Katar merkezli El Cezire televizyonuna konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan birçok konuya değinirken, ifade özgürlüğü ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Benim ülkemde böyle bir sorun var mı? Benim ülkemde böyle bir sorun yok; isteyen istediği gibi konuşuyor, inandığı gibi yaşıyor, istediği gibi giyiniyor, istediği gibi yiyor içiyor, bütün bunları yapıyor. Biz hiçbir şeye yasak getirmedik. Türkiye, yasakların olduğu bir ülke olmamıştır. Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönemi yaşamamıştır.”
Bunu ilk duyduğumda, yıllar önce seyrettiğim Devekuşu Kabare Tiyatrosundaki “Yasaklar” adlı oyun aklıma geldi. 12 Eylül askeri darbesi sonrası konulan yasakları hicveden oyunun bir sahnesindeki konuşma;
-Nereye gidiyorsun?
-Evime.
-Bu yoldan geçmek yasak hemşerim.
-Ama evime giden tek yol burası.
-O beni ilgilendirmez, bu yoldan geçmek yasak.
-Evime giden başka yol yok, siz benim evime gitmemi yasaklıyorsunuz.
-Sen ne anarşik birisin. Ben sana evine gitmek yasak dedim mi? Evine gitmekte özgürsün. -Bu konuda hiçbir kısıtlama yok. Sadece bu yoldan geçmek yasak.
-Bu durumda evime nasıl gideceğim?
-Bunu da sen bulacaksın. Okulda coğrafya öğrenmedin mi? Dünya yuvarlak. Sürekli aynı doğrultuda gidersen başladığın yere varırsın.
-Anlamadım.
-Şimdi dön arkanı evine. Dümdüz yürü. Arka taraftan evine varacaksın.
-Teşekkürler. Ama deniz çıkarsa önüme?
-Yüzme biliyor musun?
-Evet.
-Yüzünüz…
Yasaklar oyununda geçen bu kısa konuşma bugün yaşananlara rağmen söylenen “Türkiye, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönemi yaşamamıştır.” Sözüyle çakışıyordu.
Düşüncelerine uygun bir şekilde görevlerini yapmaya çalışan gazeteciler cezaevlerinde. Suçlama, terör örgütlerine üyelik, yardım ve yataklık yapmak.
Seçilmiş belediye başkanlarına yönelik suçlama da aynı. Son olarak tutuklanan HDP eş genel başkanları ve milletvekillerine yüklenen suç da aynı. Tutuklanmaları Anayasaya aykırı olmasına rağmen yapılan bu uygulamaya itiraz edilebilecek bir makam veya mercii yok.
Ne olduğu, kimler tarafından nasıl yapıldığı henüz aydınlatılamayan, kuşkuyla baktığım, son gelişmeler ve ortaya çıkan ifadelerle kuşkularımın haklılığının ortaya çıktığı 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile devlete ait tüm yetkiler yürütmenin eline geçti.
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Anayasaya ve yasalara uygunluk aranmadan, denetim dışı ve hukuksuz yasalar çıkarılarak istenilen her şey yapılmakta.
On binlerce insan daha yargılanmadan suçlu ilan edildi, işten çıkartıldı, tüm özlük hakları ellerinden alındı ve cezaevlerine koyuldu.
Anayasaya göre, (Madde 38) “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ilkesi tamamıyla ayaklar altında. Şu anda uygulanan, “suçsuzluğu ispatlanana kadar her birey suçludur” ilkesi.
Tiyatro oyunundaki “biz sana evine gitmeni yasaklamadık, sadece bu yoldan geçmek yasak” ifadesindeki gibi, bireyler yargılanmadan suçlu ilan edilerek, haklarında her türlü işlem yapılıyor, sonra da kendilerine; “Biz senin özgürlüğünü kısıtlamıyoruz ama suçlu olmak yasak, suç işleme özgürlüğü olamaz. Suçsuzluğunu ispat ettiğin takdirde özgürsün” demeye getiriyorlar.
Danıştay’ın işten atılanlarla ilgili olarak; “idari mahkemelere başvurabilirler” kararı da, devletin bireyi “suçsuzluğunu ispata” davet etmesinden başka bir durum değildir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası suçlanan, işkence ve kötü muamelelere maruz kalan, işten atılan, pasaportları, pilotluk lisansları, basın kartları iptal edilen, mal varlıklarına veya gelirlerine el konulan ve ağır ithamlarla hazırlanan iddianamelerle yargılanmak üzere cezaevlerine koyulan bireylerin özgür olabilmeleri ve kaybettiklerini geri alabilmelerinin tek yolu “suçsuzluklarını” ispatlamaktan geçiyor.
“Türkiye, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönemi yaşamamıştır” ifadesini sanırım yanlış okuyoruz.
Bu ülkede hiçbir iktidar yönetme anlamında bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat olmamıştı.
12 Eylül askeri darbesi sonrası Hıdır Aslan’ın idam cezasının infaz edilmesi sonrası gerek ülke içerisinde gerekse uluslararası boyuttaki tepkiler sonucunda idam cezaları askıya alınmış, o günden sonra hiçbir idam cezası infaz edilmemişti.
Ülke çapındaki protestolara ve uluslararası birçok tepkiye rağmen yaptıklarından geri adım atmayan ve uygulamalarını daha da ilerilere götüreceğinin sinyallerini veren iktidarın bu kadar rahat, huzurlu ve özgür olduğu bir dönem daha yaşanmamıştır bu ülkede.
Vatandaşlar açısından bakıldığında, iktidar gibi düşündüğün, uygulamalarına karşı çıkmadığın, saygıda kusur etmediğin ve yapılanlara ne olursa olsun katlandığın sürece özgür, huzurlu ve rahatsın.
Şort giydi diye darp edilen kadın ne kadar özgürdü?
İbadetlerini kendi inandıkları biçimde uygulayamayan Alevi bireyler ne kadar özgür?
Kapatılan gazete, dergi, televizyon ve radyolar ne kadar özgür?
Kapatılan dernekler ne kadar özgür?
İşten çıkartılan akademisyenler, öğretmenler ve diğerleri ne kadar özgür?
Herhangi bir bireye suç yüklemenin, haklarını elinden almanın, tutuklayıp yargılamanın hiç bu kadar kolay olduğu bir dönem yaşamamıştık.
Suçsuzluğunu ispat edebildiğin sürece özgür, huzurlu ve rahat olduğun bir dönemi yaşıyoruz ki suçsuzluğu ispatlamak neredeyse imkânsız…
Muhalif olduğun sürece sana en uygun suç bulunacaktır. (NT/EKN)