğu anlamına gelmez. dolayısıyla bağlantının açıklığı ve işveren ve işi yapan kişiler açısından mutlaklığı bu maddede net olarak ortaya konulmalıdır.
“3.” madde her ne kadar “tedbir” ve “kurma”yı birlikte vazetse de sıralaması, sistemle ilgili sorumluluğunu tanımlamaması bakımından belirsizlik taşımaktadır.
sosyal güvenliğin kamusal ve özel boyutlarından söz edilmemekle birlikte, burada “kurar” sözcüğü, içerik anlamında “üstlenmek, işletmek ve çalıştırmak” anlamlarını içermemektedir. yine hak temelli bakış açısıyla yaklaşıldığında sosyal güvenliğin herkes için “gerçekte” varolmasının sağlanması bir anayasadan tüm toplumun beklediği bir haktır.
dezavantajlı grupların hakları
“4”. madde ilk maddede dile getirilen “herkes”in ötesinde “dezavantajlı grup”ların yararlanmaları gereken, pozitif ayrımcılık temelinde sahip olmaları gereken “özel hakları” dile getirmektedir. burada bazı dezavantajlı gruplar sayıldıktan sonra “gibi” bağlacıyla başka gruplara da atıf yapılması, somut olarak o grupların hak talepleri halinde “gibi” olmaları halini kanıtlamaları zorunluluğunu gündeme getirecektir ki bu da başka bir ayrımcı tutumdur ve ayrımcılık yasağı çerçevesinde nitelendirilebilecek bir durumdur.
örneğin ailesiyle birlikte olmayan ve dolayısıyla onların sağladığı olanaklardan yararlanmayan, gerçekte toplumun diğer bireylerinden hiç farkı olmayan “eşcinseller”, ya da bu maruz kaldıkları zorunlu göçle bu toplumda yaşamak zorunda olan ve aslında bir çok hizmeti “gizli” olarak yerine getiren kişilerin “sosyal güvenlik”ten yoksun olmaları sonucu ortaya çıkacaktır ki, bu da birinci maddenin “kararttığı” bir somut gerçeklik olarak toplumun bir kesiminin anayasanın tanımladığı haklardan mahrum bırakacaktır.
daha önce çeşitli yazılarımda ayrıntılarını ortaya koyduğum “hak temelli yaklaşım”ın temel unsurlarının komisyon üyeleri tarafından anlaşılmamış olması, dolayısıyla savunulmaması oldukça üzücü bir durum.
anlaşılan o ki komisyon üyelerinin anaya yazma faaliyetine girişmeden bu yönden bilgilendirilmeleri eksik kalmış. her ne kadar belirli bir noktaya gelinmiş olsa da yine de zaman geç sayılmaz, talep edildiğinde söz konusu haklar için “hak temelli bakış”ın ve bunun ölçülerinin neler olduğunu anlatmak bilenlerin görevi olmalıdır.
konuyla ilgili diğer başlıkları gelecek yazımda ele alacağım. (ms/ekn)